Pazarda ekmeğinin peşinde: Durma harekete geç!
24 yaşındaki Zeynep Tilki, AVM’de satış danışmanlığı yaparken çalışma koşullarına dayanamayıp kendi işini kurmaya, bir butik açmaya karar verdi. Ancak bir çoğumuzun önüne taş koyan pandemi süreci onu da yolundan alıkoydu. Kredi çekip aldığı onlarca kıyafet ve kiraladığı dükkanla başta ne yapacağını bilemedi. Ancak tüm dünyayı etkisi altına alan virüs salgınına ve ‘kadın başına yapamazsın’ itirazlarına rağmen eşyaları topladığı gibi en yakındaki semt pazarının yolunu tuttu.
Tuğba ÖzerFotoğraflar: Vedat Arık
'24 yaşında nasıl pazarcı oldum?’ diyerek sosyal medyada paylaştığı mesaj binlerce kişiye ulaşan Zeynep’i tezgahının başında ziyaret ederek yanıtı kendi ağzından dinledik.
Gördüğümüz ise şu oldu; henüz çok genç bir kadın olan Zeynep’in hikayesi tek başına bir ‘girişimci kadın’ hikayesi değil aslında. Bu hikayede bolca gerçeklik de gözümüze çarpıyor. Var olan sistemin sorgusu, çalışma koşullarının kölelik sistemine dönüştürülmesine karşı itiraz, cinsiyetçi bakış açısına bir dikleniş de var bu hikayede.
Zeynep, yolun başında karar verdiği ve kendisini pazar yerine sürükleyen hayalinde ise ısrarcı: O butik bir gün açılacak!
KISIR BİR DÖNGÜ… SABAH GİT AKŞAM GEL
Öncelikle pazarcı olmaya varan bu hikayenin biraz başına gidelim. Buraya nasıl geldin?
Liseden sonra çalışmaya başladım, 6-7 senedir de iş hayatının içindeyim. Her çalıştığım yerde köleleştiren sistemi gördüm. Sistem sizi bir robot gibi görüyor. Hasta olamazsın, duygusal bir şey yaşayamazsın, ailevi bir problemin olamaz. Cenazeniz bile olsa size tolerans gösterilmiyor. Ama siz bir insansınız, duygusal geçişleriniz var! Zor günleriniz olabilir ama bunlara asla tolerans gösterilmiyor. Tabi ki işinizi yapacaksınız ama anlayış bekliyorsunuz. Son olarak istifa etmeden önce AVM’de çalışıyordum. AVM’de çalışanlar bilir; 12 saat bazen 14 saat mesai süreleri olur. Çok fazla alt-üst ilişkisi hakimdi. Baskı ve mobbingler buralarda çok hissedilir. Hep bir kısır döngüde, bir çarkın içindesiniz. O çark dönüyor. Sabah gidiyorsun, akşam geliyorsun, sosyal hayatın yok. Hem maddi olarak bir yere gelemiyorsun hem de manevi olarak çöküşe geçiyorsun.
Sosyal medyada yaptığım paylaşımda kadın girişimci olarak öne çıktım. Kadınların günlük hayatında karşılaştıkları cinsiyetçi ayrımlardan söz etmiştim. Ama gördüm ki yaptığım paylaşımlar erkeklerin de yaşamlarına dokunmuş. Bugün genç insanlar, çok fazla emek sarf ederek üniversiteyi bitiyorlar, ama yaptıkları iş başvurularına geri dönüş bile alamıyorlar. Gittikleri kapılar tecrübeli değilsin denilerek yüzlerine kapatılıyor.
Üniversiteli gençlerin iş bulamadıkları için depresyona girmesi hatta hayatlarına son vermeye kadar gitmesinde bir yanlışlık var ve bu sistemle alakalı.
Bizim bunu bir şekilde değiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
İnsanlar neden pazarcılığa başlamanla bu kadar ilgilendi? Seni farklı kılan neydi sana göre?
Aslında bir farkım yok. Kadın pazarcılar yıllardır varlar. Birçoğu eşiyle, oğluyla ya da tek başına bu mesleği yapıyorlar. Ben daha genç olduğum için dikkat çektim. İnsanlar şunu gördüler; hiçbir zaman çaresiz hissetmemelisin. Her zaman bir yol vardır. Herkes kendi hayatında o kadar çok çaresizlik görmüş ki; benim durumumu da kendilerine yakın gördüler.
Bu süreçte bana akademisyen de öğrenci de pazarcı da destek oldu. Aslında her insan hayattının bir döneminde o karanlığı yaşamıştır: ’Ben şimdi ne yapacağım?’
KAYBEDECEK TEK ŞEY ZİNCİRLER OLUNCA…
Cesaret gerektiren bir adım attığını düşünüyor musun?
Aslında cesaretten ziyade kumar gibi, ya var ya yok. Çünkü özel sektörün bana getirdiği hiçbir şey yoktu. En kötü tekrar borçlanır, özel sektöre geri dönerim diye düşündüm. Ne kaybedeceğim ki dedim. Gerçekten kaybedecek bir şeyiniz olmadığı zaman zincirlerinizden çok çabuk kurtuluyorsunuz. Aklınızdaki hayalinizdeki şey neyse bunu bir an önce yapmak gerekiyor. Erteledikçe o çok daha çıkmaz bir yola giriyor. Ben cesaretten ziyade kaybedecek bir şeyim olmadığı için bir adım atmaya karar verdim. Ardından da çok güzel şeyler oldu. Çok fazla insana dokundum onlar da benim hayatıma dokundu.
Evet hepimiz hayatın zorluklarını yaşıyoruz, ekonomik olarak ekstra zorluklar yaşadığımız bir dönemin içerisindeyiz. Aynı zamanda gençlere gerekli desteğin verilmediği de bir dönemdeyiz.
Koronavirüs engeline takılmak nasıl hissettirdi?
Çok kötüydü benim için. En büyük hayal kırıklığı yaşadım zaman oydu. Tamam kaybedecek bir şeyim yok diyorum ama yine de ciddi bir kredi çekmiştim.
Tam ürünlerimi almış, her şeyi oturtmuş, dükkanımı kiralamıştım ki birkaç gün sonra ilk koronavirüs vakası ortaya çıktı.
Maddi olan kısımları geçtim manevi olarak da bir hayal kırıklığı oluştu.
Hayatımdaki herkes bana işten çıkma, yapamazsın, batarsın gibi yaklaşımlarda bulundular.
Bu ürünleri gerekirse zararına satıp kurtulmam gerektiğini, sonra da tekrar eski işime dönmem gerektiğini söylediler. O yüzden benim bunları söyleyenlere karşı da kendimi ispatlama çabam vardı.
Ürünlerime baktım ve dedim ki; hayır ben sizi çok severek aldım. Bir şekilde devam etmek zorundayım.
YIKILMAYA MAHKUM BİR TABU: KADINLAR BU İŞİ BECEREMEZ!
Ailen nasıl tepki gösterdi bu karara?
Şu anda destek oluyorlar. Ama başta ‘yapamazsın’ diyerek karşı çıktılar. Hatta bir gün bile yapamayacağımı savundular. Çok ciddi tartışmalar da oldu bu kararım nedeniyle. Pazarı küçümsedikleri içi değil benim bunu başarabileceğime inanmadılar. Sekreterlik, danışmanlık gibi daha ‘narin’ işlerde çalışmamı istediler. Pazarcı kadınlar yıllardır var, bu yeni bir şey değil ama ben kendi hayatım ve ailem açısından bir tabuyu yıktığımı düşünüyorum. Ailemin fikri ben bu işi yapmaya başladıktan sonra değişti. Bana ‘helal olsun gerçekten bu işi beceriyorsun’ dediler.
Bir kalıp var geleneksel olarak kadınların yapamayacağına ilişkin. Bu ayrımcılığı yaşamadığımız hiçbir yer yok yok neredeyse. Sokakta, adliyede, hastanede aklınıza gelebilecek her yerde bunu yaşıyoruz.
PAZARIN ÖĞRETTİKLERİ: EMEK VE DAYANIŞMA
Neden pazar peki?
Çok çaresiz kalınca internetten satış yapmaya başladım. Sonrasında gördüm ki insanlar ürünlerimle ilgileniyor. Birileri internette ilgileniyorsa, sahada da ilgilenebilirler diye düşündüm İşte bu noktada aklıma pazarlar geldi, başka da bir alternatifim yoktu zaten.
Şöyle bir durum da var; pazarın müşterisinin yüzde 80-90’ı kadın. Benim müşterim de zaten kadınlar. Onlar da tezgah arkasında genç bir kadın gördükleri zaman çok mutlu oluyorlar. Beni kızları, kız kardeşleri gibi görüyorlar. Benimle ekstra bir samimiyet kurup her şeyi konuşabiliyorlar. Dolayısıyla pazarlarda çok rahat ettim.
Pazarların sanki kendi ait bir dili var. Diğer pazarcılarla iletişimin nasıl, pazarda olmak nasıl bir şey?
Sabah 6’da uyanıyorum. Daha sonra evimin yakınındaki pazarlara geliyorum ve boş tezgah arayışım başlıyor. Pazara giriyorum ve bu tezgah boş mu, bu tezgahı ben alayım diye dolanıyorum ve bir tanesi diyor ki ‘al kardeşim bu tezgahı sana veriyorum’. Esenler ve Güngören adına konuşacak olursam günlüğü 60’dan 100’e kadar değişiyor fiyatlar.
Pazar esnafının da bana çok desteği oldu. Pazarlara karşı bir ön yargı var aslında.
Şu sokağın bana kattığı tecrübeyi, hiçbir yer, hiçbir okul ve kitap katmamıştı. Emeği, dayanışmayı, sınıf ayrımını o kadar net görüyorsunuz ki burada.
Kesinlikle kendisine ait bir dili var buranın. Pazarcıların müşterilerle çok güzel bir diyalogları var.
Bundan sonra ne yapacaksın?
Pazarcı olmayı hiç düşünmemiştim. Ama işler bu noktaya geldi. Ben hala bir şeylerin mücadelesini veriyorum, başarı elde etmiş değilim henüz bana göre. Ama şunu çok rahat söyleyebilirim; elimden ne geliyorsa sonuna kadar yaptım. Bundan sonraki süreçte de pazarcılık yapmaya devam edeceğim. Eğer ekonomik olarak biraz rahatlarsam küçük dükkanımı açacağım ilerde.