Ragıp Duran'dan Samandağ izlenimleri

Gazeteci Ragıp Duran, geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Samandağ ziyaretinin ardından izlenimlerini yazdı.

cumhuriyet.com.tr

Birdirbir.org sitesinde yayınlanan izlenimlerinde Duran, medyanın göstermediği bir manzara çiziyor. İşte Duran'ın yazısı:


Suriye’ye çok yakın

Antakya merkezde, İskenderun ya da Samandağ’da insanlar bir tek konuya kilitlenmiş durumda. Gazeteci, aydın ya da esnaf… Hepsi şikâyetçi. Eskiden turist olarak buraya gelen ya da buradan geçen sıradan turistlerin yerine artık “acaip Suriyeliler” var. Bir de İngilizce konuşan şeyler…

İstanbul’dan uçağa binerken gördüm, duydum: Antakya seferinin yolcuları bu kez farklıydı. İngilizce konuşan orta yaşlı erkekler. Aslında acayip yabancı, ama yerli gibi davranmaya çalışan tipler. Araya kâh Türkçe kâh Arapça sözcükler sıkıştırıyorlar. Resmî olarak gazeteci, insanî yardım kuruluşu görevlisi, Kızılhaç personeli… filan ama, gayrıresmî olarak başka bir şey olduğu neredeyse alnında yazıyor. Ben bunlara 1991 harekâtında Nusaybin’de, Cizre’de, Kamışlı’da, Duhok’ta çok rastlamıştım.

Mülteci kamplarındaki durumu konuşuyorlardı. Tercüman sıkıntısından yakınıyorlardı. Yazdığı raporun ciddiye alınmadığını anlatıyordu. Türkiye-Suriye sınır bölgesinde sadece keşif uçakları dolaşmıyormuş demek ki…

Antakya ahalisi fazlasıyla gayrımemnun. İris hanımdan sonra belediyede CHP’yi düşürüp AKP’yi seçen Antakyalılar, Adalet Bakanlığı’na da bir hemşehrilerini tayin etiler, ama Erdoğan-Davutoğlu’nun şahane politikaları sayesinde eskiden dostluk penceresi olan Cilvegözü sınır kapısı bugün donmuş bir fotograf karesi. Ne giren var ne çıkan. Uzunçarşı esnafı da kan ağlıyor.

Şimdiye kadar ben, Fransız, İngiliz ve Amerikan gazetelerinde, Suriye hakkında Türk basınından çok daha fazla sayıda ve derinlikli haber, analiz okudum. Bizde medyada Suriye uzmanı bile yok. Hatta Suriye konusuyla Davutoğlu’ndan başka bir kimse ilgileniyor mu, onu bile bilmiyoruz. Oysa ki mesela sadece Antakya’da Arapça okuma-yazma bilen, Suriye’de tahsil terbiye görmüş, Şam’ı iyi bilen çok sayıda gazeteci ve uzman var. Tabii bu kesim, Davutoğlu’ndan farklı düşündüğü için pek sahneye çıkamıyor.

Sohbetlerde varsa yoksa tek konu Suriye burada:

    – Suriye Özgürlük Ordusuymuş!.. Demokrasi için mücadele eden adam komşusuna ya da Amerikana sığınmaz, ülkesinde kalır, halkıyla savaşır.

    – Mülteci kamplarında kimin eli kimin cebinde meçhul… Biz akrabalarımızı görmeye gidemiyoruz, sarışın mavi gözlü blucinli adamlar teftiş yapar gibi cirit atıyor içeride…

    – Bunlar ne biçim muhalif demokratmış yahu… Hırsızlık bunlarda, kızlarımızı, kadınlarımızı taciz bunlarda… Bir de anlayamadım, Kuzey Afrika şivesiyle, galiba Libya, Arapça konuşan birtakım adamlar piyasada…

    – Ben görmedim ama, bu sahilden geceleri silahlı adamları aşağıya gönderiyorlarmış.

    – Uçak hadisesi baştan beri belliydi canım… Erdoğan kalkıp Amerikan gazetesine namert dedi, ama adamların yazdığı doğru çıktı. Esad’ı öyle çok sevmem ama, Erdoğan Esad’ı haklı konuma getirdi…

    – Halep’tir orada tayin edici olan, bir de Şam. Hama Humus eskiden beri ayaklanır. Bak Kürtler hâlâ esas olarak muhalefete geçmedi

    – Esad bir kere hakikaten laik. Bir de tüm azınlıklar, yani Hıristiyanlar, Ermeniler, Süryaniler, Museviler… Hepsi hâlâ Esad’ı destekliyor. Yapay da olsa orada bir komprador burjuvazi var, onlar da hâlâ Esad’ın arkasında. Demokrasi cephesi ise hem zayıf hem de örgütsüz. Siyasî ve ideolojik olarak muhalefet geleneği olmadığı için Esad karşıtları kolaylıkla Ankara ya da Washington’un denetimine girebiliyor.

    – Esad’ın arkasında İran, Rusya ve Çin var. Amerikalı uzmanlar da Esad’ın kısa, hatta orta vadede gidici olmadığını bal gibi anladılar.

    Empati yapalım bir çok şeyi daha iyi anlarız. Şu örnek yeter mi?

    – Şam’da toplanan “Türkiye halkının dostları grubu” yayınladığı bildiride Başbakan Erdoğan’ın bir an önce koşulsuz bir şekilde iktidardan ayrılması gerektiğini açıkladı.

    birdirbir.org - 11.07.2012

    Samandağ izlenimleri: Sıfır komşu, sıfır bakan, çok sorun

    Samandağ’a “Evvel Temmuz” Festivali için gitmiştik. Ama yörenin insanları anlattıkça, Erdoğan-Davutoğlu’nun Suriye politikasının öyle sıradan “yan zararlarının” ötesinde, bir dokuyu mahvettiğini anlıyorsunuz. Yapılamayan Barış Mitingi, Suriyelilerin kampları, Samandağlıların olağanüstü şıklıkları…

    — Ben bizzat gittim, Emniyet Müdürü ile konuştum. Tertip Komitesi sorumlusuyum. Savaşa karşı gösteri yapacağız, İHD ve diğer örgütler olarak hazırlıklarımızı yapıyoruz. Suriye’ye müdahaleye karşıyız. İyi komşuluk ilişkileri istiyoruz. Emniyet Müdürü bana ne dedi, biliyor musunuz?

    — Ne dedi?

    — Biz bu koşullarda burada sizin güvenliğinizi sağlayamayız!

    — Allah Allah, koca Türk polisi kendi toprakları üzerinde sizin güvenliğinizi kime karşı sağlayamayacakmış?

    — Önce bir şey demedi, allem etti kallem etti, sonunda çıkardı baklayı ağzından. Özgür Suriye Ordusu böyle bir eyleme karşı çıkarmış!

    Samandağ’da bizim panel öncesi IHD yetkilisi anlattı bunları. İnanılır gibi değil ama, Davutoğlu-Erdoğan ikilisinin diplomasisi sonucunda Samandağlılar kendi memleketlerinde kamplara konuşlandırılmış bir silahlı güç nedeniyle barış gösterisi düzenleyemiyor. Çünkü o ülkenin Emniyeti izin vermiyor. (“That state means?” Metinde İngilizce.)

    İHD’li arkadaşın anlattıkları bununla da sınırlı değil.

    — Geceleri Suriye’den yaralı getirme bahanesiyle ambulanslarla silahlı adamlar aşağıya götürülüp getiriliyor.

    Bütün sınır bölgesinde, özellikle de kampların kurulduğu yörelerde müthiş bir trafik var. (Trafik sözcüğü Fransızcada kaçakçılık anlamında da kullanılır.) Yabancı basın da yazdı bunu.

    Kamplar aslında birkaç açıdan sakat: Bir kere, sınır boyuna, Esad’ın top atış mesafesi içindeki alanlara kurulmuş. Kaçanları doğru dürüst koruyamazsın. Ama amaç sınırdan sızmalar ise, tabii ki huduta yakın yerlere kuracaksın.

    Konuyla yakından ilgilenen bir başka Samandağlının anlattıkları da çok ilginç:

    — Hocam, burada bir göç semineri yapıldı, biz o sayede kampları gezebildik. Ayrıca Suriye tarafında akrabalarımız var. Oradan da gidip gelen var, bilgi veren çok. Suriye gazetelerini, televizyonunu da izliyoruz. Bu kamplara yerleştirilen insanların çoğu yaşlılar, kadınlar ve çocuklar. Ama tabii bu ailelerin erkekleri de var. Biz şimdiye kadar beş farklı grup saptadık bu kamp nüfusunda…

    — Suriye’deki adlî suçlular. Yani hırsızdı, tecavüzcüydü, henüz hüküm yememiş, ama sabıkalı birtakım adamlar. Sözümona muhalefet cephesine geçip Esad rejimi yıkıldığında kahraman olarak memlekete dönmeyi bekleyenler.

    — Taliban, El Kaide ve Müslüman Kardeşler başta olmak üzere ne kadar radikal İslâmcı grup varsa hepsinin militanları, üstelik de üst ve orta düzey yöneticileri ile burada. Gidip geliyorlar, içerideki militanlarını buradan yönetmeye çalışıyorlar.

    — “Şam’In Askerleri” diye bir grup var, bunlar tamamen kiralık ordu. Davutoğlu’nun adamları diye de biliniyor. Küçük bir grup, ama para ya da diğer türden yardımlar en çok bu gruba gidiyor.

    — Biz rastladık, onlar da küçük bir grup, hakiki demokrat muhalifler. İlk başta onlardan çoktu, ama kamplarda önce Türk yetkililer, daha sonra da zaten bu dinci gruplar onlara çok kötü davrandığı için, parası olanlar Avrupa’ya, daha az parası olanlar da Ankara ya da İstanbul’a kaçtı.

    — Beşinci grup, biraz yüzer-gezer. İlk başta herhangi bir kutba bağlı değillermiş gibi gördük onları, o kampta kim güçlüyse ona yanaşan takım gibi davranıyorlardı. Sonra birtakım iç hesaplaşmalar olduğunu öğrendik. Teşhir oldukça bu grubun mensuplarını likide ettiler, edemedikleri de zaten kaçtı. Bunlar Esad’ın ajanları idi…

    Samandağ aslında olağanüstü barışçı, yumuşak, rahat, keyifli bir kimliğe sahip. Güçlü ve derin bir sol kültürü var. Din, etnik köken, dil açısından da son derece zengin, üstelik bu farklı kesimlerin iç ilişkileri de son derece olumlu. Çağdaş bir mozaik müzesi sanki. Her şey var, her şey birbiriyle iyi geçiniyor, herkes farklı, herkes eşit, üstelik kebabı enfes, boğma rakısı müthiş… Ama gel gör ki Erdoğan bu atmosferi bozmuş:

    — Biz Esad’cı filan değiliz.

    — Nusayri kelimesi hakaret olarak kullanılıyor, yani çok rahatsızız…

    — Kim nereye ne için savaşıyor ki?

    — Ankara’dakiler Suriye’nin S’sini bilmez, kalkıp bölgesel güç olacakmış!

    — Amerikalılar bile Erdoğan’dan daha temkinli…

    — Bir tane doğru dürüst gazeteci gelmedi buraya… O uçak hadisesinde geldiler, onlar da sahilde çekim yapıp gitti…

    Anlatılanları dinleyince, mümtaz Türk medyasının Samandağ’a, Antakya’ya, Suriye meselesine neden eğilmediğini daha kolay anlıyor insan. Burada yaşanan neredeyse her şey, Erdoğan’ın söylediklerini an be an tekzip ediyor. Zaten burada olup biteni, insanların halet-i ruhiyesini, sorun ve sıkıntılarını yazabilecek muhabir ya da yazar mutlaka vardır da, bu yazılanları yayınlayabilecek mecra sorunumuz var.

    birdirbir.org - 18.07.2012