Özgür bir nefes, yeni bir ruh...
cumhuriyet.com.trKant’ın söyleşiyle her zaman her türlü belirlenmiş sınırı aşabilen özgürlüğü yeniden düşünüyoruz. Özgürlüğün sıkça talep edildiği, kimi yasal değişiklikler ve gündelik yaşamdaki kimi sınırlı etkiler yoluyla ilerleme raporları üzerinden sözüm ona değerlendirildiği bir ülkede yaşıyoruz. Son yıllarda özellikle iktidarda bulunanların yapmak istedikleri bütün değişiklikler için arkalarına sığınabilecekleri kadar büyük bir olgu özgürlük. Ama oluşumların, grupların ve bazen de güçlü bireylerin arkasına sığınabilecekleri kadar büyük ve önemli bir mesele olan özgürlük, mesele özgürlüğü düşünmeye geldiğinde herkesin sessizleştiği, kulak arkası ettiği ve hatta tüm gücüyle bu düşünmenin önüne geçmeye çalıştığı tehlikeli ve karanlık bir fikir haline geliyor. Oysa özgürlük fikri, onun her seferinde her türlü belirlenmiş sınırı aşması mümkün olmaksızın ayakta kalamaz. Bu bağlamda özgürlüğü mevcut düzene karşı şiddetle-ve-arzuyla düşünmek ve bu düşünmenin somut olanla ile nasıl ilişkiye geçebileceğine dair bir ufkun izinde olmak istiyoruz.
Ünlü Fransız filozof Jean-Luc Nancy, Demokrasi Fikri konferansı için Ekim sonunda İstanbul’a geldiğinde ısrarla üzerinde durduğu konu Batı’nın kültürel olarak iflas ettiğiydi. Batı, artık bir fikir üreticisi medeniyet olmaktan uzakta, sözde bir özgürlük olgusunun altında sadece ekonomik ölçümlere indirgenmişti. Geçmişinin görkemi ve bu görkeme ait gölgeler içinde savruluyordu. Üzerinde durduğu ikinci nokta hukukun –demokrasi biçimi altında– yasalar bağlamında yaygınlaşmasına karşın şiddetin azalmadığı ama giderek arttığıydı. Bu tespitler önemli bir hakikati dile getiriyordu: yasaların ya da normların aktarımı yoluyla bir fikir [bu örnekte demokrasi fikriydi] hayata geçirilemez, o fikri sürekli aramak, sorgulamak ve gelecek ile yeniden oluşturmak gerekir. İnsanların birey olmayı ya da özgürlüğü düşünmeyi akıllarından geçirmeksizin özgürlüğü güdümlenmiş bir şekilde talep etmesiyle özgürlüğü yaşıyor ya da ona ulaşıyor değiliz. Özellikle şu dönemde anonim bir dinselleşme biçimi üzerinden ortaya konan cemaatimsi yaşam biçimi talebi de özgürlüğü düşünüyor değildir. Bu talep dillendirilen bir inancın ya da bu inanca ilişkin örtünme hakkının geçersizliğinden özgürlük konusundaki samimiyetinde sınıfta kalmıyor. Bu sınıfta kalışın nedeni geleceğe, bireyin tekil ve farklı varoluşuna baskı uygulayan ve giderek artan siyasi-sosyal bir şiddet uzamının varlığıdır. Bu şiddet ekonomisi kendi içinde olumlu bir şiddet olarak sınırlarını çizdiği yaşam biçimi içerisindeki insanların birliğini ayakta tutmaya çalışırken, diğer yandan da kendi dışına doğru olumsuz bir şiddet olarak başka tekillikleri ve yaşam biçimlerini ele geçirme denemesinde bulunmaktadır. Bu şiddet bireysellikten, düşüncenin sahiciliği ve arayışından, özgürlük arzusundan uzakta bir şiddettir.
Özgürlük, talep etme ya da sosyal saçılma ve ele geçirme övgüleriyle, daha ötesi ekonomik göstergelerin yanıltmaya ayarlı sihirli biçimlerini kullanılarak da ortaya konulamaz. “Daha özgür bir ülkede yaşıyoruz” cümlesinin anlamını hiç düşünmemiş olan ama onu sürekli kullananların geçmişte kalmış bir imparatorluk olgusuyla içli-dışlı olması çok da tuhaf görünmemeli. Sürekli artan, düşünceden ve bireyselleşmeden yoksun bir siyasi uzam ve şiddetin beslenme alanları geçmişin artık diriltilemeyecek gölgeleri ve inancın toplum içinde bir tür ruhsal hiyerarşik yapı görünümünde güç ve iktidar uğruna örgütlenmesidir.
Yine de her şeye rağmen fikir özgürce uçuşunu sürdürecektir. Geçmişin de her türlü belirlenmiş sınırın da, sadece şiddeti artıran yasaların ve gücün okşadığı iktidarların da; özgürlük fikrinin düşünülmesi ve olgu olarak sergilenmesi uğruna ve sadece bu uğurda şiddetle geride bırakılmasının zamanı bir kez daha geldi. İşte tam bu noktada felsefe, edebiyat, sanat ve bilim yeni fikirleriyle, yeni bir ruhla bize hayatın özgür nefesini üflemeli. Özgürlüğü sürekli talep eden ama onu hiçbir şekilde düşünmeyen tutsaklar dünyasından kurtulmak için bu nefes belki de başlangıç için teselli bulabileceğimiz kadar değerlidir. Dört elle sarılmamız gereken bu nefesin hakikatleri aynı zamanda düşüncenin ve hayal gücünün hakikatleridir…