Özyönetim ve Kardemir Örneği
cumhuriyet.com.trİşçilerin elinden neredeyse zorla alınan ve sanayide “emek sektörü” kurulmasına öncülük edecek nitelikte bu girişimin yok edilmesini kabul edebilmek zordur. Bu amacın dışına taşınan özelleştirmenin konusu olan tesis Özelleştirme İdaresi tarafından geri alınarak yeniden işçiye verilmelidir. İşçi sendikaları ve konfederasyonları bu konuyu kamuoyu önünde kınamalı ve tartışmalıdır.
Özyönetim işçilerin çalıştıkları fabrikaları doğrudan kendilerinin yönettiği ve somut örneğinin Yugoslavya dağılmadan önce Tito döneminde yaşandığı çok çarpıcı bir endüstriyel ilişkiler modelidir. Bu modelde işçiler planlama örgütünün belirlediği çerçeve içinde sosyalist yarışma kurallarına göre çalıştıkları fabrikaları yönetmişler; tüketiciyi, üreticiyi ve devletin çıkarlarını koruyan esaslar içinde bu kolektif mülkiyet örneğini yıllarca başarı ile sürdürmüşlerdir.
Yugoslavya’nın dağılmasından ve özellikle Avrupa Birliği’nin kurulmasının ardından Avrupa’nın kapitalist ülkeleri bu sosyalist modeli başka isimler altında yaşatmaya çalışmışlar ve bu çabalarına günümüzde de devam etmektedirler. Önceleri “birlikte yönetim-co determination” sonraları “sosyal diyalog” adı altında yapılmaya çalışılan endüstriyel demokrasi kavramını fabrika tabanına indirmek ve orada yaşatmaktı. Bu yeni yaklaşım işyerinin yaşaması ve yaşatılmasında sadece işverenin değil, aynı zamanda işçilerin yararı ve sorumluluğu olmasını öne çıkarıyordı. İşçiler işyerinin yönetiminde en az işveren kadar söz sahibi olmalıydı, çünkü işyerinin yaşamasında en az işveren kadar onların da çıkarı vardı.
Bu konu ülkemizde önce on binden fazla işçi çalıştıran kamu kuruluşlarında kuruluşun yönetiminde işçi temsilcilerinin bulunmasının zorunlu olması ile yaşama geçirildi. Daha sonraki yıllarda Ekonomik ve Sosyal Konsey, Çalışma Meclisi, Üçlü Danışma Kurulu gibi çeşitli isimler altında çalışanların üretim sürecinde söz sahibi olması istendi, ama sosyal tarafların bu konuyu özümsememesi sonucu tüm girişimler başarısız oldu.
Endüstriyel ilişkiler
1995 yılında bu konuda inanılmaz bir gelişme yaşandı. DYP’nin ortak iktidarda olduğu dönemde özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Ali Şevki Erek’in girişimi ile özelleştirilecek olan Karabük Demir Çelik Entegre Tesisi’nin 1 TL karşılığında fabrika çalışanlarına ve Karabük halkına satılması gerçekleştirildi. Bu sosyalist bir modelin kapitalizmi savunan partiler tarafından endüstriyel ilişkiler düzenimizde devrim sayılacak bir girişimi gerçekleştirmesi inanılmaz bir gelişmeydi.
Kısaca Kardemir adıyla bilinen bu entegre tesis çoğunluk hisse sahibi işçilerin ve onları temsil eden sendikanın yerinde kararları ile ilk yıllarda işletmenin yönetimine demir-çelik işkolunda deneyim sahibi insanların getirilmesi ile çok parlak bir başlangıç yapıldı.
Üretim arttırıldı, üretim çeşitliliği yaratıldı ve işçiler üretmenin ve barış içinde yaşamanın mutluluğunu paylaştılar.
Sonra işletmenin yönetiminde anlaşılmaz şeyler olmaya başladı. Yönetim kurulunun çoğunluğunu işçiler adına atama yetkisi olan işçi sendikası, yönetim kuruluna birikimli ve deneyimli insanlar yerine haddehane sahibi işverenleri atamaya başladı. Bu çoğunluk üyeleri, belki de kasıtlı olarak işçilerin ücretlerinin ve ikramiyelerinin ödemesini geciktirerek işçilerin ekonomik darboğaza girmesine neden oldular ve işçilerin hisselerinin tümüne yakın bir bölümünü toplayarak işletmenin çoğunluk hissesinin sahibi oldular.
Bu aşamada işkolunda kurulu sendikalar arasında kıyasıya bir çekişme başladı. Bu çekişme bizim için önemli değil. Önemli olan ülkemizde ilk kez mülkiyeti işçilere verilmiş bir tesisin işçilerin elinden alınıp işverenlere verilmesi karşısında sessiz kalan işçi sendikalarının, konfederasyonların ve işçi sendikalarının başkanlarının tutumu.
Böylesine önemli bir konuda böylesine işçi aleyhine bir gelişmenin yaşanmasının sessiz kalınarak seyredilmesini dehşetle karşılamamak, üzülmemek olası değil.
İşçilerin elinden neredeyse zorla alınan ve sanayide “emek sektörü” kurulmasına öncülük edecek nitelikte bu girişimin yok edilmesini kabul edebilmek zordur. Bu amacın dışına taşınan özelleştirmenin konusu olan tesis Özelleştirme İdaresi tarafından geri alınarak yeniden işçiye verilmelidir.
İşçi sendikaları ve konfederasyonları bu konuyu kamuoyu önünde kınamalı ve tartışmalıdır. Ülkemiz sanayileşme çabalarında bir çığır açabilecek bu güzel örneğin böylesine sessizce yok edilmesine izin verilmemelidir.