'Politik otorite utanmalı'

Türkiye'de yazar, gazeteci ve yayıncılara yönelik baskılar uluslararası yayın örgütlerinin de katılımıyla masaya yatırıldı.

cumhuriyet.com.tr

PEN Türkiye Merkezi, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Çevirmenler Meslek Birliği (Çev-Bir) ve Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) tarafından hapisteki gazeteci, yazar ve yayıncıların, işsiz bırakılan gazetecilerin durumlarına dikkat çekmek amacıyla “12’den 12’ye Düşünce ve İfade Özgürlüğü Sempozyumu” düzenlendi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde gerçekleşen sempozyumda Türkiye’de 12 Mart, 12 Eylül gibi 2012’de de benzer olayların yaşandığı vurgulandı. Sempozyuma TYS’den Mustafa Köz, Çev-Bir’den Bilal Çölgeçen, TYB’den Metin Celâl ve PEN’den Tarık Günersel de katıldı.

Uluslararası örgütler, Türkiye’deki ifade özgürlüğü ihlallerine değinirken cezaevindeki gazeteci ve yazarların sempozyuma gönderdiği mesajlar da okundu. Oturuma Uluslararası PEN Başkanı John Ralston Saul’un Etiyopya’dan gönderdiği mesajın okunmasıyla başlandı. Saul mesajında Türkiye’de cezaevindeki yazarların, yayıncıların ve gazetecilerin serbest bırakılması gerektiğine, bunun Türkiye’nin bir şeref meselesi olduğuna değindi:

“Görünüşte zeki ve eğitimli insanların iktidarı ele geçirdikten sonra yazarları tutuklayarak veya kötü muamelede bulunarak, insanları kontrol edebilecekleri zannına kapılması hayret verici. Ayrıca din istismarının veya terör korkusunun ardına saklanabileceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Bunlar açık tartışmalara katılan yurttaşların zekâsına kulak vermek istemeyen iktidar sahiplerinin kullandığı bildik yöntemlerdir.”

Zarakolu neden hapiste?

Ardından Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) adına Norveç’ten gelen William Nygaard konuştu. Nygaard, IPA üyesi Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı olan Ragıp Zarakolu’nun özgür bırakılması özelinde yaptığı konuşmasında, Zarakolu’nun kim olduğu, neden hapiste olduğu ve tutuklanma süreci ile ilgili bilgi verirken Zarakolu’nun Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesini de yürekten desteklediklerini belirtti.

Uluslararası PEN Başkan Yardımcısı Eugene Schoulgin ise 17 yıldır Türkiye’deki hak ihlalleriyle ilgilendiğini belirterek AKP iktidarı ile ilk başta askerin güç kaybetmesinin olumlu bir gelişme olduğunu, ancak aynı şeylerin isimlerin değişmesiyle tekrar ettiğini söyledi:

“Türkiye’de her şey güç üzerine odaklı. Politik otorite, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in dışarıda olmalarından mutluluk duyduklarını belirtiyor. Mutlu değil, utanıyor olmalılar. Bu insanların hayatlarından bir yıldan fazla zamanı çaldılar.”
 

‘Kitabı geri getirin’

“Yazarların, Yayıncıların Gözüyle Düşünce ve İfade Özgürlüğü” oturumunda ise Metis Yayınları’ndan Müge Gürsoy Sökmen, 12 Eylül’den hemen sonra yayıncılığa başladığını belirterek, 30 yıl önce yaşadıklarından ve okuru yeniden kitaplarla barıştırmak için verdikleri mücadeleden söz etti ve “Kitabı geri getirin” kampanyasıyla kitabın silah ya da bomba olmadığı yönünde çağrıda bulunmak zorunda kaldıklarını anlattı. Geçmişte yayıncıların birleşip, yasaklanan “Oğlak Dönencesi” kitabını bastıklarını da hatırlatan Sökmen şöyle konuştu: “Aynı şekilde Ahmet Şık’ın ‘İmamın Ordusu’ kitabını da basmak için yayıncılar bir araya geldik. Ancak basamadık. Yaptığın bir şeyden suçlanmak koymuyor. Yapmadığı bir şeyle, terör örgütüne yardım ve yataklıkla suçlanmaya hazır değildi insanlar. Kendimi ilk defa 12 Eylül’den sonra, 21. yüzyılın 2011 senesinde gerçekten çaresiz ve korkan bir halde buldum.”
 

Kitlesel tutuklama yılı

Gazeteci Nadire Mater ise Bitlis Cezaevi’nde tutuklu bulunan DİHA muhabiri Hamdiye Çiftçi’nin mektubunu okuyarak başladı söze. 104 gazetecinin şu an cezaevinde bulunduğuna, bunların 75’inin Kürt olduğuna değinen Mater, ifade özgürlüğünün doğrudan doğruya Kürt sorunuyla bağlantılı olduğunu söyledi.

2011’in kitlesel tutuklama yılı olmasının yanı sıra aynı zamanda örgütlenme, mücadele yılı olduğuna da değinen Mater, “Ahmet ve Nedim’in Gazeteci Arkadaşları grubuyla da çok önemli bir iş yapıldı. Bu tür yoğun dönemlerde semboller önemlidir. Genel soruna dikkat çekiyor” dedi. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu her habere, her kitaba dava açılmasının yıldırmak ve meşgul etmek amaçlı olduğunu belirtti. Gazetemiz yazarı Zeynep Oral da gazetecilerin nasıl yandaşlığa sığındıklarını gördükçe mesleğinden utandığını söyledi:

“Türk basını hiçbir zaman bu kadar kötü bir sınav vermedi. Hiçbir zaman gazetecilerin, yazarların bu kadar korkak davrandığını görmedim. Mustafa Balbay’a yapılan zulmü Ahmet ve Nedim içeri girene kadar kimse bilmiyordu. Aynı şekilde Kürt gazeteciler için de geçerli. DİHA’nın, Doğu’nun ve Güneydoğu’nun gazetecileri yok sayıldı.”