Patatesin yolu: Latin Amerika’dan çıkıp tüm dünyaya ulaştı

Vecdi Seviğ, Latin Amerika'dan çıkıp tüm dünyaya ulaşan patatesin yolculuğunu Cumhuriyet Pazar'a yazdı.

Vecdi Seviğ

Askıda ekmek kampanyasının sessizliğini ramazan ayında başlatılan ücretsiz patates dağıtımı bozdu. Anadolu’nun yaklaşık 250 yıl önce tanıştığı bu ürün bir kez daha yoksulluğa, yoksunluğa umut olma görevi üstlendi.

Sofralarımıza gelirken biçimden biçime giren, etin her türü ile lezzet dostluğu kuran, şekeri de tuzu da biberi de aynı ölçüde seven bu doğa harikası pişirilmek için özel bir aygıt istemeden doğrudan köz ateşle buluşup, kabuğu soyulduktan sonra da yenilmeye hazırdır. Saray mutfağında yer bulur, yoksulun açlığını bastırır.

Umberto Eco’nun patatese “İnsanlığın ortaçağdan kurtuluşunu sağlayan en önemli buluşlarından” payesi vermesi boşuna değildir. Latin Amerika’dan yola çıkıp Avrupa mutfaklarına giriş pasaportunu alması uzun yıllara yayılmış bir serüvendir. Paris Tıp Fakültesi’nin “yenilebilir” raporu vermesi 1772 yılına denk gelir. Rapor yeterli olmaz, papazlar da ekim alanlarının yayılmasına karşı çıkarlar. Kimilerine göre bu engellemeler yoksulluğun sürmesini sağlayarak Fransız İhtilali’nin yaygın kitlelerce desteklenmesine katkıda bulunmuştu.

Gün geldi İrlanda Avrupa’da patatesin en yaygın üretildiği ülke oldu. 1840’larda patates zararlısının hızlı üremesi İrlandalıları açlık ve göçe zorladı. Sultan Abdülmecit’in, 1847 yılında Büyük Britanya Kraliçesi Victoria’dan gizli olarak erzak yüklü üç gemiyi Dublin’in kuzeyinde kuytu bir limana yönlendirmesi ada halkını hoşnut etti.

İstanbul’daki konakların mutfağına ithal patatesin girişi aynı yıllara denk geldi. Anadolu’da kuraklığın ve ardından çekirge sürülerinin ekinlere zarar vermesinin kıtlığa yol açtığı dönemde artık tahtta Abdülaziz vardı. Bu kez patates ekiminin Anadolu’da yaygınlaştırılması kurtuluş olarak görüldü.

Patatesin kolay yetiştiriliyor olması ilgi çekmiş, İstanbul’da Basiret gazetesi sahibi Ali Efendi, “Orta Anadolu’ya patates gönderilip tohumluk olarak kullanılması çağrısı” yaparken İzmir’de yayımlanan Devir gazetesi patatesin ekim ve gübrelenmesinden hasadına, ekmeklik un haline getirilmesinden pişirilmesine kadar her konuda yazılar yayımlamıştı.

II. Abdülhamit dönemindeki kıtlık dalgasının korkutucu boyutlara ulaştığı yıllar oldu. İngiltere’nin Anadolu Başkonsolosu Charles William Wilson, 1882 kışında karşılaşılan durumu “Anadolu köylüsü o kadar kıt kanaat geçiniyor ki ne kadar açlık çektiğini kestirmek zordur” diye yazacaktı. İstanbul’da günümüzdeki adıyla Kızılay örgütü patates yetiştirerek Balkan Savaşı’nda yoksullara dağıtılmasını sağladı.

Anadolu’nun çok tanrılı halklarının ana tanrıçası Kibele’nin Latin Amerika’daki benzeri Toprak Ana’nın kızı olan patates tanrıçası Axomama kendine yeni bir yurt daha bulmuştu. And Dağlarının yerli halkının günümüzde de sürdürülen ilk ürünü taş yığınları arasına gömüp pişirdikten sonra Toprak Ana’ya sunma geleneği kumpir adıyla Anadolu mutfağına da girdi.

İkdam gazetesinin 28 Ekim 1918’de “Halka Ekmek Yerine Patates Verilecek” başlıklı haberi yayımlandığı gün Vahdettin padişahlığını sürdürüyordu. Mustafa Kemal ise Anadolu’ya geçiş hazırlıklarına başlamıştı.

Bu uzak diyarlar ürünü, Cemal Süreya’nın “Onlar İçin Minibüs Şarkısı” şiirindeki “Patatesin ağaçtan mı koparıldığını tartışacak kadar naiftirler” dizesini inkâr edercesine benimsendi. 110. yaşını kutlamakta olduğumuz Rıfat Ilgaz’ın Apartıman Çocukları romanında dört çocuklu Saymaner ailesinin baş yemeği haşlanmış tuzlu patates oldu. Kızartılmış patates çocukların ilk tercihleri arasına yükseldi, patatesli gözleme Anadolu mutfağının başyapıtları arasına girdi. Ve gün geldi, halka yine patates dağıtılır oldu.