Popüler kültürün aykırı ikonları
Dünyanın en önemli şeflerinden Anthony Bourdain belgeseli ve 50 yıl sonrası hâlâ sahneden inmeyen Blondie’nin Havana macerası 20. Tribeca Film Festivali’nin gözdeleri arasında.
Esin Küçük Tepepınar“Ellerimiz çok kanlı. Hem de her türlü” diyordu TV programlarından birisinde. Dünyanın en önemli şeflerinden, zamanında İstanbul’a geldiğinde de özgünlük peşine düşerek ortalığı geren Anthony Bourdain. Önündeki az pişmiş kocaman bifteği kastetmiyordu elbette. Aksine huzur ve refahın tepe yaptığı püfür püfür bir Avrupa yaylasında, önündeki yemeğin ve sırtındaki salaş görünümlü gömleğin gerçek maliyetini masaya getiriyordu. Bugün sona eren 20. Tribeca Film Festivali’nde kentin yani New York’un bağrından çıkan iki “aykırı” popüler kültür simgesinin hikâyeleri öne çıkıyor. “Roadrunner: A Film About Anthony Bourdain” ünlü şefin zamansız ölümünden üç yıl sonra ona dair yapılmış bir güzelleme değil.
Film onun popüler kültürle kurduğu ilişkiyi anlatmasıyla önemli. Bu da küreselleşmenin sonuçlarını, yemeğin ve emeğin sömürüsüne dair fikrini masaya meze olsun diye değil, milyonların izlediği ana akım bir medyada açıkça söyleyebilmeyi gerektiriyor. Bizim de çalgılı, manzaralı ve genel geçer bilgiyle taklit ettiğimiz gezginci yemek programlarının aksine nasıl da lezzetin gerçek manasına baktığı ortada. Karın doyurmaktan afiyetle şapırdatmaya uzanan yolculukta sömürgecilik yüzünden yüzyıllardır yerlerinden edilen insanların yemek kültüründeki yerini yani bitmeyen mültecilik halini tespit etmesiyle de önemli. 62 yaşında intiharıyla üzen ve kerhen daha bir ikonlaşan Bourdain, tabii ki 70’lerdeki hak, hukuk, özgürlük ve özgünlük arayan isyan kuşağına derinden bağlıydı.
BLONDİE, HAVANA’DA
Tribeca’daki Blondie’nin belgeselimsi kısa filmi de bu kuşağın sembollerinden olan punk rock grubunun 2019’daki Havana gezisi ve konserlerinden derlenmiş. Gösterim şerefine bir de konser veren şahane solisti aktivist Debbie Harry’nin “Latin kültürü zaten New York’un bir parçasıdır” dediği gibi kimse yabancılık çekmemiş elbette; Alain Perez, David Torrens ve Afro-Kübalı progressive rock oluşumu Sintesis misali benzersiz yerli müzisyenle bir arada sahne alınmış. “Biz resim atölyelerinden, sanat camiasındaki arayışlardan beslenip, kendimize dair bir mana yakalamaya çalıştık. Şimdi baktığımda aykırı ve aşırı halimizle geniş kitlelere ulaşabilmemiz mucize gibi artık popülerlik çok yavan veya çok kaba” diyen 75 yaşındaki Debbie Harry’nin “Blondie: Vivir en La Habana”nın önceki gün yapılan galasına Hitchock’un “Sapık” filminin ünlü karesinin yer aldığı kırmızı elbisesiyle katıldığını not düşelim.