Politik şiddet üzerine...

72. Cannes Film Festivali’nden notlar.

Mehmet Basutçu

Barbarlığın farklı biçimleriyle hortladığı bir dünyada yaşıyoruz artık; bundan kimsenin kuşkusu kalmadı. İnsanlık, Brezilya’dan Paris’in varoşlarına dek hep aynı hastalıktan muzdarip değil mi? Aynı baskı, aynı korku, aynı şiddet, aynı çaresizlik ve sonuçta aynı başkaldırı... Ancak, farklı kıtalardaki otoriter iktidarların benzer yöntemlerle denetim altında tutmak istedikleri bireysel ve toplumsal yaşam alevinin bir noktadan sonra hunharca söndürülmesinin olanaksızlığı da ortada...

“Altın Palmiye seçkisine üç yıl önce ‘’Aquarius” ile katılan Brezilyalı Kleber Mendonça Filho (1968) ile Juliano Dornelles’in (1980) birlikte gerçekleştirdikleri “Bacurau’’, adını yoksul bir köyden alan, sağlam bir politik sinema örneği. Bu kurak yörede, direnişçi dayanışma ruhuyla birbirlerine bağlı insanlar yaşar. İster öğretmen, ister kiralık katil; ister yerel mafya fedaisi, ister sokak kadını olsun; hepsi, hem iç (faşist iktidar) hem de dış (ABD) sömürü güçlerine karşı kanlı direnişe hazırdırlar. Sistemin barbarca şiddetine, aynı barbarlıkla yanıt verecek kadar kararlıdırlar da..
İlk filmi “Sefiller’’ ile hem Altın Palmiye, hem de Altın Kamera adayı olan, Afrika kökenli genç Fransız Ladj Ly, küreselliğin her alanda olduğu gibi, Paris’in getolaşmış kenar mahallerindeki yaşamı da nasıl kirlettigini ve umutsuz ikinci/ üçüncü kuşak göçmen çocukları nasıl şiddete itelediğini, gerçek olaylardan yola çıkarak, çarpıcı bir dille sergiliyor.

Bir yanda epik, yer yer romantik bir anlatım diliyle yüceltilen ‘’haklı’’ şiddet... Öte yanda, ne polisin, ne mahalle abilerinin, ne de çocukların şiddetini “haklı’’ görmeyen ama tüm çiğliğiyle görüntülemekten de çekinmeyen bir film...

Ladj Ly, “Sefiller’’i Victor Hugo’nun bir sözüyle noktalıyor: İyi ya da kötü tohum yoktur; iyi ya da ya kötü bitki yetiştiren bahçıvan vardır...