Patlıcan teröristlerinin inine girdik!
Yüksek gıda fiyatlarına çözümü tanzim satışta bulan iktidarın hedefindeki üreticiler dertlerini anlattı.
Yazgülü AldoğanEnver-Nihal Ceylan çifti Kumluca’da domates patlıcan ekiyor. Ama borç içindeler
Büyükşehirlerde ‘tanzim satış’ adı altında satılan sebze meyvenin peşine düştük sebzenin, narenciyenin merkezi, en iyisinin yetiştiği Antalya Kumluca’da üretici, komisyoncu, tüccar ve Ziraat Odası Başkanı ile görüştük. Çiftçinin üretim sürecini ve ürününü kaça mal ettiğini öğrendik.
Operasyon için hazırlıklara geceden başladık. Havaalanından kasabaya gidene kadar ayrıntıları konuştuk. Sabaha karşı her şey tamam. Gün doğmadan yola çıkmalıyız. Bu kez teröristlerin inine gireceğiz! Sabaha karşı 05.00’te operasyon başlayacak. Mevki Antalya, Kumluca. Meyvesebze hali ve borsası. Bir tarafta kasa kasa domatesler, bir tarafta patlıcanlar. Ve en tehlikelisi sivribiber! Tüccarın 6.5 TL’ye indirilmesi için canını dişine taktığı biber!
Çan çalıyor: Satış başlıyor
Türkiye’nin “beka sorunu”na neşter vurma zamanı. Patlıcan teröristlerini yakalama ve konuşturma operasyonu. “Söyle bakalım bu sebzeler niye bu kadar pahalı?” Hayalini böyle kurmuştum ama gerçek böyle değil. Sabah 04.30’da kalkıp üstümdeki kalın monta rağmen titreyerek hale gittik. Yani Antalya, illa ki deniz, kum, güneş değil. Şubat ayında gece ayaz var, hava 8 derece. Ben üşüyorsam patlıcan, domates de üşüyor. Seranın içini ısıtmak gerekiyor. Ve çiftçi, yıllardır istemesine, her kapıyı çalmasına rağmen Kumluca’ya hâlâ doğalgaz gelmiyor. Onlar hâlâ ısıtmak için serada soba yakıyor, üstelik de yaktıkları 8 bin kalorilik Sibirya’dan ithal kömürün 35 kg’lik çuvalı 25 TL! Girdi bir. Anlatıyorlar: “Antalya’yı bu kış önce kuraklık vurdu, hiç yağmur yağmayacak herhalde, kuraklık vuracak derken bir başladı, 45 gün hiç durmadan yağmur yağdı; patlıcan, biber güneş görmedikleri için gelişemedi, domatesler kızaramadı.”
Sabah 04.30... Domatesini getiren üretici Kerim Sarı ve alacak olan komisyoncu Tahir Koçubaba fiyat belirlemek için buluşuyor
Benim geçende ucuzluk var diye marketten aldığım patlıcanlar onun için mi acur gibi ince uzundu? Ben de yeni bir cins ürettiler sanmıştım! Yağmurda perişan olan seraları bir de hortum vurmuş mu? Hem de 2 kez. 2 bin dönüm sera yerle bir olmuş hortumdan. Görmeden anlamak mümkün değil, naylonların kaplandığı metal çubuklar, sanki hamur gibi eğilip bükülmüş, üzerinde naylon kalmamış. Peki zararı kim karşılayacak? “Geçen yıl hortum olduğunda da gelip tutanak tutmuşlardı, hiçbir şey ödemediler. Sigortalı olanlar da sigortadan bir şey alamadı, geçen hortumdan beri bekliyorlar, bu yıl ödeyeceğiz dediler ama sanmıyoruz” diye boyun büküyorlar.
Saat beşi geçiyor. Hâlâ karanlık. Arabalarının arkasına taktıkları küçük konteynırlarla çiftçiler domateslerini getiriyor. Kumluca, domatesin kalbi, merkezi. Bu çanak, havasından suyundan, toprağından, domatesin en iyi yetiştiği yer. Yaz kış domates üretimi yapılır burada. Küçük arazilerde, küçük çiftçiler yapar. Serasını ısıtmak için kömüre verdiği paraya bir dedik ya. İkinci girdi elbette tohum. Neyse ki yerli tohum da girmiş artık piyasaya. Ama pahalı. Tohumcu ise ayrı ağlıyor: “Çiftçiye bir sene vadeli satılır ama bir ay sonra vergisini ödemek gerekir.”
Domatesi, ya da salatalık fidesini dikti, gübre lazım. Çuvalı 200 TL. Girdi üç. Böcek olmasın diye ilaç lazım. Girdi dört. Çapalayacak işçi lazım. Girdi beş.
‘Komisyoncular temsilcimiz’
Üretici Kerim Sarı ile konuşuyorum, hale ilk gelenlerden. Zaten önce domates geliyor, sırayla, sonra patlıcan. Kerim Sarı, “gübre, ilaç, sera naylonun fiyatı dolara bağlı olduğu için çok arttı. Ama dolar düştü, bunların fiyatı düşmedi” diyor. “Kaça satacaksın” sorusuna ise “maliyetine” cevabını veriyor.
Halde sistem şöyle işliyor: Üretici malını getiriyor, bağlı oldukları komisyoncuya gidiyor. Çiftçi, onlardan şikâyetçi değil, komisyoncudan “Onlar bizim temsilcimiz” diye bahsediyor. Komisyoncu, küçük çiftçinin kendi başına yapamayacağı satış işini yapıyor, bunun için yüzde 14 komisyon alıyor. 300’den başlayıp bin kadar üreticinin bağlı olduğu komisyoncu var. Bu yaptığı işin her kuruşu kayıtlı, vergisini veriyor. Üreticinin getirdiği malı inceliyor, değerlendiriyor, şu fiyattan alırım diyor. O fiyattan o da götürüp tüccara satıyor.
Tahir Koçubaba komisyoncu. Kerim Sarı’nın domatesini 2.5-3 TL’den alacak. Bunu tüccara satacak. Tüccar, önce ambalajlatıp depoya koyacak, sonra TIR’larla gideceği yere gönderecek. İşçi parası, nakliye parası, yolda mazot, köprü parası. İstanbul Hali’ne girecek. Oradan da markete, ya da manava gidecek. Çok el değiştirmiyor aslında ama ne oluyor biliyor musunuz? Bütün bu tıkır tıkır işleyen sistem sırasında tam 6 kez vergi ödeniyor! Aynı mala, hem alırken, hem satarken, her el değiştirdiğinde KDV, stopaj. Üstelik de eline birkaç ay sonra geçecek para için 20 gün sonra vergisini ödüyor! Tohuma vergi ödedi, fideye vergi ödedi. Sofraya gelene kadar domates için 6 kez vergi alıyor devlet.
Kökçe’den ödeme müjdesi
Kumluca Ziraat Odası Başkanı Hidayet Kökçe, hortumdan 2 bin dönüm seranın zarar gördüğünü, 49 bin dönüm arazide ise üretimin devam ettiğini belirttikten sonra hortum zararının bugün yarın çiftçilerin banka hesabına yatırılacağına inandığını söylüyor. Ne kadar bir yardım soruma ise “En az 10 bin TL” olur, diyor. Bu arada Ekonomiden ve Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Albayrak’ın “2 bin dönüm zarar gördü, kıyameti kopardılar” beyanına da çok kırılmışlar. Başkana Mersin halindeki örneği hatırlatarak hükümetten tanzim satışlar için üreticiye ucuz satış baskısı olup olmadığını soruyorum. “Burada zararına satış olmaz. Neyse o. Biz üretici olarak malımızı piyasa fiyatına satarız” yanıtını veriyor.
Mehmet Orman’ın serası hortumda zarar görmüş. Yeniden yapılması için en az 40 bin TL gerekiyor.
Borç gırtlağa dayanınca korku kalmıyor
Nihal Ceylan, eşi Enver Ceylan ile beraber otuz yıldır Kumluca’da çiftçilik yapıyor. AKP’li yetkililer geldiğinde de derdini dile getirmek isteyen tek kadın çiftçi imiş ama çok dolu olduğu için ağlamaktan pek konuşamamış. “Konuşmak istiyorum” diye başlıyor söze, hiçbir şeyden korkmadan. “Seracılık zor. Don, yağmur, soğuk, hortum derken başımıza geleni, sıkıntılarımızı soran yok, bir de bizi terörist ilan ettiler. Ellerimiz toprakla uğraşmaktan mantar oldu. Çalışacak işçi bulamıyoruz. Sadece pahalı demekle iş bitmiyor. Tarımda para kazanmanın da garantisi yok. Borçlandık. Bundan önceki hortumda seramız yıkıldı, bir kuruş yardım almadık. Arabamızı sattık. Yine de borçları ödemeye yetmedi.” Lise mezunu olan Nihal Ceylan, KPSS’den de iyi bir puan almış ama o yıl bütün memuriyetlere AKP Gençlik Kolları’ndan gelenler alınınca, ilçede başka iş de yok, mecbur çiftçiliğe başlamış. O da hüsran!
Tanzim satışlar anormal bir durum
Saat 7’ye doğru patlıcan üreticileri gelmeye başlamıştı. Arkasından sivri ve salatalık, biber gelecek. Halin en renkli çekişmesi komisyoncu ile tüccarın buluşup fiyat belirlediği borsa. Buranın filmini çekip seyretmek lazım. Videosunu internete koydum, tıklanma rekoru kırıyor. Bir ara hakikaten kavga ediyorlar sandım. Sebze Meyve Komisyoncuları Dernek Başkanı Ahmet Kaya’nın odasında dernek üyeleri sebze fiyatlarını belirliyor. Onlar üreticiden yana, çünkü onların temsilcileri. Piyasa kaça oluşur, tartışarak beş altı çeşit domatesin ve diğer sebzelerin fiyatlarını belirliyorlar. Sonra borsaya geçiliyor, aynı toplantıyı kendi aralarında yapmış olan tüccarlarla buluşuyorlar. Fiyatları açıklıyorlar, tüccarlar kıyamet! Domatese pek itiraz etmediler ama sivribiber 12 TL diye duyunca meydan savaşı çıkıyor. Gören birbirlerinin gırtlağını sıkacaklar sanır, ama bu her gün yaptıkları olağan bir pazarlıkmış. “Anormal bir durum olmasa bu kadar ısrar etmem” diyor Tüccarlar Derneği Başkanı Metin Yel ve arkadaşı Ahmet Yıldız. “Anormal durum” dediği hükümetin baskısı ve tanzim satışlar. “Biliyoruz patlıcan çok zarar etti” diye teslim de ediyorlar durumu, ama kabak fiyatı 3.70’den 4’e çıktı diye ne feryat, ne figan. Ahmet Kaya, geri basmıyor. “Zararına mal veriyoruz. Sivri 6.5 TL olmaz” diye diretiyor. Kabul etmek lazım ki “tanzim satış” olayı piyasada ciddi bir baskı yapmış.
Son hortumda Kumluca’da 2 bin dönüm sera kullanılamaz hale gelmiş. Bir seranın yeniden yapım maliyeti en az 40 bin TL
‘Seçimden sonra biter!’
Dayanamayıp anlatıyorum: “15 milyonluk şehirde kime nasıl sebze satacaksın meydanda” Üstelik kuyrukta kim bekleyecek saatlerce, üstelik de iki kg soğan patates için? Bol vakti olan emekli amca ya da ev kadını!” İki küçük poşetle çıkıp seviniyor, televizyona da çıktım diye! İBB’nin TIR’ı Alanya, Antalya halinden sebze alıyormuş. Hadi bastırdılar, ucuza aldılar. Hani bunun taşıma maliyeti, hani bunun mazotu, köprü parası? Hani bunun meydandaki işgaliye parası, işçi parası? 31 Mart’a kadar, bizim belediyelere ödediğimiz emlak vergileri parasıyla bu şov sürer! Sonra da biter. Saat dokuza geldi, hava hâlâ ısınmadı. Laf aramızda AKP’nin propagandistlerinin kafası da seçmenine ayarlı, iyi çalışıyor. Mesela bizim gibileri hiç mi hiç etkilemeyen, inandırıcı gelmeyen “Beka sorunu” buralarda bayağı tutmuş. İşlerin iyi gitmediğini görse de, bağrına taş basıp ne yapalım, beka sorunu diyen var. Yahu seçim sathı mailine girilmeden önce ne ülkenin, ne de kimsenin beka sorunu yoktu! Reis Suriye’ye girecek milli hisler galeyana gelecek ve ülke yani AKP kurtulacaktı, ABD izin vermeyince olamadı, ülkenin beka sorunu çıktı! Oysa düşününce hepsinin aklına geliyor: Bir yılda gübre, tohum, ilaç, enerji, yüzde yüzden fazla, mazot yüzde 90 zamlandı. İşçi ücretleri ise yüzde 30-40 arası arttı. En düşük girdi artışı işçilik. Yat sahibinden vergi almayan AKP, çiftçi mazotundan alıyor. Niye mazotta, ilaçta tanzim satış yapılmıyor?