Pamuk ipliğine bağlı hayatımız
Pamuk ipliğine bağlı hayatımız
Hazal OcakDolmabahçe’yi kana bulayan terör saldırısından bir saat öncesiydi... Beşiktaş Ihlamurdere’deki evimden Taksim Cihangir’e gidiyorum. Her yerde maç heyecanı, her yerde taraftar coşkusu vardı... Yoğunluktan taksi bulamıyorum, sarı dolmuş kuyruğuna giriyorum. Onlarca insan aralık ayına karşın güzel bir havada uzun kalabalık oluşturmuş, dolmuş kuyruğunda bekliyordu.
Sarı dolmuş, İstanbul’un her yerinden duyulan patlamadan 1 saat önce, stadın önünden geçerken maç bitmek üzereydi. Saldırı haberinin ardından Cihangir’de müzik birden kesildi; herkes evlerine çabucak ulaşma isteğiyle dağılmaya koyuldu. Bir anda fısıltı gazetesi devreye girdi. Kulaktan kulağa, “sokaklarda bir patlama daha olabilirmiş, yollar kapalıymış, silah sesleri duyuluyormuş” haberleri yayılmaya başladı. Bir anda Cihangir’de televizyonu açık olan bakkallarda insanlar toplanmaya başladı. Yüzler üzgün ve acılıydı. Kimisinde de büyük bir tedirginlik vardı. Yakınlarının hayatlarından da endişe ediyorlardı. Taksim Meydanı’na geldiğimizde trafik altüst olmuş, her yerden ambulanslar geçiyordu. Sürekli telefonum çalıyor, arkadaşlarım güvende olup olmadığımı, durumumu soruyordu. Ve bir anda Taksim Meydanı’ndaki cumartesi kalabalığı kayboldu. İnsan seslerinin yerini ambulans ve polisin siren sesleri aldı. Gezi Parki’nın Osmanbey yönüne doğru olan çıkışına ulaştığımızda polis, ambulans için trafiği açmaya, çok sayıda insan da taksi bulmaya çalışıyordu. Helikopterler uçuyor, polis olay yerinde güvenliği sağlamaya uğraşıyordu. Çok sayıda insan Taksim’de bir hastane olmamasından yakınıyor; hayatlarının “pamuk ipliğine bağlı olmasına” isyan ediyordu...