Özgür Suriye Ordusu Köle Türkiye Köylüsü
cumhuriyet.com.trKafiyeli bir başlık oldu belki ama ne çare ki ülkemizde yaşanmakta olan türev sonuç, gerçek bu! Konumuz ülkemiz zeytinciliğinin bugününe ilişkin olup gidenler ve sonuçlarına ilişkin bir pencere açmak...
Ne ilgisi olduğu sorusunun cevaplarını bulmak için bazı bilgiler verilmeli.
Dünya zeytinyağı üretimi ortalama 3 milyon ton. Bunun 1.5 milyon tonunu İspanya tek başına üretir ve dünyanın en büyük üreticisi ülkedir.
İtalya, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Tunus sıralamadaki diğer üretici ülkelerdir.
2012-2013 hasat yılında İspanya kuraklık ve iklim değişikliklerinin etkisi ile “1 milyon ton”a yakın bir üretimi yapamadı. Diğer ülkelerle birlikte dünya üretimi toplam 2 milyon ton civarında bir rakam gerçekleşti.
Dünyanın zeytinyağı tüketimi ise “3 milyon ton”. Geçmişte hiç zeytinyağı tüketmeyen Japonya, Çin, Hindistan gibi dünyanın büyük nüfusuna sahip ülkeleri, zeytinyağını her yıl yüzde yüz büyüyen rakamlar ile (Çin 2010 tüketimi 30 bin ton, 2015 öngörülen tüketimi 160 bin ton) önemli tüketici ülkeler sınıfında yer alıyorlar.
Üretici ülkeler içerisinde Türkiye, Tunus, Suriye o yılki iklim koşulları ile doğru orantılı oluşan, üretim miktarına göre sıralamada birbirleri ile yer değiştirmekte, ortalama 200 bin ton üretim yapan, aynı büyüklükteki ülkeler.
Suriye’de yaşananlar ortada.
Tunus ve diğer “Arap Baharı” yaşayan ülkelerde de durum ortada…
Tarihin tanığı zeytin, üretici ülkelerinde iklimsel, toplumsal altüst oluşlara tanıklık ediyor!
Dünyanın toplam üretimi dünya tüketimini karşılamaya yetmiyor.
“Talep yüksek, arz eksik.” Hem üretim azlığından hem de Akdeniz civarındaki üretici ülkelerde yaşanan kaos nedeni ile gerçekleştirilemeyen üretimler nedeniyle bu böyle..
Ülkemiz 2012-2013 üretim yılında, “200 bin ton”dan biraz fazla zeytinyağı üretimi yaptı.
Bu son yıllarda yaptığı en yüksek üretim rakamı anlamına da geliyor.
“İktisadın basit kuralıdır; arz eksik talep fazla ise fiyat artar…”
Hele bir de liberal ekonomi, serbest piyasa koşulları varsa ciddi spekülasyonlar bile yapılır. Böylesi, ele geçmez (!) bir fırsattır…
Ama gelin görün ki üreticiler, küçük-orta boy işletmeler iflas etmekte, varlıklarını elden çıkartmakta. Bu sonuç, yaşanan tarihsel dönemle uyumlu, açıklanır bir durumdur.
Bazı sigorta şirketleri zeytin-zeytinyağı fabrikalarını “risk faktörü yüksek” topladığımız pirimler, ödediklerimizi karşılamıyor gerekçesi ile bu işletmeleri sigorta yapmıyor!
Son bir-iki yılda sayısız küçük-orta boy marka/işletme sektörden çekilmek zorunda kaldı...
Bu ölçekteki işletmelerin çokluğu, (diğer üretici ülkelerde de olduğu gibi) sektördeki ürün kalitesinin de yükselmesi anlamına gelir.
Zeytinyağı iç piyasa fiyatları “on yıl önceki fiyatlarla” nerdeyse aynı!
İç pazarda 140-150 bin ton zeytinyağı tüketiliyor.
30 Haziran 2013 itibarıyla ihraç edilen zeytinyağı 70 bin ton.
“Dış pazar alıcılı... İhracatta bir önceki yıla oranla yüzde 450 artış var.” Birileri tatlı kârlar ediyor yani..
Bir önceki yıl devir stoklarıyla birlikte bu “yılki üretim toplamı, bu gün itibarıyla iç tüketim+ihracat rakamları ile eşit…”
İç piyasada sızma zeytinyağı fiyatları üreticilerden üretim maliyetlerinin altında alınıyor. Hasatla birlikte üreticilerin elindeki yağlar aracı tüccarların eline geçti... Üreticilerin yağlarını elinde tutabilme şansları yoktu, çünkü alacaklılar daha hasat öncesinden kapılara dikilmişlerdi bile..
Fiyatlar neden tarihi dip seviyelerde?
Çünkü ülkeye kaçak yollardan giren Suriye zeytinyağı baş nedenlerden birisi.
200 bin ton yağ üretme kapasitesi olan Suriye’den ülkemize 40-50 bin ton “kaçak yollardan zeytinyağı girdiği için fiyatlar yerle bir...
Bu kaçak yağları kim getiriyor?
İçerideki işbirlikçileri kim?”
Bu miktar 3-5 teneke ile araba bagajında, katır sırtında gelmediğine göre hangi yollarla geliyor?
Savaşa, kan ve gözyaşına mahkûm edilmiş yoksul Suriye halkının, zeytincilerinin “yağmalanan” ürünleri değil mi bu kaçak zeytinyağları?
Her şeyden öte, ülkemiz zeytinciliğinin yıkılmasına yol açan böyle bir şeye nasıl görmezden gelinir, izin verilir?
“Bu, bir ülkenin egemenlik konusu değil midir?”
İşin bir başka boyutu ise “ülkemizin kaynakları ile bu yasadışılığın finansmanıdır.”
Her yıl tarımsal ürünlere, tarım kanunu ve bütçe kanunları ile destekleme ödemeleri yapılır. Zeytinyağı için bu yıl, üreticilere kilogram başına 70 kuruş destekleme primi verileceğini tarım bakanı açıkladı...
Suriye’den kaçak giren zeytinyağları, miktarı her ne kadar olursa olsun iç piyasada dolaşımda olabilmesi için meşrulaştırılması gerekiyor. Bunu da tarımsal ürünlerin vergi mevzuatımıza göre “müstahsil makbuzu” ile kayıt altına alınması gerekiyor.
Prime esas belgeyi de müstahsil makbuzu oluşturuyor.
Suriye’den kaçak getirilip müstahsil makbuzuna bağlanan yağların her kilogramı için 70 kuruş ödenmesi anlamına gelir ki, bu paralar “tüyü bitmemiş yetimin hakkı, bizim ödediğimiz vergilerimizdir...”
50 bin ton kaçak zeytinyağı için ödenecek prim 350 milyon lira... “Toplam tarım destek bütçesinin yüzde 7’si!”
Üretici köylüler tarihteki en yüksek borca sahipken...
Zeytinlikler, traktörler icralıkken...
Zeytin üreticileri sayısız trajik yaşamöyküleri, acılar yaşarken...
Dedelerden kalma zeytin işletmeleri ardı ardına kapanırken...
Reyhanlı’da katledilenleri mi, atalardan miras elden çıkan zeytinleri mi, “zeytine, incire, emin beldeye ant olsun” diyen Tanrı’nın dediklerine takıyye yapmakla mı, sebep olunan acılarla mı secdedeki alınlar güçlü oluyor?
Bu olup gidenlerin sorumlusu kim, kim hesap verecek? Var mı hesap soracak?
Kimin parası ile kimler finanse ediliyor?
Sancak sallayan kimler?
Barışın ve adaletin simgesi zeytin, hangi kanlı ellerin yıkanması için kullanılıyor?
Neredesin ey adalet?