"Paniğe kapılmayın, bilime güvenin "

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Kara: Paniğe kapılmayın, bilime güvenin

Sena Yaşar

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, yurttaşlara “Vakaların artmaması için daha sıkı tedbirlere hazır olmamız lazım. Herkes tedbirleri vatandaşlık görevi olarak görmeli ve yerine getirmeli. Panik olmayın, bilime güvenerek hareket edin” uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Kara, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınına ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

Çin’in Wuhan kentinde 3 ay önce ortaya çıkan koronavirüsün ilerleyişi, bugün Çin’de nasıl seyrediyor?

Çin’de virüsün yayılma hızının düştüğünü görüyoruz. Bunun nedenlerinden birincisi Çin’in virüsü erken tanımasıdır. İkincisi ise çok ciddi bir izolasyon uygulamasıdır. Şehirdeki izolasyonu iyi yapabilmeleri, Çin’e çok büyük bir avantaj sağladı.

‘Vakayı sokmayacağız demek gerçekçi değildi’

Koronavirüsün dünyaya yayılmaya başladığı görüldükten sonra Türkiye’deki kriz yönetimi nasıl yapıldı?

Biz de ülkemizde birkaç basamaklı olarak hareket ettik. Bu basamaklardan biri, “Virüs Türkiye’ye nereden gelebilir” diye düşünülmesi ve virüsün gelebileceği yerlere yönelik önlemler alınmasıydı. Koronavirüs, Çin’de görülmeye başlayınca erkenden bir Bilim Kurulu kuruldu. Bilim Kurulu, çalışmalarına çok erken başladı. Bu da Türkiye için avantaj oldu. Salgının görüldüğü yerler Çin’den Avrupa’ya doğru gelince önlemler sıkı şekilde uygulanmaya başladı. Ülkeye girişlerde tarama ve muayeneler yapıldı. İlk etapta Wuhan’dan, ardından Çin’den gelenlerin ülkeye hiç alınmaması önlemleri alındı. Bizim açımızdan riskin yüksek olarak yaratıldığı an, İran’da vaka görülmesi oldu. İran sınırından dolayı problem yaşadık. İtalya’da da vakaların kontrolsüz olarak arttığını gördük ve İtalya çok iyi bir izolasyon uygulayamadı. Bu da bizim için risk yaratan bir durum oldu. Vakaların Almanya, Fransa, İspanya gibi ülkelerde de görülmesinin ardından Türkiye’de vakanın içeriye girme ihtimalinin olduğu belliydi. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bizim ilk vakayı görmeden 15 gün önce “Türkiye’ye vakayı sokmayacağız” dememiz gerçekçi değildi.

Vakanın, Türkiye’ye girişinin kaçınılmaz olduğu kabul edildikten sonra neler yapıldı?

Bunun üzerine “İçerideki vakaları erken yakalamaya dönelim” dedik. Bu yöndeki hazırlıklarla ilerlendi. İçerideki vakayı tespit ettik. Bu vakanın temaslarına yönelik de hazırlıklar yapıldı. Bize bir buçuk iki ayın kazandırdığı bir süre oldu. Vaka görülürse neler yapılacağına dair bütün hazırlıklar yapılmıştı. Vaka tespit edildikten sonra da onun ve temaslarının izlemi sağlandı. Ama sıkıntımız Avrupa’nın bu şekilde gidiyor olmasıydı. Bugün, yarın veya öbür gün Türkiye’de yüzde yüz yeni vakalar göreceğiz. Ama bu göreceğimiz vakaları ne kadar erken ve ne kadar az hastane başvurusunu sağlayarak yakalarsak, sayıyı o kadar kısıtlı tutarız. Düşünce buydu. “Biz vakaları kesin göreceğiz. Görmeden önce mi okulları kapatmak avantaj sağlar, görünce mi kapatmak avantaj sağlar?” diye düşünüldü. 1918’den sonraki tüm salgınları incelediğimizde gördük ki eğer salgın başladıktan sonra okulu kapatırsanız yüzde 85 civarında yayılmayla karşılaşıyorsunuz. Ama salgın daha dolaşmadan kapatabiliyorsanız o zaman, en kötü ihtimalle salgın yüzde 55’te kalıyor. En iyi ihtimalle ise yayılma yüzde 30’larda durabiliyor. 100 kişiden 70’ini kurtarabiliyorsunuz. Radikal biçimde okulların ve üniversitelerin kapatılması, spor aktivitelerinin seyircisiz oynanması, sanat etkinliklerin durdurulması önlemin bir parçasıydı.

Okulların kapalı kalma süresi uzar mı?

Durumun seyrine göre değişebilir. Önümüzdeki günlerde ülkemizdeki durumun nasıl seyredeceğine bağlı olarak bu süre uzayabilir ama kısalmasını beklemiyorum.

Vaka görüldükten sonra ne yapıldı?

Bu basamaktan sonra artık yapmamız gereken içerideki vakaları erken yakalamaya çalışmak. Test uygulamalarını çok genişlettik. Herhangi bir vatandaş gidip “Ateşim var, öksürüyorum” dese, hemen hastaya test yapılabilir noktaya getirdik. Başlangıçta testleri kısıtlı tutmuştuk. Şubatın ortalarında siz gelip “Ben Ankara’da yaşıyorum, kimseyle bir temasım olmadı” deseydiniz, sizden test almaya gerek olmadığını söylüyorduk ama özellikle Avrupa’daki vakaları görünce çok yakın ilişkimiz olduğu için kritik kişilerden örnek alma noktasına geldik.

Zatürree veya grip aşısı olmak, bizi koronavirüse karşı korur mu?

Koronavirüse karşı bunların bir etkinliği yok. Ama sizin akciğerinizde bir hasar varken ikincisi gelse çok daha büyük sıkıntı yaratır. O nedenle grip ve zatürree gibi aşılarınızı olursanız vücudunuz iki farklı hastalıkla uğraşmaz. Savunma sistemimiz zatürreeyle uğraşırken bir de üstüne korona gelirse hasar çok ağır olur. Bunu sadece koronavirüs için düşünmeyelim, eğer aşı olursanız başka bir solunum yolu hastalığından da etkilenmeniz daha az olur. “Aşı bizi yüzde yüz korur” diye düşünüyoruz. Grip aşısının yüzde yüz koruyuculuğu yoktur ama yüzde 95 olarak ölümden korur. Grip aşısı olursanız yine grip olursunuz ama hastaneye yatacak veya ölecek kadar ağır olmazsınız.

‘Aşı 1 yılda geliştirilemez’

Koronavirüse karşı yakın zamanda bir aşının bulunup kullanılması söz konusu mu? İran ve Çin’den böyle haberler alınıyor...

Koronavirüsün özelliklerini ve yapısını bilince öyle mucize bir ilacın hemen bulunması çok olası değil. Aşının verimini, ancak iki hastadan birine ilaç verip diğerine vermeyerek anlarız. Ve hangisine ilacı verdiğimizi doktor da, hasta da bilmez. Ve sonuçta ilacı alanlar çok daha erken iyileşirse, ilaç etkili oldu deriz. Çalışmayı o basamakta durdurur ve herkese ilaç vermeye başlarız. Böyle bir dönemde bu çalışmayı yapmak zor. İlacın etkili olabileceğine inanıp bir gruba veriyorsunuz ama diğer gruba tedavi uygulamayarak ilaçsız bırakıyorsunuz. Bu etik olmaz. İlacı verdiklerimize ve ilacın öncesinde koronavirüse yakalananların tablosuna bakarak ilacın etkinliğini konuşabiliriz. Ama “İlaç verdim, 5 hastamın 4’ü iyileşti” yaklaşımı bilimsel değil. Belki ben vermesem de 4’ü iyileşecekti, bilemiyoruz. Çünkü çocukların hastalanmadığını, gençlerin binde 2 oranda risk taşıdığını ve hızlı iyileştiğini biliyoruz. İlacı 400 gence verdim, hepsi iyileşti demek doğru olur mu? Zaten bin gencin 998’i iyileşecekti. Bu, doğru bir tümevarım olmaz. Basamaklara bakıldığında, aşının önümüzdeki 1 yılda geliştirilebileceğini beklemiyorum.

Bundan sonraki süreçte ne yapılmalı?

Kendi aramızdaki sosyal mesafeyi, toplu yaşam alanlarında, bulunduğumuz yerlerde, başka insanların bulunduğu yerlerde 1 metrelik mesafeyi korumamız lazım. Mümkün olduğu kadar evden çıkmamamız lazım. Özellikle yurtdışından geldiysek 14 gün evde kalmamız, en az kişiyle temas etmemiz, dışarıya da mümkün olduğu kadar çıkmamamız gerekiyor. Çıkacaksak da maske takarak çıkmamız lazım. Bunları becerebilirsek bizim ülkemizdeki vaka sayısı çok daha yükselmeden devam edebiliriz. Önümüzdeki 2 aylık süreyi böyle atlatabilirsek Türkiye bu salgını en başarılı yenen ülkelerden biri olur. Ama bu kurallara uymazsak vaka sayımızdaki artış çok yüksek olabilir. Vakanın artmaması için daha sıkı tedbirlere hazır olmamız lazım. Herkes tedbirleri vatandaşlık görevi olarak görmeli ve yerine getirmeli. Panik olmayın, bilime güvenerek hareket edin.