Pablo’yu sever Escobar’dan nefret ederim!

İspanyol yapımı ‘Pablo’yu Sevmek’ haftanın filmi.

Sungu Çapan

Malum, işsizliğin, geri kalmışlığın, toplumsal huzursuzluğu tetikleyen çeşitli sorunların ağır bastığı ve vaktiyle Escobar adındaki bir futbolcunun Dünya Kupası maçında kazara kendi kalesine attığı golle Kolombiya’nın elenmesine sebep olmasından dolayı, ülkesine dönüşünde öldürüldüğü, nerdeyse uyuşturucu kaçakçılığıyla özdeşleşmiş, yoksul bir Latin Amerika ülkesidir Kolombiya. Yetiştirdiği en ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez kadar adı ülkesiyle birlikte anılan ve tüm dünyaca tanınmış bir başka Kolombiyalı da, gelmiş geçmiş en büyük uyuşturucu baronu (ne baronu aslında imparator demek lazım) sayılan Escobar’dır. 15 yıl kadar önce güzelim “Güneşli Pazartesiler” filmiyle tanıyıp sevdiğimiz, 2015’teki “Kusursuz Bir Gün”üne de ilgisiz kalmadığımız, İspanya sinemasının önemli yönetmenlerinden 1968 Madrid doğumlu Fernando Leon De Aranoa, şimdiye dek hakkında çeşitli filmler, diziler (en son Netflix’de yayımlanmış “Narcos” örneğin) yapılmış, kitaplar yazılmış ve tam adı Pablo Emilio Escobar Gaviria olan bu Escobar hakkında biyografik film türüne biraz yeni ve değişik bir katkıda bulunduğu söylenebilecek, 2 saatlik, hızlı ve sert bir ‘Bio-pic’ yazmış, çekmiş, hem de başrolleri gözde oyuncusu Javier Bardem’le Penelope Cruz’a vererek.

Santana müzikleri

Çok tanınmış kimi Carlos Santana şarkılarıyla bezeli müziklerinin Federico Jusid’e ait olduğu, geniş kadrajlı, enfes görüntülerininse Alex Catalan’ın kamerasından çıktığı filmde Kolombiya polisi, Virginia’yı izleyen ajan Shepard’ın (Peter Sarsgaard) bağlı olduğu Amerikan Narkotiği, Bogota’daki ABD elçiliği, FBI, Cali karteli gibi rakip çeteler, öldürttüklerinin intikamını almak isteyen yakınları, vb. gibi herkes, meclise girince başta kendisi tüm uyuşturucu kaçakçılarının ABD’ye teslim edilmesine karşı büyük mücadele veren Escobar’ın peşinde.. Önceleri içinden geldiği ve hep yardım ettiği yoksul halk tarafından kimsesizlerin “Robin Hood”u olarak anılan, 1970’lerin başında araba çalıp insan kaçırıp esrar satarak suç âlemine yazılmış, varoşlardan devşirip sicariotetikçi yaptığı gözü kara gençlerden oluşturduğu yasadışı ordusuyla büyük bir kokain tekeli kurup uçaklarla her gün ABD’ye yağmur gibi, tonlarca ‘beyaz’ yağdırarak büyük bir servet yapmış, kokainin jet sosyeteden çıkıp orta sınıfı ele geçirmesinin yolunu açsa da küçük oğluna tanıttığı koka’yı asla kullanmamasını da telkin eden müşfik bir aile babası o, korkunç, kanlı bir çete reisi oluşunun yanı sıra..

Tempolu, sürükleyici

Yoksullar için evler inşa ettiren, milyarlara hükmeden, savcı, yargıç, bakan, gazeteci dahil, rakip çeteden binlerce insanı öldürttüğü cinayetleriyle de tüm ülkeyi terörize eden, 1982’de de milletvekili seçilip meclise de giren, ABD düşmanı, müşfik aile babası Escobar’ın (uyuşturucu baronuna benzetilmiş fiziğiyle Javier Bardem her zamanki gibi filmin en büyük kozu tabii ki), hiçbir masraftan kaçınmayarak verdiği partilerden birinde tanışıp ilişki kurduğu Kolombiya’nın en seksi televizyon haber sunucusu Virginia Vallejo’yla (Penelope Cruz) büyük bir aşk da yaşadığı ama karısı Victoria’dan (Juliet Restrepo) da vazgeçmediği dehşetengiz hayatını doğru saptama ve dokunuşlarla perdeye aktarmanın üstesinden gelmiş yönetmen De Aranoa. Escobar’la ilişkisi yüzünden işinden-gücünden olmuş, “Pablo’yu seviyor ama Escobar’dan nefret ediyorum” ya da ‘onun parayı nasıl kazandığı değil nasıl kullandığı önemli’ diyen Virginia Vallejo’nun kitabından uyarlayarak senaryosunu yazdığı “Loving Pablo-Pablo’yu Sevmek”le gişe şansı ve cinayet-bombalama katsayısı yüksek, şiddet ve dehşetten geçilmeyen sahnelere sahip, meraklısınca kesinlikle kaçırılmayacak cinsten, sürükleyici (ve aynı zamanda bilgilendirici), görülesi bir suç hikâyesi filmi imzalamış De Aranoa. 7 çocuklu, dar gelirli bir ailenin 1949 doğumlu, en hırslı oğlu Escobar’ın sonunda 1993’te beklenen bir baskında öldürülen, “Ben bir gün başkan olacağım” hayaliyle yaşayıp çok büyük paralar kazandığı inanılmaz hayatından, tempolu, sürükleyici, sıkı bir film çıkarmış De Aranoa’ya, şapka! Bana yıllar öncesinde kalmış, Al Pacino’lu Brian De Palma klasiği “Scarface”i de çağrıştıran “Pablo’yu Sevmek” haftanın filmi!