Ressam Zehra Aral’ın sergisi ‘Var Olmak İçin’ Tophanei Âmire’de

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü Bedri Rahmi Atölyesi’nden 1968 yılında mezun olan ressam Zehra Aral’ın retrospektif sergisi, “Var Olmak İçin” 9 Haziran’a dek Tophanei Âmire Kültür Sanat Merkezi’nde... Aral yapıtlarında, haksızlığa kayıtsız kalamayan ve çizdiği her resimde bunları anlatmayı dert edinmiş bir sanatçı...

Ayça Han

Tophanei Âmire’de buluştuk Zehra Aral’la, Emes (MS) hastalığının bir sonucu olarak tekerlekli sandalyenin üzerindeydi geldiğinde. Yine hastalığın üzücü bir sonucu olarak sağ elinde de felç var, 2015 yılından bu yana çizemiyor. Tuvale ya da kâğıda aktaramıyor demek daha doğru olur belki de, çünkü aklının içinde renklerin, fırçaların nasıl dolaştığını şu cümleden anlıyorum: “Şimdi resim yapamıyorum, ama geceleri gözümü kapattığım an, beynim resim yapıyor hiç durmadan...”

Sergiyi dolaştığınızda göreceksiniz, o tuhaf hissettiren karanlık renklerin ve atmosferin ortasında, mücadelenin hep var olduğunu... Aral, Gezi’nin “Kırmızı Elbiseli Kadın”ından bahsediyor, 1 Mayıs’ta yumruğunu sıkmış bir işçiden, Cumartesi Anneleri’nden, Hitler faşizmine karşı savaşırken 1941 Kasımında idam edilen Zoya’dan... Sürekli empati kurduğu bir yaşamı olmuş Aral’ın, “Yıkım yapılan her yerde sanki ben de yaşıyordum” diye anlatıyor ne kadar güçlü hissettiğini. 1971’de resim ihtisasını yapmak üzere devlet burslusu olarak gittiği Fransa’dan 1975 yılında dönüyor ve ilk işi İlerici Kadınlar Derneği’ne üye olmak oluyor. Hisarüstü’nde, gecekondularda görevlendiriliyor, bütün protestolara katılıyor. “Merkezde hep insan var, önce insan olmak ve herkesin kendi hakkını savunabilmesiydi amacım” diyen Aral, dernek kapatıldıktan sonra resim yapmak için çok fazla vakit bulmuş olsa da, gönlünün hep protestodan yana olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Şimdi bana soruyorlar, politik misin? Politika içinde yaşıyoruz, yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar politika içindeyiz. Sanatçı en duyarlı insan diyorlar, bunları anlatmıyorsa duyarlılığı nerede kalıyor?”

Öğrenciyken gittiği Paris’te, Saint Michel’de dolaşırken bir kitapçının vitrininde, kapağında Hitler’in gırtlağına kadar paraya battığı bir kitaba rastlıyor Zehra Aral. Kitabı kurcalamaya başladığında, bir daha hiç unutamayacağı bir fotoğrafla karşılaşıyor, boğazındaki urgandan çekilen 18 yaşındaki genç kadın Zoya Kosmodemyanskaya’nın fotoğrafı...

Henüz lise öğrencisi olduğu 1938 yılında, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin gençlik yapılanması Komsomol’a katılan Zoya, 1941 yılında Alman işgali altındaki bir köyü yakarken yakalanır ve 18 yaşında idam edilir. İdam fotoğrafının bulunduğu kitabı alacak parası olmayan Aral, kitapçıdan ayrıldıktan sonra eline geçen ilk peçetenin üzerine Zoya’nın son halinin eskizlerini çizmeye başlar. Nâzım Hikmet’in de adına Tanya (Zoe) şiirini yazdığı Zoya’yla arasındaki bağı şu sözlerle anlatıyor Aral: “Zoya’yı hiç unutmadım, elim felç oldu, artık resim yapamıyorum ama hâlâ Zoya’yı çizmek, hâlâ Zoya’yla olmak istiyorum.”

Bekleyiş...

Zehra Aral’ın eserlerinin içerisinde dikkat çeken serilerden bir diğeri ise “Bekleyiş”. Kendisi gibi ressam olan eşi Cihat Aral’ın, 1983’te tutuklanarak Mamak’a gönderilmesiyle başlıyor Zehra Aral’ın bekleyişi... Kendisinin de tutuklanma ihtimali olduğundan, uzun süre eşini görmeye gidemiyor, çok sonra kendi suçlaması düşünce gidebiliyor ziyaretine. Hem o kapılarda bekleyen diğer insanların hem de kendi bekleyişini anlattığı seriyi kendisi anlatıyor: “Ben orada, o kapılarda bekleyen çocukları, kadınları, insanları tanıdım... O hapishane kapılarında bekleyen, evde bekleyen, bir yerde kendim de öyleydim zaten. O bekleyişte güzel günleri beklemem de var...”

Bir umut

“Ben bir çiçeğe bakmayı da seviyorum.. Bahçemde bir tomurcuk görüyorum, onun açışını da takip ediyorum, bir meyvenin büyüyüşünü de. Bütün bu olayların içinde bir umut... Güzeli de dolu dolu yaşıyorum, insanı da seviyorum, doğayı da. Bizim bir yaşam süremiz var, Emes olduğumda herkes, ‘Emesliler yürüyemez’ dedi, ‘Olsun, yürüyemezsem, oturarak resim yaparım’ dedim. Hep Frida’yı örnek aldım, Frida kadar yeteneğim yok ama onun kadar coşkum var.”