"Özelleştirme zam demek"
Özelleştirme Karşıtı Ankara Bileşenleri, özelleştirmenin "zam" demek olduğunu, son elektrik zammının da bunun kanıtı olduğunu açıkladı.
cumhuriyet.com.trÖzelleştirme Karşıtı Platform Ankara Bileşenleri'nden yapılan yazılı açıklamada AKP hükümetinin seçim sloganı 'durmak yok, yolmaya devam' biçiminde devam ettiği ifade edilerek, "Sağlık sisteminin ticarileştirilmesinin birinci yıldönümü olan 1 Ekim, aynı zamanda elektrik faturalarını özelleştirme yoluyla şişirmeye devam etmenin de kilometre taşlarından biri olmuştur" denildi.
TETAŞ tarafından talep edilen yüzde 20 oranındaki zammın, mesken abonelerine yansımasının yüzde 9,68 olduğu kaydedilen açıklamada şöyle denildi:
"İşçiye-memura yıllık yüzde 4,5 zam verilirken, enerji üretim maliyetlerinin 3 aylık dönemde yüzde 20 nasıl arttığını anlamak ise mümkün değildir. Personel maliyetlerinde belirgin bir artış yok, doğalgaz fiyatlarında düşüş var, ithal kömür alım fiyatlarında düşüş var, döviz kurunda düşüş var ancak maliyet bazlı fiyatlandırma formülü, her nasılsa elektrik üretim maliyetlerinde artış öngörüyor. Oysaki gerçek elektrik üretim maliyetleri ve amortisman giderleri satış rakamlarının yaklaşık olarak 1/4'ü civarındadır."
"Özelleştirme demek, zam demektir"
Açıklamada, özelleştirmenin "zam" demek olduğu, kanıtın ise BEDAŞ özelleştirmesi olduğu şöyle anlatıldı:
"BEDAŞ özelleştirildikten sonra elektrik faturalarındaki dağıtım bedeli oranı meskenler için yüzde 12,7'den yüzde 15,9'a çıkmıştır. Bir başka deyişle zammın yüzde 3,2'si dağıtım şirketlerine kıyak yapmak için vatandaştan alınmaktadır. Son zamdan sonra dağıtım bedeli oranının ne kadar daha artacağı ise henüz meçhuldür. Hani özelleştirince rekabet gelecek ve ucuzlama olacaktı? İşte, neo-liberalizmin yaldızlı özelleştirme söylemlerini kazıyınca ortaya zam çıkmıştır."
Özelleştirme politikalarının bugüne kadar, hep söylenenlerin tersi biçiminde ortaya çıktığı ifade edilen açıklamaya şöyle devam edildi:
"Ucuzluk yerine zam, kalite yerine kötü hizmet, sermayenin halka yayılması yerine yandaş holding palazlanması, verimlilik yerine çalışanların daha fazla sömürülmesi özelleştirme uygulamalarının belirgin ve ortak sonucu olmuştur. Özelleştirme kapsamına alınan kamu kuruluşlarındaki kamu çalışanları ise özelleştirme mağduru yapılmışlardır. Özelleştirme söylemlerinin başlangıcında sıkça vurgulanan, kamu işletmelerinin siyasi arpalık olarak kullanıldığı gerçeği ise öz itibariyle değişmemiş, biçim değiştirerek bütün özelleştirmeler kamu vicdanında kuşku yaratacak şekilde, kapalı kapılar ardında gerçekleştirilmiştir.
Sermayenin küresel krizi sırasında bütün dünya özelleştirme felsefesinin çöküşüne tanıklık etmiştir. 30 yıldır dillerden düşürülmeyen 'kamu beceremiyor, özel olan güzeldir' balonu patlamış, krize giren sermaye gruplarını kurtarmak için kamu hazineleri ve halktan alınan dolaylı vergiler kaynak olarak kullanılmıştır. Kapitalizmin küresel krizinin birinci yılı dolmuş ancak küresel kapitalizmin her düzeydeki temsilcilerinin ve işbirlikçilerinin gözü doymamıştır.
Sağlıkta, eğitimde, haberleşmede yaşanan özelleştirmelerin hepsi kamusal yıkımlara yol açmıştır. Şimdi de suyun ticarileştirilmesi ile doğal hayatımızın, milli piyangonun özelleştirilmesi ile umutlarımızın, yolların ticarileştirilmesi ile seyahat özgürlüğümüzün, yani yaşamın tümüyle ticari bir meta haline dönüştürülmesi tartışmaya açılmıştır. Bugüne kadar yapılan özelleştirme uygulamaları ve süslü söylemlerin oluşturduğu tezatlıklar, eğer özelleştirmeler devam ederse katlanarak devam edecektir. Yapılanlar yapılacakların göstergesidir.
Şimdi; bilimden, emekten ve halktan yana ekonomi politikalarının tartışılması zamanıdır. Sermayeye daha fazla kâr sağlamak için uygulanan bütün neo-liberal politikalardan ve politikacılardan kurtulmanın zamanı gelmiştir. Eğitimden sağlığa, elektrikten haberleşmeye yaşamın ticarileştirilmesine karşı, daha güçlü ses, omuz omuza mücadele ve dayanışma dışında çare yoktur."