Özdemir İnce’den ‘Yaşar Kemal Türkiye’dir’... Feridun Andaç'ın yazısı

Yaşar Kemal’in anlatılarında kurduğu dünyanın dili, sesi, rengi, tınısı Anadolu coğrafyasının gerçekliğini taşır. Onun röportajlarına verdiği “Bu Diyar Baştan Başa” adını hatırlarsak eğer; anlatıcılığının tanıklık içeren yanları kadar dile getirdiği gerçekliliklerin de boyutlarını görebiliriz.

Feridun Andaç

Yaşar Kemal’in anlatılarında kurduğu dünyanın dili, sesi, rengi, tınısı Anadolu coğrafyasının gerçekliğini taşır. Onun röportajlarına verdiği “Bu Diyar Baştan Başa” adını hatırlarsak eğer; anlatıcılığının tanıklık içeren yanları kadar dile getirdiği gerçekliliklerin de boyutlarını görebiliriz.

Kuşkusuz o yazın dünyasına ağıtlar derleyip şiirler yazarak başladı. Hemiteli Âşık Kemal, şair Kemal Sadık Göğceli olarak ilkgençlik yıllarının duygu dolu şiirlerini yazdı. Tutkulu bir adam. Doğayla var olan bir bilinç, bakış sahibi…

Öyle ki; bazen doğaçlama söyleyişleri ondaki romantizmi dışavurur şiirlerinde. O Kemal Göğceli ki; şiiri ve taşıyamadıklarını, orada gösteremediklerini öykülerine yansıtır. İşte “Sarı Sıcak”, “Bebek”, “Pis Hikâye” ve diğerleri; Hüyükteki Nar Ağacı böylesi bir bakış duyuşla ortaya çıkar.

ANAKARASININ GERÇEKLİĞİ

Çukurova’ya gelip kök salan ailesinin öyküsünü “Kimsecik” üçlemesinde buluruz. Bu öykü Anadolu’nun öyküsüdür. Orada göç, sürgün, sürükleniş, savaş, toprağa bağlanma aidiyetini bulma, zengin coğrafyanın kültürleriyle karşılaşıp buluşma vardır. Taşıyıcı bir bakışla anlatır bunların her birini. 

Kurduğu anlatı anakarasının gerçekliğinde tanıklık ettiği dünyaların rengi, soluğu vardır. Kurduğu anlatı dünyası kadar etkili, öğretici, yol / yön gösterici Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor kitabında Alain Bosquet’nin sorularına verdiği yanıtlarda işte o dünyaların dilini, sesini, rengi ve tınısını buluruz.

Bir anlatıcının kurucu kimliğini biçimleyenlere dönük bir bakıştır bu aynı zamanda.

TAŞIYICI KİMLİK

İşte Yaşar Kemal o coğrafyada yaşayıp özümsediklerini, karşılaşıp buluştuklarını, tanıklıklarını bir bir anlatı dünyasında dile getirir. Anadolu ki, melez bir coğrafyadır. İnsanı, kültürü, doğası, börtü böceğiyle bu içselleşip kaynaşmanın rengidir, soluğudur, biçimidir. Yaşar Kemal’i Türkiye kılan renk, ses, dil, öykü buradan ağıp gelenlerdir. Ki, o, bu başlama noktasını şöyle dile getirecektir:

“Yazmaya karar verdiğimde de ne yapacağımı aşağı yukarı biliyordum. Büyük bir doymazlıkla, ustalar ne yapmışlar, diye okumaya çalışıyordum. Okumaya, anlamaya. İnsanlar kimdi, doğa neydi, merakım engel tanımıyordu. Küçük bir ot parçası, bir pınarın akışı, bir kelebeğin saatlerce kıpırdamadan bir dal, bir yaprak üstünde duruşu benim için bir tansıktı. Yeni bir kuş tanımak, yeni bir insan davranışına  tanıklık etmek benim için bir sevinç, bir aydınlık kaynağıydı.”

Sıklıkla Anadolu’nun bir anlatıcı için nasıl bir zenginlik içerdiğinden söz eder Yaşar Kemal. Yapıtlarının kuruluşunda da bunların öyküsü yer alır.

KURUCU ANLATICI

Özdemir İnce, okurluğundan beri tutkunu olduğu bir yazarı, onun yarı ömrü boyunca izleyen / gözleyen / okuyandır. Öyle ki; sevdiği kadar eleştireni bir de, yani dostu. Yıllar öncesinde okuduğum “Yaşar Kemal Türkiye’dir” yazısı beni birkaç yönden etkilemiş, düşündürmüştür. 

Yerinde bir tespitti. Çünkü bu soy bir anlatıcının bir coğrafyaya, bir dile, kültüre ait olması kaçınılmaz. Ama bunu var eden bir başka gerçeklik de; o biriktirdikleriyle anlatı dünyasını kurarken; kendini de “kurucu anlatıcı” düzeyine taşıması olmalı. 

Kuşkusuz bu her dem olası bir şey değil. Edebiyatımızda bunu üç büyük anlatıcıda görürüz: Nâzım Hikmet, Sait Faik Abasıyanık, Yaşar Kemal.

Özdemir İnce’nin bu tanımını diğer iki anlatıcı için de yapabiliriz. Yaşar Kemal’in anlatıcılığına dair edilen her söz onun bu yanını açıklamaya / anlamaya dönükse eğer, orada taşıyıcı ve kurucu olanı da görmeyi içerir diye düşünürüm.

Özdemir İnce’ye, bu bakışla yazdıklarını bir araya getirerek böylesi bir kitap kurma düşüncesini açtığımda; bunu ilgiyle karşılamıştı. Yazılar tümleşip kitap boyutunu aldığında ise Yaşar Kemal’e ve İnce’nin yazdıklarına dair bir söyleşi gerçekleştirmenin kaçınılmazlığını düşündüm.

Özdemir İnce’nin Yaşar Kemal Türkiye’dir kitabına (*) konu olan yazısı 1992’de yayımlanmıştı. İnce’nin altını çizdiği şu gerçeklik önemlidir: “Günümüz Türk edebiyatının  dünyada ciddiye alınması için  Yaşar Kemal’in büyüklüğüne gereksinimi vardır”.

Çağının çağdaşı olan bir yazarın yazınsal ve düşünsel olarak konumlandığı yer, yapıtlarının içerdiği anlam Özdemir İnce’nin bakışı/yorumlarıyla dile getiriliyor. İnce, aynı zamanda Mayıs 2002’de Yaşar Kemal ile yaptığı bir söyleşiye de kitabında  yer veriyor. Karşılıklı söyleşinin kayda değer önemli yanı bir romancı ile şairin buluşma noktalarını yansıtmasıdır. Diğer bir yan ise bir anlatıcının düş ve düşün dünyasının içerdiği zenginliği okura açmasıdır.

İnce’nin, “Yaşar Kemal’in Bir Şair Olarak Portresi” başlığındaki denemesinde onun “kurucu anlatıcı”lığının şu yanının altını çizmesi de önemlidir: “Sözlü edebiyatı yazıya geçiren bir türkü  ve ağıt derleyicisi olarak yaptığının tersini yapıyor ve yazılı edebiyatı söze, masal ve destana dönüştürüyordu.”

Bu bakışı / yorumu ve anlatımıyla da Yaşar Kemal kendi anlatı anakarasını kurar. İşte Özdemir İnce, Yaşar Kemal’ın bir anlatıcı olarak yazınsal / düşünsel dünyasına bütüncül bakar. Onun yeni bir dil kurmak / yaratmak serüveninin kaynaklarına bakar. Bir anlatıcının yaşadığı coğrafyadan aldığı renkleri, dil ve duyuş gerçekliğini de işte o yerin varlığıyla açıklar.

Yaşar Kemal Türkiye’dir bir anlatıcının yapıtlarıyla oluşturduğu dünyanın kavranışına yeni pencereler açabilecek, hatta tartışmalar da yaratabilecek birikimin yansımasıdır.

Yaşar Kemal Türkiye’dir / Özdemir İnce / Eksik Parça Yayınları / 212 s. / 2020.