Pelin Kilit: Kendimi son samuray gibi hissediyorum
Pelin Kilit : Daha yolun çok başındayım. Her gün kulağıma bir küpe, cebime birer bilgi atacak kadar yoğurucu bir çalışma ortamındayım.
Şehriban KıraçO aslında çocukluğundan bu yana hep eline geçen harçlıkları biriktirmiş hayali bir gün girişimci olmak ya da kendi işini kurmak. Ama şu anda 66 yıllık aile şirketinde 3. kuşağı temsilen yönetime girdi. Pelin Kilit, “3. kuşak denince bazen kendimi son samuray gibi hissediyorum” diyor.
Bünyesinde Crystal ve Nirvana ismiyle 21 otel ve Ar Yıldız markasını da bulunduran Kilit Grup’un 3. Kuşak Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Kilit ile konuştuk.
- Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz? Hayalinizde nasıl bir iş hangi meslek vardı?
Soruyu duyduğum an aslında kariyer yolculuğumuzun çok küçükken bizlere sorulan “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu ile başladığını düşündüm. Bu soru eminim ilk duyduğumuz andan itibaren o küçücük akıllarımızda büyüyünce olacağımız “o şey” ile ilgili bir telaş başlatıp duygularımıza belki de zamanla bir performans kaygısı eklemiş olabilir. Zira, doktor, avukat, mühendis olmanın dışında ilgi duyulan çoğu mesleğin “Bu çocuk ya topçu olur ya popçu.” düşüncesi ile değerinin kaybettirilmesi eminim çoğu Türk gencinin ortak bir travmasıdır. (Umarım bu konuda yalnız değilimdir.) Benim yolculuğumda işte tam bu cümle ile başladı. “Bu çocuk ya topçu olur ya popçu.” Gerçekten çocukluk yaşlarımda gitar çalar, basketbol oynar, misafirliğe gelenlere stand-up komedisi yapar ve okul dönüşlerinde komşuların kısır yaptığı günlerde gaza gelip masanın üstünde dans ederdim. Beni yorumlayanların gözünden ne olacağım ile ilgili kariyer yolculuğum başlamıştı bile. Kimine göre komedyen, sahne sanatçısı kimine göre müzisyen bir basketbolcu. Ailem içinse bir koltuğa onlarca karpuz sığdırmaya çalışan aylak bir karpuzcuydum.
Aslında hepsinin benim bir parçam olduğunu “Ben gerçekten kimim ve bu hayatta neyi hedefliyorum?” sorusu ile anladım ve işin en keyifli yanı bu soruyu her gün kendime yöneltmeye devam ediyorum. Kim olduğunuz kariyerinizi, kariyeriniz kim olduğunuzu etkiliyor diye düşünüyorum. Bundan dolayı hayatta hangi noktalara dokunduğumuz ve kendimize farkındalığımızı harekete geçirecek soruları yöneltmek önem taşıyor. Sorunuza teknik bir yanıt vermem gerekirse, kariyer yolculuğum, uzun uzun bahsedebileceğim ve yaşamımda kilometre taşı olan dönümler geçirecek kadar uzun değil. Malum, daha yolun çok başındayım. Fakat, yol aldığım kadarıyla her gün kulağıma bir küpe, cebime birer bilgi atacak kadar yoğurucu bir çalışma ortamındayım. Kendimi, yaşadığım her olay ile ilgili sorguya çekip duygu ve düşüncelerimi analiz ederim çünkü kariyer yolculuğumu gelişim zihniyeti besliyor. Yolculuğuma, üniversite öğrenimimi tamamlamanın ardından aile büyüklerimin de yoğun ısrarları üzerine aile şirketimizde görev alarak başladım ve profesyonel iş hayatıma adım atmış oldum.
Hayalimde hiçbir zaman kendimi bir meslek sahibi olarak görmedim. Keşfetmeyi, olaylar üzerine düşünmeyi, insan davranışlarını incelemeyi, sosyal ilişkiler kurmayı ve iletişimi seven biriyim. Çocukluğuma bugün dönüp bir meslek hayali kurmasına destek olsam sanırım gece sahne alan bir müzisyen ve gündüzleri de öğrencilerine anne sıcaklığı veren bir öğretmen olurdum. Muhtemelen sınıfında soba ve üşüyen ayaklı çocukların olduğu bir öğretmen.
- Kilit Grup'un 3. kuşak temsilcisisiniz. Üçüncü kuşak temsilci olmanın zor ve kolay yanları nelerdir?
3.kuşak terimi geçtiğinde bazen kendimi son samuray gibi hissediyorum. Umarım lakayıt olmamıştır verdiğim cevap. Bu cevabı vermemin nedeni samuray kelimesinin eski Japoncada “hizmet etmek” manası taşıyan saburau kelimesinden türemesi. Öncelikle 30 yılda kurulan bir işleyişin devir alınıp bir nesil tarafından yaklaşık 30 yıl daha geliştirilmesi ve sonrasında 3. nesilin gözünün içine bakarak bir insan ömrü emeğin emanet gününün beklenmesi, genç kuşaklarda inanılmaz büyük bir sorumluluk hissiyatı geliştiriyor. Ve bu tam anlamıyla ideallerinizin peşinden koşmanın yanında geçmişte ailenin ve toplumun refahı adına verilen tüm emeklere duyulan saygının getirdiği bir hizmet etme duygusu. Tabii ki, onca emeğin karşılığında hata yapma payınızın azalması, gelişen yeni dünya ile genç kuşaklara duyulan beklentilerin kat kat artması, rekabetin eskiden daha zor bir hal alması ve ticaret algısının her gün hızla değişmesi, kuruluşunun yıllar sürdüğü yapıları çok kısa bir sürede kavramanın mühim olması ve kriz ortamında yöneticiliğe hızla hazırlanıyor olmak gibi unsurları zor yanlar, tüm bu zorluklarda sırtınızda büyüklerinizin hala desteğini hissediyor olmak, onlar ile beraber zorlu ticaret hayatında ilerliyor olmak, yeteneklerinizin farkına farklı ortamlara kıyasla hızla varıyor olmak, yapının sizi hızla olgunlaştırması, genç yaşta büyük sorumluluklar ile baş etmeyi deneyimlemek ise zorlukları kolaylaştıran ve sizi geliştiren unsurlardan bazıları olabilir.
- Aile şirketi dışında başka bir yerde çalışma isteğiniz var mıydı?
Çocukluğumdan bu yana elime geçen tüm paraları biriktirirdim ve hep kendi işini kurmak isteyen biriydim. Aile şirketi dışında başka bir yerde çalışmaktan ziyade daha çok girişimci zihniyeti taşıdığım için yeni bir iş ya da proje geliştirme isteğim vardı diyebilirim.
- Bu kadar genç yaşta 66 yıllık bir kuruluşun yönetim kurulundasınız, bu size neler hissettiriyor? Kilit Grupta ne zaman işe başladınız, hangi pozisyonlarda çalıştınız?
Öncelikle günümüz şartlarında içinde bulunduğum yapı bir lütuf, bu yapının içine doğmak seçtiğim bir durum değil. Ben, hayata gelirken anlaşma yaptığımıza ve görevlerimiz olduğuna inananlardanım. Bu yapı, güçlü ve dayanıklı olmayı gerektiriyor. Belki dışarıdan bu konumda bulunuyor olmanın zorluklarından ziyade keyif verici yanları daha çok ön planda olabilir. Kendi adıma söylemek gerekirse keyif verici yanlarından çok, zorlu şartlar ile sınırlarımı her daim aşmak zorunda kalarak hep daha dirençli olmak gibi benzeri duygularla yüzleşiyorum. Köklü bir kuruluş olmak noktasında, tabii ki büyüklerimden ilham alıyorum ve yüzlerce ailenin evlerine ekmek götürebilmesine vesile oluyor olmak ayrı bir iç huzur yaratıyor. Kendim gibi genç insanlara umut olabilme olasılığı beni her gün üretken olmaya daha da teşvik ediyor. Vatanım ve kendi benliğimin gelişimi için yararlı olabilecek bir yapıya doğdum. Her gün uyandığımda önce nefes alabiliyor olduğuma ve sonrasında gidip dünyaya katkı sunabileceğim bir işim olduğu için şükrediyorum.
Pelin Kilit, Şehriban Kıraç'a konuştu.
- Grupta kadın çalışan sayısı nedir? Siz kadın olarak gruba ne tür farklılıklar getirmeyi hedefliyorsunuz?
Grubumuzda yüksek sezonda 2 bin 200 kadın çalışmaktadır. Günümüzde insan davranışları üzerine yapılan araştırmaların eskilere oranla artmasına ve eğitim olanaklarına ulaşılabilirliğin hızla artmasına rağmen maalesef toplumumuzda kadınlara yöneltilen haksız rekabet ve negatif algı hala devam etmekte. Bir kadın yönetici olarak iş hayatında cinsiyetimin yarattığı zorluklarla yüzleşmek oldukça üzücü ve kabul edilemez bir durum. Toplumumuzda kadın üzerine yerleşen kalıp yargılar öz değerinizi zedeleyebiliyor ve motivasyonunuzu düşürebiliyor. Cam tavan sendromu bu konuya verebileceğim en güzel örnek. Grubumuzda bir kadın olarak yapabileceğim en büyük etki öncelikle çevremdeki tüm kadınlara kendi üzerimden bir kadının bir erkek kadar dayanıklı, çalışkan, “namuslu” olabileceğini göstermek olabilir. Grubumuzda kadınlara, erkekler kadar eşit haklar verilmekte olup aynı zamanda yönetici pozisyonunda birçok kadın çalışana sahibiz. Kadın cinsiyeti üzerine olmasa da grubumuzda bir kadın olarak eğitim konusuna özellikle eğilip sürdürülebilir bir şirket yapısı ve çalışma ortamı sağlamak ilk hedefim.
- Biliyorsunuz Türkiye İstanbul Sözleşmesinde de ayrıldı. Sizce kadına karşı şiddetin önüne geçmek için hangi adımlar atılmalı?
Tüm dünyadaki bu problemin temel çözümü problem çözme odaklı, sürekli gelişime teşvik eden bir eğitim modeli olabilir. Tabii ki bu çok uzun vadeli bir toplumsal değişim demek. Kısa vadede cezai yaptırımlar kesinlikle katı kurallar halinde yürürlüğe girmeli ve en önemlisi de uygulanmalı. Bana göre şiddetin bir sebebi de sevgi yoksunluğu. Kültürümüz dikey hiyerarşik yapılanmadan dolayı saygı kavramını zedelememek adına sevgi kavramından tamamen yoksun kalabiliyor. Halbuki duygularımızı rahat bir şekilde ifade edebildiğimiz ve koşulsuz sevgi ortamında yetiştiğimiz bir platformda bir kişinin şiddete yönelme eğiliminin azalacağına inanıyorum. Bundan dolayı ebeveyn, ilişki ve aile üzerine özel hazırlanmış ve zorunlu programlar tüm vatandaşlarımıza uygulanabilir.
KADIN İSTİHDAMI İÇİN BELLİ BİR ORAN ŞARTI OLMALI
- Kadınların daha fazla iş hayatında yer alması için neler yapılmalı, kadınlara neler önerirsiniz?
Kadınların daha fazla iş hayatında bulunması kolektif düşünce desteği ile sağlanabilir. Devlet kuruluşları ve çeşitli kurumların bu konuda kadınlara yönelik aktif bir istihdam hareketi başlatması, tüm iş verenlere ilham olabilir. İş verenlere kadın istihdamı konusunda belli bir oran şartı konulabilir. Hamilelik ve doğum izinleri kapsamında kadının hakları ve imkanları artırılabilir.
Ücretsiz eğitim desteği ve mesleki eğitim kursları desteği artırılabilir, özel kuruluşlar ile desteklenip iş imkanları artırılabilir. Birbirinden farklı durumda olan kadınlarımız mevcut ve farklı şartlara göre iş hayatı ve iş hayatında yer almak ile ilgili öneriler sunmanın sağlıklı olacağını düşünmüyorum. Ama her koşulda geçerli bir formül biliyorum o da okumak, kendine olan inancını kaybetmemek, başka seçeneğinin kalmadığını düşünmemek ve her zaman hayallere dalabilecek kadar hayalperest kalabilmek. Hayal kurmak gerçeği yaşamanın en güzel simülasyonu ve sizi gerçekliğe yaklaştıran en güçlü araç, belki de gerçeğin kendisi.
- Günlük rutininizden bahseder misiniz, iş özel hayat dengesini nasıl sağlıyorsunuz?
Zihnim kadar dağınık biriyim. Rutin kelimesi benim hayatım için pek doğru bir terim olmasa da genelleme yapmaya çalışacağım. Sabah erkenden kalkıp gece bir önceki günün yorgunluğunu atamadığımın düşüncesi ve hala uykudaymışım hissiyatı ile kahvaltı yapmadan evden çıkıp yol üzerinden sütlü bir kahve kapıp ofise gelirim. Bir önceki geceden ekibime gündem maddelerini gönderirim ve günümüze gündem maddeleri ile başlarız. Toplantı programına bağlı olarak görüşmelerimi tamamlayıp gün sonunda ortaya çıkan işler üzerine revizeler ve onay süreçlerini tamamlarız. İş çıkış saatinde yüksek lisans konularına bir saat kadar çalışıp araştırma sürecinde birkaç kitap taraması yaparım.
Genelde akşam yemeği yapmak konusunda zaman açısından şansım gülmediğinden öğle vakti iş yerinde çıkan yemeklerden paket yapıp yanıma alırım. Eşime bu konuda buradan sevgilerimi iletiyorum. 19:00’dan önce yemeğimi yemeğe gayret gösteririm çünkü akşam uykuya geçiş konusunda sorun yaşayabiliyorum. Genelde gece yarısına kadar ayakta kalırım. Bu süreçte işim dijital alan ile ilgili olduğu için mesajlar ya da e-postalar üzerinden yatana kadar çalışmalarım devam eder. Günün en sevdiğim saati eşim ile yuvamızda buluşmak olur. Ayaklarımızı ısıran minik köpeğimiz Louis ile beraber sofrayı hazırlarken birbirinden güzel müzikler dinleriz. Yemek sırasında sohbetimiz genelde uzar ve günün kritiklerini, özlemimizi uyku saatimize kadar paylaşıp her gün olduğu gibi spora başlamak adına planlar yaparız. Hafta sonlarımızı eşim ile işimizin yoğun olmadığı zamanlar seyahate ya da aile ziyaretlerine ayırıyoruz. (Normalde Cumartesi günleri de çalışıyoruz.) Yeni yerler keşfetmek ve yeni bilgiler edinmek konusunda ikimiz de can atıyoruz. İlgilendiğim diğer konular üzerine hafta sonları çalışıyorum genelde. Sanırım ama iş ve özel hayat dengesini sağlamanın en güzel formülü aşk evliliği yapmak.
Hayatınızı sizin için kolaylaştıran ve her zorlukta başınızı dayayıp yorgunluğunuzu sevgisiyle dinamik bir enerjiye dönüştüren dünyalar tatlısı ve merhametlisi bir eşiniz var ise en önemlisi huzurunuz yerindeyse en dengesiz zamanlarda bile dengenizi buluyorsunuz. Sevdiklerinizden ve değer verdiğiniz yakınlarınızdan destek almak bitmek bilmeyen bir yaşam enerjisi veriyor ve hayalinizde yer alan her şey için bir şekilde vakit yaratabiliyorsunuz. Benim şansım eşim diyebilirim. Onun prensipleri ve disiplininden ilham alarak iş yaşantım için ayırdığım saatleri dolu dolu geçirip hafta sonumuzda da birbirimizi besleyecek ve hayalini kurup konuştuğumuz tüm konuların planlarını yapıyoruz. Özetle bir hayatı sevdiklerinizle beraber paylaşıyor olmak dengenin sırrı diye düşünüyorum.
- Ne tür hobileriniz ve tutkularınız var?
10 yaşından bu yana sporun içinde biri olarak hareket etmek benim için çok önemli. Üniversite eğitimimin ardından boşluğa düşmüş gibi hissettim ve o günden sonra eğitimin hayatımda ne kadar önemli bir yer edindiğini gördüm. Şuan için yüksek lisans eğitimime devam ediyorum, İstanbul Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi’nde açık öğretim bölümlerimi okuyup 1.5 senedir de özel bir akademiden yaşam koçluğu eğitimleri alıyorum. Çalışmak ve üretmek de hobilerim arasında. Ekibim ile beraber güzel bir çalışma ortamı sunuyoruz birbirimize ve bu, çalışmamızı keyif verici kılıyor. Eşim ile vakit geçirmeye doyamıyorum ve günümün en keyifli saatleri onunla geçiyor diyebilirim. Seyahat planlarımız ve geleceğimiz üzerine yan yana oturup gözlerimizi kapatarak hayal kurmak bana inanılmaz keyif veriyor. Tutkularım biricik eşim, minik köpeğimiz, yuvamız, ailem, kitaplarım, öğrendiğim her bir bilgi diyebilirim hızlıca.
- Ne okur, ne dinler, ne izlersiniz?
Hayatımın içinde akademi de olduğu için akademik kitaplar ve ilgi alanlarıma hitap eden kitapları okuyorum. Genel anlamda psikoloji, sosyoloji, felsefe, antropoloji, iletişim, kişisel gelişim, modern yönetim, dijital pazarlama, farkındalık üzerine diyebilirim. 11 yaşında her antrenman dönüşü ayaklarımı masanın üzerine uzatıp gözlerimi kapatarak Müzeyyen Senar ve Zeki Müren dinlerdim. Türk Sanat Müziği’nin verdiği hazzın yeri her zaman farklı olacak bende. Müziğe çok düşkünüm sürekli boş zamanlarımda bir şarkı çalar hep bir köşede. Genelde bir kenarda keşfedilmeyi bekleyen sakin ve alt yapısı kaliteli içerikleri dinlemeyi seviyorum, dil fark etmese de sözler benim için çok mühim kendimden bir parça bulabilmeliyim ve anlamlı olmalı. Beni sürükleyen birkaç isim vermek gerekirse Yasmin Levy ve Buika’yı örnek olarak verebilirim.
Üniversiteye gittiğim günden bu yana televizyonun karşısına oturup uzun uzun bir şeyler izlemem söz konusu olmadı. Yurtta televizyon olmayınca bir şekilde eksikliğini hissetmedim ve dizilere ve filmlere karşı ilgimi kaybedeli 7 sene oldu. Şuan evde televizyon açık olduğunda belgesel açık oluyor. Oradaki programları seviyorum genel olarak. Biliyorsunuz artık dünyadaki trend YouTube. Benim için de öyle çünkü ilgi duyduğum konu ile ilgili hap bilgileri bulabileceğim ve hızlı tüketilen bir izleme modeli olması zamandan da tasarruf sağlıyor kendi adıma. Genel anlamda da yaşanmış hikayeleri ya da filmin sonunda ders çıkarabileceğim, bende etki uyandıran filmleri ya da dizileri izlemeyi tercih ediyorum. Önerebileceğim bazı filmler: Onca Yoksulluk Varken, Rüzgarı Dizginleyen Çocuk ve Sosyal İkilem olabilir. Love, Death & Robots dizisinin de 14. bölümünde yer alan Zima Blue isimli bölümü ölmeden önce izlemenizi tavsiye ederim.
- Hayatta kimi örnek alırsınız?
Bir insan hayatta bana göre en çok gördüğü ve yakından tanıdığı birini içselleştirip tam anlamıyla rol model olarak kurgulayabilir. Bu açıdan bakınca yakınlarım geliyor aklıma bir de babamın hep söylediği bir söz; “İnsanlarda gördüğün iyi yönleri al, kötü yönleri at.” Çok ince bir cümle çünkü insanları olduğu gibi kabul ediyor ve kendi adına da sürekli bir gelişim alanı yaratıyorsun. Ben de senelerdir insanların kendimce uygun gördüğüm davranışlarını cebime doldurup hoşuma gitmeyen davranışlarından ders çıkarıyorum. Böylelikle hayatıma dokunan herkesten örnekler almış oluyorum. Ama gönlümdeki rol model kim derseniz gizliden gizliye bir kız çocuğu olarak çocukluk kahramanım olan babamdır derim.
- Nasıl bir Türkiye hayaliniz var?
Bu soruyla beraber aklıma Anadolu geldi, taş fırınlara atılan ekmekler, üzerine sürülen tereyağlar… Yer sofrasında paylaşılan yemekler… “İnsanın vatanı doğduğu değil doyduğu yerdir.” Demişler. Bizler yemeğimizi paylaşarak beraber üreterek tüm zorlukları aştık. Farklılıkların zenginlik olduğu topraklarda büyüdük. Bizlere ayrışmak değil paylaşmak yakışıyor. Bu topraklar, bu gezegen hepimizin. Daha yaşanabilir bir dünya için Türk toplumu olarak gelecek kuşaklar adına önlem alan ve üretimde sürekli gelişen bir Türkiye hayal ediyorum. Bir toplumun bel kemiği eğitimdir. Eğitim sistemini geliştiren daha çok kadınının ve gencinin ekonomiye katkı sağladığı, tarım alanında planlama ve iyileştirmeler yapan hukuk sistemini geliştiren ve teknolojik gelişmeler kapsamında dünyadaki üreticiler arasına girip inovatif yaklaşımlarda öncü olan bir Türkiye hayal ediyorum