Prens’in İstanbul hayranlığı

Ağustos geldi hava ısınmaya başladı. Covid-19 yetmiyormuş gibi erken sonbahar havası karabulutlarıyla üzerimize çöküveriyor. Sabahtan akşama kadar olmasa da karabulutlar her gün kendini gösteriyor.

Osman İkiz - İsveç

İstikrarsız, oynak, güvenilmez havalar. Bu havalarda en iyisi evde oyalanmanın yolunu bulmak. Ben de öyle yaptım. Geçen gün elime geçen bir kitabı okuyorum. “Türkiye-İsveç İlişkileri (1914-1938)”. Türk Tarih Kurumu’nun yayımladığı kitabın yazarı Evren Küçük.

Doktora tezi olarak kaleme alınan kitapta, iki ülke arasındaki ilişkiler detaylı olarak kısa bir dönemi kapsasa da gerekli yerlerdeki hatırlatmalarla 300 yılı aşan tarihsel bağlantılar konusunda bilgiler yer alıyor.

İLK TEMSİLCİLİK İSTANBUL’DA

Türkiye-İsveç ilişkileri başından beri istikrarlı seyretti. Tarih kitaplarından bildiğimiz İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ın, askerleriyle birlikte 1709’da Osmanlı Devleti’ne sığınmasıyla başlayan yakın ilişkiler daha sonra gevşese de iki ülke hep dost kaldı; hatta 1739’da dostluk ve işbirliği antlaşması imzalayarak Avrupa’da bunun ilk örneğini verdiler.

İsveç yurtdışındaki ilk temsilciliğini de İstanbul’da açtı. Bu bakımdan Türkiyeİsveç ilişkileri başından beri ilginç bir seyir izledi. Her iki ülkenin büyükelçileriyle ilgili anekdotlar, Musul meselesinde İsveçli diplomatların müdahil olması, ziyaretler kitaba renk katıyor.

Veliaht Prens Gustav Adolf’un 1934’teki resmi ziyareti kitapta geniş yer alıyor; ancak Kral II. Oscar’ın 1885’teki İstanbul’a resmi olmayan ziyareti de oldukça ilginç. Kitaptan alalım: “İsveç Prensi Carl, Suriye ve Filistin ziyareti sırasında tifoya yakalanmıştı. İstanbul’a gelen Prens Carl, tedavi görmeye başlamıştı. Bunun üzerine İsveç Kraliyet ailesi de İstanbul’a gelmişti.

Sultan II. Abdülhamid, Kral II. Oscar ve mahiyetini, refakatçi göndererek Varna’da karşılatmıştı. Kraliçe Sofia için de bir vapur tahsis edilmişti. Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlanan kraliyet ailesi büyük bir memnuniyetle İstanbul’dan ayrılmıştı.

Kral II. Oscar, ‘İnsan gözü benim az önce görmüş olduğumdan daha güzel bir şey görebilir mi, yoksa hepsi bir rüya mıydı?’ diyerek İstanbul’a olan hayranlığını dile getirmişti. Kral gördüğü konukseverlikten ötürü, Sultan II. Abdülhamid’e elmas kakmalı seraphim nişanını göndermişti.”

TRENLE ANKARA’YA SEYAHAT

Veliaht Prens Gustav Adolf’un 13 günlük ziyareti resmi olduğundan hazırlıklar çok önceden başlamış, her iki ülkenin gazeteleri de ziyarete geniş yer ayırmıştı. Prens birçok şehri ziyaret etmek istediğinden, program hazırlıkları uzun sürmüştü. Reisicumhur Mustafa Kemal de konuğu nerede kabul edeceğine kolay karar verememişti.

Nihayet Yalova’ya karar vermiş, program da ona göre hazırlanmıştı. Ancak birkaç gün kala İsveç Büyükelçisi’ne Prensin Yalova’da değil Ankara’da kabul edileceği bildirilmişti. İsveç Büyükelçisi durumu “Türkler son anda karar vermekten hoşlanırlar” diye açıklamıştı. Prens ve ailesi İstanbul’a 2 Ekim’de Wasaland gemisiyle geldi.

Ankara’ya da Cumhurbaşkanlığı özel treniyle seyahat etti. Çankaya’daki akşam yemeğinde, yaylı sazlar kuarteti Batılı bestecilerin eserlerini çaldı. Yemek mönüsünü de Fransız mutfağından seçtikleriyle Mustafa Kemal kendisi hazırladı. Prens Ankara’dan sonra Eskişehir, Bursa, İznik, İzmir Afyon, Konya, Adana’yı ziyaret etti. Gittiği bütün şehirlerde tarihi mekânları, müzeleri dikkatle gezen Prens, buraların fotoğraflarını da kendisi çekti.

İstanbul’a hayran kalan Veliaht Prens, duygularını Türk basınına şu sözlerle ifade etti: “İstanbul’a gelince her bir köşesi ayrı bir sanat ve tarih bediası olan bu müstesna şehri, kelimelerle izaha imkân bulamıyorum. Burada hazineler içinde oturuyorsunuz. Eski saraylar, camiler, Ayasofya, bilhassa müzeler kıymetine paha biçilemeyecek servetlerdendir...” Prens, Türkiye’den mutlu ayrıldı. Bunları okurken bende de İstanbul özlemi kabardı. Acaba ne yapmalı. Önce şu virüs meselesini gözden geçirmeli. Sonra değerlendirmeli. Hem İsveç büyükelçisi de söylememiş mi, Türkler son anda karar vermekten hoşlanırmış.

osman.ikiz@gmail.com