'Putin’e rüşvet, bize TOMA, tank, cop'
Akkuyu'da 40 yıldır süren nükleer direnişi şirketin 'yardımlarıyla' hafiflemiş görünüyor ama hükümete öfke sürüyor.
Türey Köse/CumhuriyetMersin Nükleer Karşıtı Platform, kasım ayında yapılan 5. Mersin Uluslararası Narenciye Festivali’nde 5 bin imza toplayıp “nükleersiz” limon ve portakalları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göndermişti, “Mersin’de narenciyeye evet, nükleere hayır” diyerek. NKP Dönem Sözcüsü Seyfettin Atar “Sokakları limon ve portakal ağaçlarından yayılan mis gibi kokularla anılan Mersin’in adını, dünyaya nükleer ile duyurmak istemiyoruz” diyordu. Ama bakanlık bu çağrılara itibar etmedi, portakal ve limon ağaçlarının kokusunu duymadı. Nükleer lobilerinin sesine kulak verdi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e Türkiye ziyareti sırasında Akkuyu Nükleer Santralı ÇED’i “jesti” yapılıverdi.
Bu jest, Akkuyu’da nasıl algılanmış diye köylüye kulak vermek için yollara düştük. Toroslar’dan inerken önce mandalina bahçeleri karşılıyor göz alabildiğine. İki bina arası her boşlukta, yolların ortasındaki refüjlerde bile mandalinalar. Sonra santral alanına yaklaşırken hummalı bir yol çalışması. “Akkuyu Nükleer Santralı” yazısını görüp tırmanırken, karşımıza üzerinde dikenli teller bulunan kocaman bir kapı ve güvenlik görevlileri çıkıyor. Kapıda “Özel güvenlik bölgesi, girilmez” yazısı var. Yan duvarlardaki silik “Yeşiller”, “Beni öldürme” yazıları eski eylemlerden kalma. Fotoğraf çekmek için içeri girmek istediğimizde görevliler, “Yasak, Enerji Bakanlığı’ndan izin almanız gerekir” diyor. Bu nedenle arkasında çam ve zeytin ağaçları, önünde Akdeniz bulunan santral alanının fotoğrafını çekmek için farklı yollar arıyoruz, çok kötü patikalardan tepelere tırmanıp o muhteşem manzarayı görüyoruz..
Nükleere karşı birkaç direnişçi
Akkuyu’da nükleer santral tartışmaları 1970’lerde başlamış, ilk yer lisansı 1975’te alınmış. Bu nedenle, köylüler 40 yılı aşkın süredir bu mücadeleden yorulmuş görünüyorlar. Başlangıçta mücadeleye katılanların sayısı çok daha fazlaymış, sonra Rus firmanın “Bilgilendirme” bürolarından yürüttüğü yoğun halkla ilişkiler, propaganda faaliyetiyle birkaç kişiye kadar düşmüş eylemcilerin sayısı. Onlardan biri olan emekli öğretmen Mehmet Ali Yılmaz, ÇED’in onaylanmasından sonra moralinin çok bozuk olduğunu söylüyor. Halit Şahin ve eşi Zeynep Şahin de son direnişçilerden. Evlerinde aynanın kenarında eski eylemlerden bir döviz asılı. “Mersin’in yüzde 72’si nükleer istemiyor, ya Sen” yazılı. Bu rakam Mersin için geçerli olabilir ama santralin yapılacağı bölge halkı bir yandan iş umudu, diğer yandan firmanın çabalarıyla büyük ölçüde ikna edilmiş görülüyor. Halit Şahin, öfkeli. Hem ülkeyi yönetenlere, hem köylülerine, hem Ruslara:
“Putin’e rüşvet, bize tank, TOMA, cop. Ak Parti buraya TOMA yığdı, güç yığdı. 40 yıldır mücadele ediyoruz, ama halk artık duyarsızlaştı. 1974’te mücadele başladığında kadınlar ölçüm yapanları taşa tutardı. Şimdi firma ramazanda iftar veriyor, koşa koşa gidiyorlar. Koliler dağıtılıyor, çocuklara bisiklet, kitap dağıtıyorlar. Denizde fok balıkları var, Anamur’da caretta carettelar var. Kimsenin umurunda değil. İş makinaları çalışıyor, devriye yolu yapıyor. Asıl amaç başka, Sovyetler burada sıcak denizlere inecek.”
Eşi Zeynep Şahin de birçok eyleme katılmış, artık bacakları kireçlendiği için katılamıyormuş. Bahçelerindeki zeytin ağaçlarını gösteriyor “50 ağaç var, diğerleri de cabası. Bütün bu ağaçlar gidecek”diyor üzüntüyle.
“Nükleer için geç bile kalındı” diyenler
Nükleer santrale direnen birkaç kişi ile konuştuktan sonra bir kahveye gidip bu kez “kerhen” ya da “can-ı gönülden” destekçilerle konuşuyoruz. Mustafa Gül, “Ruhumuz istemiyor; ama istesen de yapılacak istemesen de” diyor bıkkınlıkla. Ömer Ateş, militan bir santral savunucusu. O, “Geç bile kalındı. Ya patlarsa, deniyor. İsrail’de, İran’da var, İran’da patlarsa bizi kim kurtaracak. Korkarsak hiçbir şey olmaz, evde televizyon patlar aile gider, otobüs kazası olur 40 kişi ölür, burası patlar bin kişi ölür. Devlet bunu yapacak” diyor. İlyas Büyük, MHP’li belediye meclis üyesi.“Fransa’da 54 nükleer santral var. Biz gerideyiz, niye 50 yıl önce olmamış” görüşünde. Ancak O da, yer seçiminde hata olduğunu düşünüyor. Kırsal, turizm alanı olmayan bir yere yapılmasının daha isabetli olacağını söylüyor. Eylemlere katılanları da eleştiriyor.
Yücel Kara, yörenin işsizlik sorunun altını çiziyor. “İşsizlik bitecek, dendi. Burada çalışan köyden 10 kişiyi geçmez, hep dışarıdan geliyor. Burada atoma hayır dendi, sonra serada darbeyi yedik. Şimdi leş kargaları toplandı, yabancılar gelip hep tarlaları kapatıyor” diyor. Kara, “Akkuyu bahane, sıcak liman şahane” diyerek bölgede çok yaygın olan kanıyı yineliyor. Ruslar, Akkuyu’dan sıcak denizlere iniyormuş. Bundan pek hoşlanmıyor görünüyorlar.
Kahveci genç Kasım Çolak sohbete katıldığında o da işsizlikten yakınıyor. 1990’larda o da eylemciymiş. “Şimdi eylemciler çapulcu gibi, yok kefen giyiyorlar. Sonra yere su şişesi atıyorlar, böyle çevrecilik mi olur?” diyor.
‘Referandum yapılsın’
Akkuyu’dan ayrılırken, Mersin Nükleer Karşıtı Platform Dönem Sözcüsü Seyfettin Atar’la sohbet ediyoruz. Önümüzdeki günlerde nükleer santrale karşı büyük bir miting düzenleyeceklerini söylüyor. Bazı köylülerin iş beklentisi nedeniyle santrale karşı tavrının değiştiğini, ancak bunun temelsiz olduğunu, köyden çok az kişinin işe alındığını vurguluyor. ÇED çıkmadan önce zemin çalışması yaptıklarını anlatırken, “Şimdi biz iptal davası açacağız. ÇED halkın katıldığı toplantılarda konuşuldu. Eğer o kadar kendilerine güveniyorlarsa, referandum yapılsın” diyor.
Atar, ÇED raporunun 3 bin 730 sayfa olduğunu söylüyor. Bu raporda mandalinalar, portakal ağaçları, çamlar ve ağaçların arasından görünen o güzelim deniz var mı bilmiyoruz. Bildiğimiz ve gördüğümüz karşılıklı “jestleşmelerle” sürecin hızlandırıldığı. Hem de ne hız. Mersin Haberci gazetesinin manşetinde bu hız pek güzel özetlenmiş:
“Konu nükleerse gayet hızlıyız. Tarsus Kazanlı turizm bölgesi 22 yıllık bekleme sonucunda fiyaskoyla sonuçlandı. Havalimanı inşaatı bir yıl sonra durdu. Antalya yolu 10 yıldır bitirilemedi. Rus sermayeli nükleer santralin ÇED süreci 3 yılda tamamlandı.”
Akkuyu’dan ayrılırken, o muhteşem manzara ve bize “yasak” dikenli kapının yanındaki “Beni öldürme” yazısı kazındı yüreğimize...