‘Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri’
Gerçek; bugün en çok özlediğimiz... Arayıp da bulamadığımız... Postmodern çağ edebiyatının tüm dünyaya saçtığı büyük ve keşfedilemez yalanlar öylesine derin yaralar bıraktı ki bugün neyin edebiyat olduğu neyinse olmadığını iddia etmek için sayısız ecinni ile çarpışmak gerekiyor.
Hikmet Temel AkarsuYazar ajanları ile, endüstriyel yayıncılarla, piyasacı yazarlarla, sahte eleştirmenlerle, ‘imaj-maker’larla ve çokça zaman siyasi manipülasyonlarla yürütülen bu edebiyat devrinde 19. yüzyıl empresyonizmi en çok özlediğimiz.
Denebilir ki; “Hayır dostum! Empresyon da neymiş bu çağda? Her şey yeterince görünür değil mi? Bugün anlatımcılığın lüzumu nedir?!”
Ben de derim ki o sizin sarih gerçeklik olarak gördüğünüz illüzyonları ve yapıntı edebiyatı ve hatta sanatı ben kabullenemiyorum çünkü her şeyiyle sahte, ticari ve suiniyetli olduğunu biliyorum.
Bana lütfen eski güzelliklerimi geri getirin, ölüsüne bile razıyım; çünkü ben yazar olmaya onlarla karar verdim, onlar çekti beni elimden bu büyülü deryaya:
Taşralı Bir Büyük Adam Paris’te, İki Şair, Bir Yaratıcının Çektikleri, yani Balzac’ın Sönmüş Hayalleri ruhumda ilk iz bırakanlardı. Sonrası; Flaubert, Zola, Hugo, Maupassant ve ötekiler...
Şimdi onlar nerede; biz neredeyiz? Bankalardan çıkan dev bütçeli reklam kampanyalarının hormonlu edebiyatına hücum eden yüz binlik güruhlar nerede, ben neredeyim?
Aşka köpeklik, memleket sevgisine gerilik, nezakete budalalık diyen yeni çağ yazarları ‘best-seller’ basamaklarının zirvelerine tırmanadursun; bugünlerde çıkan ve hakkında tek kelime edilmeyen Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri kitabında Guy de Maupassant, kahramanı Monsieur Patissot’a şunu dedirtiyor: “Fransız nezaketi bir vatanperverlik biçimidir.”
FRANSA NEREDE, BİZ NEREDEYİZ?
Bize bu sitemleri yaptıran kitap aslında iddialı bir yapıt değil. Ne Fransız edebiyatının başyapıtlarından ne de ünlü Fransız yazar Maupassant’ın şaheseri...
Kitap annesinin yakın arkadaşı Flaubert’in büyük emeklerle yetiştirdiği ve Fransız edebiyatına takdim ettiği Guy de Maupassant’ın başarı kazanan ilk öyküsü “Boule de Suif”in ardından Le Gaulois gazetesine yazdığı on makaleden oluşuyor.
Bu on makale gazetede tefrika edildikten çok sonra, Maupassant öldükten sonra kitaplaştırılıyor, yazarın yeni keşfedilmiş bir romanı olarak rağbet görüyor; ayrıca Maupassant’ın yazarlığının erken dönemini, naif ve sade edebiyatını yansıttığı için de özel bir önem taşıyor.
Kitap saygın bağımsız yayınevlerinden 1984’ten çıkmış. Nitelikli bir baskı. Tek bir harf hatası ya da tümce bozukluğu bulmak kabil değil.
140 yıl öncesinin makale olarak kaleme alınmış fakat derinlemesine bakıldığında öykü denebilecek bu minnacık kitabı bugün neden basılıyor, yayınlanıyor, okunuyor, hakkında yazı kaleme alınıyor?
Çünkü kitap edebiyatın unutturulmaya çalışılan değerlerini en yalın haliyle içeriyor.
Paris’teki dönem yaşantısını, burjuva sınıfının güncel kaygılarını, Paris ruhunu ve dönemin derinlik içeren sosyal-siyasal tartışmaları hissettirmeden dokusuna yedirmiş olarak barındırıyor.
Esprili, usta bir söylem, ruhu sıkılan, devlet hizmetine girmiş bir Parisli orta burjuva ve onun dönem sanatı, sanatçıları, yazar ve entelektüelleri ile yaşadığı anekdotal öykümsüler.
Her şey zarif, altı çizilmemiş, sakin, sade ve estetik. Ustalıklı ve kendinde. Taşkınlıktan uzak ve edebi sanatlarla hemhal bir şekilde veriliyor.
Kitabın en zevkli bölümleri sonlara doğru kendini gösteriyor: Dönemin siyasal tartışmalarını, entelektüellerin atışmalarını, nihilist ve anarşistlerin diyaloglarını hatta hatta feminist bir isyan dalgası başlatmak için bir araya gelen dönemin entelektüel kadınlarının kongresini abartıya kaçmayan, insanı gülümseten, bugün için fazlasıyla naif kaçan epizotlarla anlatıyor.
Böyle naif, zarif kitaplar çokça çıksın. Sevdiğimiz edebiyat geri dönsün...
Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri / Guy de Maupassant / Çeviren: Gülşah Ercenk / 1984 Yayınevi / 88 s.