Öztürk: İntihar edebilirim
Tutuklu sanıklardan Mehmet Zekeriya Öztürk, koğuşunun değiştirilmesinin fiziki eziyetin yanı sıra psikolojik eziyet haline geldiğini söyledi.
cumhuriyet.com.trBirinci Ergenekon davasının 177. duruşması başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesinde oluşturulan salonda yapılan duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu 19 tutuklu sanık katıldı.
Duruşmada, başka suçtan tutuklu Semih Tufan Gülaltay da hazır bulundu. Tutuklu sanıklardan Ergün Poyraz ve Sevgi Erenerol ise duruşmaya gelmedi.
Duruşma, sanıkların taleplerinin alınmasıyla devam ediyor.
Tutuklu sanıklardan Mehmet Zekeriya Öztürk, mahkemeye verdiği dilekçesinde, 28 Şubat 2011 tarihinde 1 No'lu cezaevindeki F-1 koğuşuna nakledildiğini, bu koğuştaki boya, çimento gibi atıkların temizliğini kendisinin yaptığını, ancak bu koğuştan da başka bir koğuşa nakledileceğinin bildirildiğini kaydetti.
Tutuklu olarak yargılandığını, bu durumun hayatının son 39 aylık dönemini ceza ve eziyet haline dönüştürdüğünü ifade eden Öztürk, koğuşunun değiştirilmesinin fiziki eziyetin yanı sıra psikolojik eziyet haline geldiğini öne sürdü.
Geçen yıl Haziran ayında kaybettiği annesine son görevini yerine getiremediğini dile getiren Öztürk, dilekçesinde şu ifadelere yer verdi:
''Artık yeter noktasındayım. Acaba her türlü onarım ve temizliğini yaptığım koğuş benden sonra hangi ayrıcalıklı tutukluya verilecektir. Onur ve şerefim için artık her türlü fiziksel karşı koymayı, birey hakkım olan hayatıma son vermeyi hiç tereddütsüz uygulayabilirim. Bunun başlangıç noktasında açlık grevi gibi pasif uygulama değil, doğrudan ölümü gören bir oruç ve son aşamada hayatıma son verme eylemidir. Beni mahkemenizde yargılayın, başka yerlerin intikam alınacak öznesi haline gelmemize müsaade etmeyin.''
Öztürk, dilekçesinin ilgili savcılığa ve Adalet Bakanlığına da gönderilmesini istedi.
Tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol'un avukatı Vural Ergül de mahkemeye verdiği dilekçesinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğünden gönderilen 10 klasör üzerinde inceleme yaptığını belirterek, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü Sağ Büro Amirliğinin Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması eylemlerinin ardından Danıştay suikastine kadar uzanan tam 9 günlük süreçte ihmali olduğunu savundu.
Sağ Büro Amirliğinin gazeteye atılan 5 ve 10 Mayıs 2006 tarihindeki bombalama eylemine ilişkin MOBESE kaydı istemediğini, civardaki iş yerlerinden kamera kaydı aramadığını, olay mahallinde bulunan telefonları, sinyal tarama suretiyle tespite çalışmadığını ileri süren Ergül, olay mahallinde olanların 3 bombalama eylemine rağmen, ancak 19 Mayıs günü yani Danıştay cinayetinden 2 gün sonra belirlendiğini ifade etti.
Üçüncü bombalama olayından 5 gün sonra robot resim çizdirildiğini kaydeden Ergül, mahkemeden ilgili emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti. Ergül, mahkemenin bu konuda bir karar vermemesi durumunda ise cevap verilmesini istediği sorularını şöyle sıraladı:
''3 ayrı bombalama eylemine rağmen niçin derhal suç mahallinde sinyal veren telefonlardan abone kimlik bilgileri tespiti yöntemi ile olay mahallinde bulunanları tespit etmek amacıyla teknik istihbarat çalışması yapılmamıştır? Suç mahallinden kaçış istikametine ilişkin MOBESE kayıtları istenirken niçin olası geliş istikametine ilişkin olarak Büyükdere Caddesi üzerindeki MOBESE kayıtları istenilmemiştir? Olay mahalli civarında temin edilmeye çalışıldığı söylenilen iş yeri kamera kayıtlarının bulunmadığına ilişkin tanzim edilen bilgi notunun dayandığı kamera kayıtları istenilen iş yerleri hangileridir? Bu iş yerlerinden hangi tarihte kamera kayıtları istenilmiştir? İlgili tutanak yahut tanzim edilen evrak nerededir? 11 Mayıs 2006 tarihinde gerçekleştirilen bombalama eylemine ilişkin olarak görgü şahitlerinden niçin derhal robot resim çizilmesi için yardım istenilmeyerek, Danıştay suikastinin bir gün öncesine değin tam 5 gün beklenilmiştir?''