Pol-Der olsaydı polis şiddeti yaşanmazdı

Ethem Sarısülük’ün meslektaşları tarafından öldürülmesine tepki olarak “duran adam” eylemlerine bir de eski polis katıldı. Ankara’da Ethem Sarısülük’ün öldürüldüğü yerde eylem yapan eski polis şefi Sıtkı Öner 1970’li yılları bilenler için hiç de yabancı olmayan bir isimdi. Sıtkı Öner, 1970’li yıllarda kurulan Pol-Der’in bir süre genel sekreterliği görevini yürütmüştü. Öner, gençlerin demokratik haklarını kullandığına ve şiddete başvurmadığına dikkat çekerek Pol-Der gibi örgütlerin var olması halinde polisin böyle bir şiddeti kullanamayacağı görüşünde.

cumhuriyet.com.tr

Gezi Parkı’nda ağaçların sökülmesine tepki olarak başlayıp, hükümete yönelik protestoya dönüşen eylemler geçen aya damgasını vurdu. Eylemlerde polis şiddeti görüntüleri “penguen medyanın” sansürüne rağmen çeşitli kanallardan kamuoyuna ulaştı. Eski Pol-Der yöneticisi Sıtkı Öner ise, Kızılay’da Ethem Sarısülük’ün vurulduğu yerde meslektaşlarının şiddetine karşı eylem yapanlar arasındaydı. “Halkın Polisi- Pol-Der Anıları” (İletişim Yayınları) adlı bir kitabı bulunan Sıtkı Öner’le 1970’lerin polis meslek örgütü Pol-Der ve Gezi eylemleri üzerine sohbet ettik. “Eğer şu an Pol-Der olsaydı Gezi eylemlerinde yaşanan polis şiddetine izin vermezdik. Polis devleti oluşmuştur artık” diyor. Sıtkı Öner’in sorularımıza yanıtları şöyle:

- Siz Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılanmasına katıldınız, değil mi?

- 1967 yılıydı, Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde göreve döndüğümde on parmak daktilo öğrendim. O sırada 1971 muhtırası yaşandı. Sıkıyönetim ilan edildi. On parmak daktilo bildiğimiz için sıkıyönetim emrine verildik. Bizi zabıt kâtibi olarak kullandılar. Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ların mahkemelerinde bulundum. Hüseyin İnan, Kayseri Sarızlı’dır. Ailesini tanırım. Onun için hiç unutamam onları. O Deniz Gezmiş’i, böyle babayiğit haliyle polislerin arasında gördükçe içim kan ağlardı. Yargılanmalarına daha fazla dayanamayıp tekrar Emniyet’e döndüm.
 

- Deniz’lerin yakalanması için kurulan özel ekipte de yer almışsınız...

- Deniz’lerin arandığı dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü’nde bir ekip kuruldu. Gece 8’den sabah 8’e kadar 4’er polis sivil taksiler kiralayarak görev çıkardık. Deniz’lerin Amerikalıları kaçırıp sakladıkları apartmanın önünde biz çok dinlenme molası vermişizdir. Ben ekip şefi olarak çalıştım. Kendimi hiç saklamam. Yanımdakilere, “Bu insanlar adam öldürmedi, banka soymadı ama bugünkü düzene isyan ediyorlar” dedim. Kimisi bu sözlerimden hoşlanmadı. Daire başkanına şikâyet ettiler. Daire başkanı beni çağırdı, “Sıtkı Bey, senin başka işin yok mu” dedi. Daha sonra başımıza hukuk okuyan iki yıllık bir polisi verdiler.
 

- Sonra ne oldu?

- 1971’de Elazığ’a şark hizmetine gönderdiler. 1974’te ise Muş’un Varto ilçesine sürgün edildim. Aynı yıl Ankara’da göreve başladım. 1974 yılında Cumhuriyet gazetesi ile Ankara Emniyeti’ne girdim. DAL’ın başında bulunan komiser yardımcısı Kemal Yazıcıoğlu’na o zamanlar “Kel Kemal” derlerdi. Cumhuriyet ile Emniyet’e girdiğimi görmüş. Adam arkamdan demiş ki “bu eşek oğlu eşek ya manyak, ya bizim başımıza bela olacak.” Emniyet’e her gün Cumhuriyet ile giren tek kişiydim. Sokakta Cumhuriyet okunamazdı. Sokakta faşistler katlediyordu.
 

- Polisin yapısı nasıl değişti?

- Bizi tasfiye edildikten sonra Fethullahçılar, polis yapıldı. 2007’de Yurtsever gazetesi benimle bir söyleşi yapmıştı. 2559 sayılı yasanın polise çok yetkiler verdiği dönemdi. Ben, “Polis devleti oluşturma çabasıdır bu. Bilginiz olsun” dedim. Ne partiler ilgilendi, ne de başka birisi. Hiç kimsenin umurunda olmadı. Ama şimdi polis devleti oluştu.
 

- Gezi eylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Normalde gençliği çok eleştiririm. Yozlaşmış, asimile olmuş, sindirilmiş bir gençlik var derdim. Ama şimdi değişti. Gezi eylemleri çok farklı. İktidarın 11 yıllık döneminde yaşanan baskıya karşı gençlik harekete geçti. Hiçbir siyasal partinin yandaşı da değiller. Sırf özgürlüklerini elde etmek için sokağa dökülen çocuklar. 1956 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ayaklanmalar başladı. Düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliğini savunuyorlardı. Ankara’ya sıçradı olaylar. 1960 İhtilali’ne gelene kadar böyle bir şey yaşadık. Bu dönemi bildikleri için Başbakan, bu ayaklanmadan çok korkuyor. Şimdi gençler iktidarın yarattığı korku zincirini kırmıştır. Halk sokaklara inmiştir. Halen de halk tepkisini dile getiriyor. Bunu durduramazlar. Ben Adnan Menderes dönemini çok iyi biliyorum.

- Gezi eylemlerine yönelik polis şiddeti yaşandı. Pol-Der gibi bir örgüt olsa bu polis şiddeti yaşanır mıydı?

- Pol-Der olsa, bu faşist polislere karşı aynı tepkiyi gösterirdik, böyle müdahaleye izin vermezdik Hiç kimseye bu gazı kullandırmazdık. Ethem Sarısülük olayını insanlarımızın hiç unutmaması gerektiğini düşünüyorum. Ethem’i özellikle öldürdüler. O benim için çok önemli bir insan.
 

- Eylemler sırasında polis nasıl hareket etmeliydi?

- Polis, insan gibi davranmalıydı. Oradaki insanlar yasal haklarını kullanıyorlar... Bugün Türkiye’de yeşil alanlar tamamen egemen güçlere, iktidar yandaşlarına peşkeş çekiliyor. Onun için halkın tepkisine karşı polis gücünü kullanıyor. Ben Ege Mahallesi otobüslerini kullanıyorum. Bir bakıyorum, köşede polisler. Üstelik olay da yok. Sırf halka korku vermek için bekliyorlar. Polis devleti oluşmuştur artık. Süleyman Demirel, faili meçhul olaylar ayyuka çıktığında “Bana sağcılar suç işliyor dedirttiremezsiniz” demişti. O günlerde o nasıl o işkencecileri koruduysa, bugün de aynı şekilde Erdoğan “Benim polisim destan yazmıştır” diyerek onları koruyor.
 

- Emniyet içinde yaşananlara karşı ses çıkaracak hiç mi sol, sosyal demokrat polis yok?

- Sol hiç yok denemez. Varlar ama görünürlerde yoklar. Seslerini çıkarmıyorlar. Emniyet-Sen’i kuran çocuklar ihraç edildi. Görüşleri ne olursa olsun böyle bir sendikanın oluşması benim düşüncem açısından bir güvencedir. Herkes, haksızlıklara yolsuzluklara karşı sesini çıkarır. Polis içinde sosyal demokrat olanlar varsa onlar da örgütlenir. Ama hepsini susturdular.

Fotoğraf: Necati Savaş