Öykü yerini romana bıraktı
İncir Tarihi adlı romanıyla Yunus Nadi Ödülü'ne değer görülen Faruk Duman, üç yıl üstünde çalıştığı kitabının, 'doğaya adanmış bir roman' olduğunu söylüyor.
cumhuriyet.com.trRoman yayımlandığında edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırmış ve övgüler almıştı. Şimdi ise Yunus Nadi Ödülü'nü aldı. Asıl tutkusu 'dil' olan Faruk Duman'la Yunus Nadi Ödülleri, romancılığı, romanı ve Türkiye'de roman üzerine konuştuk.
-İncir Tarihi adlı romanınızla, Yunus Nadi Ödülleri'ne roman dalında değer görüldünüz. Hazırlık sürecinizden söz etmek gerekirse, kitabınız üzerinde ne kadar süre çalıştınız, bu süreç nasıl bir deneyimdi?
- İncir Tarihi, üstünde üç yıl çalıştığım bir roman. Elbette öncesi de var; ilk belirtiler, notlar, vazgeçmeler, yeniden başlamalar, elyazmaları, çizimler' Romanın başında, tüm o deneyimleri işaret edecek, romanın, deyim yerindeyse 'tarihöncesi'ni oluşturacak bir bölüm yazdım bu yüzden. Zeyrek'in atalarını anlatan, onu Nuh Nebi'ye kadar götüren bölümler bunlar. Fakat yine de tüm bu çalışmalar aslında benim öykülerle kurduğum dilin ortaya konması için bahaneydi elbette. İncir Tarihi, dilimizin yanına, kökenine, gerçek sesine az da olsa yaklaşma denemesi, bu bakımdan. Yazılışı da böylece, içerdiği hikâye ve masallardan, bu parçalı biçimlerden payını aldı, sözgelimi hayvan betimlemeleri ayrı defterlere yazılmıştı başlangıçta. Aynı şekilde, kişilerle ilgili ve notlar da parça parça düşünülmüştü.
- Hikâyeyi ve karakterleri tasarlayarak mı başladınız kaleme almaya?
- Benim, öyküleri ya da romanları başından sonuna tasarlanmış olarak yazmaya giriştiğim pek olmuyor. Belki bütün o tasarıları romanın yazılışını beklerken zihnimde gerçekleştiriyorum. Bu da elbette bütün o olayları daha rastlantıya açık bir hale getiriyor. Bu tabii olayların yanında, kişiler için de böyle. Örneğin, Zeyrek'in can dostu Ümmik, başlangıçta yalnızca biraz tuhaf, kendine özgü bir dili, konuşması olan bir cüceydi. Ama sonrası öyle gelmedi. Yazdıkça daha eğlenceli, ele avuca sığmaz bir çocuğa dönüştü. Hatta bir ara nerdeyse Zeyrek'ten daha çok yer almaya başladığını gördüm. Öne çıkıyordu.
Yine, Zeyrek'in başta, 'Bahaneler' bölümünde açıkladığı tasarıya göre, roman bitkilerle hayvanları birlikte anlatmayı amaçlıyordu. Fakat hayvanların baskın geldiğini gördük. Bana kalırsa, bu ani değişiklikler ve sürprizler nedeniyle yazıyoruz biraz da.
'Bugün yazılan tüm roman ve öyküler modern masallardır'
- İncir Tarihi, masallarda anlatılan küçük serüvenlere dayalı bir roman. 'Modern masal' da diyebilir miyiz?
- Bence, bugün yazılan tüm roman ve öyküler zaten modern masallardır. Dolayısıyla İncir Tarihi için de söylenebilir bu. Fakat yine de okurlar önünde, romanı ille de tanımlayıp sınıflandırmak gerekmez. İncir Tarihi, isterim ki, her okurda başka biçimlerde yorumlansın.
Ben öteden beri masalları, halk hikâyelerini, destanları, türküleri çok severek okuyorum. Tabii yalnızca bunları değil, eski tarihçileri, seyyahları ve bunların tavsiye ettiklerini de bulup okumaya çalışıyorum. Bu öncelikle benim bir okur olarak tercihim. Elbette ister istemez yazdıklarıma da yansıyan bir şey. Zamanla, türkülerde yer eden dilin, dilimizin özü, kökü olduğunu, en temiz, en yanlışsız ve güzel söyleyişlerin orada bulunduğunu iyice anladım. Sevdiğim şey dildir. Tabii dil de kendi yazınsal mirasını, tarihini içinde taşıyor. Bana göre, Tanzimat'tan sonra bizde modern edebiyatın bu denli hızlı gelişmesinin nedeni, işte bu mirasımız; yani hikâye etmeyi seviyoruz. Nasıl şiir söylemeyi seviyorsak.
Bu anlamda, İncir Tarihi'nin yöntemiyle ilgili olarak, pek çok şey söylendi, hakkında yazılanlara, bana dostlarımın söylediklerine bakacak olursak, romanın, Doğu kökenli Binbir Gece Masalları, Tutiname gibi anlatılarla bağlantısı var. Bu böyleyse tabii benim açımdan sevindirici. Fakat belki Don Kişot, Define Adası gibi Batılı macera romanlarına da bir yakınlığı vardır. En azından ben bütün bu çok sevdiğim anlatılardan yararlanıyorum elbette.
'Kuruyan her gölle biz de biraz daha kurumuş oluyoruz'
- Peki, aynı zamanda bir 'doğa romanı' olarak tanımlamak mümkün mü?
Elbette. İncir Tarihi doğaya adanmış bir roman. Bana göre dünyamızın en önemli sorunlarından biri' Öykülerimde, denemelerimde hep üstünde durduğum bir şey. Biz birbirimizi yemeye devam edebiliriz, ama doğaya bunu yapamayız, yapmamalıyız. Çocuklarımıza bizden geriye ne kalacak, bilmiyorum.
Romanın yazılmasının nedenlerinden biri (ama kitabın başında da Zeyrek Efendi'nin belirttiği üzere, bu tür konularda asıl nedenleri göremeyizp ya da istesek de açıkça belirleyemeyiz. Bu nedenle okurlardan istediğim, İncir Tarihi'nin nedenleri hakkında konuştuğumu düşünmesinler; kendi romanlarını açıklamaya kalkan yazarlardan değilim), evet o nedenlerden biri de benim doğa sevgim. Kitabı Türkiye'nin hayvanlarıyla bitkilerine adamış olalım bu vesileyle.
Öncelikle, bana göre, insanlar, hayvanlar ve bitkiler, dünyamızın birlikte doğmuş, birlikte yaşamış ve mutlaka birlikte yok olacak kardeşleridir. Bu anlamda yaşamları da birbirine bağlıdır. Biz meseleyi 'doğadan yararlanmak' ya da 'doğaya üstün gelmek', 'doğayı alt etmek' gibi aldığımız sürece kaybetmeye devam edeceğiz. Fakat hemen belirtmek gerekiyor; kimse bugün doğanın yok edildiğinden söz etmesin; insanı bu yok oluştan ayrı tutmak büyük yanılgıdır. Kuruyan her gölle biz de biraz daha kurumuş oluyoruz. Roman bunu anlatıyorsa, yani insanın dünyayla tek beden, belki yalnızca bir uzuv olduğunu anlatıyorsa, ne mutlu bana.
- Son dönem edebiyatımızda doğa ve hayvanlar çok da ön plana çıkmıyor öyle değil mi?
- Bizim edebiyatımızın en güçlü yazarı Yaşar Kemal, doğayı, hayvanları, bu yolla insanı en iyi anlatan yazarlardan biridir. Bu yüzden edebiyatımızda doğanın yer almadığını söylemek haksızlık olur' Hem zaten başka yazarlarımız da var. Ama tabii son yıllarda belki bu kaynak, yani bizim kuşak tarafından yeterince kullanılmamış olabilir. Tabii, dünya değişiyor. Doğadan uzaklaştığınız zaman, yalnızca siz uzaklaşmıyorsunuz, diliniz de uzaklaşıyor. Ve tabii bu dille yapılmış edebiyatta da onu göremiyorsunuz. Fakat ben yine de bazen tadına doyulmaz doğa betimlemeleriyle karşılaşıyorum. Bazen şiirimizde de rastlıyorum buna.
- Daha genel bakarsak, Türk edebiyatı son dönem eserleri hakkındaki gözlemleriniz ne yönde?
- Türkiye'de yayıncılık son zamanlarda çok gelişti. Her yıl bir öncekinden daha fazla kitap yayımlanıyor. Tabii buna bağlı olarak, edebiyatta da bir ayrışma yaşanıyor. Türkiye'nin bestseller yazarları oluşuyor. Bu tür ayrımların oturması için galiba biraz daha zamana ihtiyacımız var. Bundan on yıl önce özellikle genç yazarlar arasında öyküye eğilim vardı. Bugünlerde bu yerini romana bıraktı. Özellikle edebiyat dünyasına yeni yeni girmeye çalışan gençler arasında romana ilgi büyük. Romanın her zaman hem okurda hem yazarda daha çok ilgi gördüğü açık, ama bence bunda bestseller yazarların gördüğü ilginin de payı var.
- Türkiye'deki genç edebiyatçılar hakkındaki düşünceleriniz neler peki? Hangi konular ağılıklı olarak işlenmeye başlandı?
- Bundan on yıl önce özellikle genç yazarlar arasında öyküye büyük eğilim vardı. Bugünlerde bunun yerini romana bıraktığını görüyoruz. Özellikle edebiyat dünyasına yeni yeni girmeye çalışan gençler arasında romana ilgi büyük. Romanın her zaman hem okurda, hem yazarda daha çok ilgi gördüğü açık ama bence bunda bestseller yazarların gördüğü ilginin de payı var. 1990'dan bu yana yazanlara baktığınız zaman ise rengârenk bir edebiyat dünyası görüyorsunuz. Çok değişik konuları, değişik yönlerden bakarak yazmaya çalışıyor yazarlarımız. Bu tabii güzel ve umut verici. Fakat aynı renkliliğin dilde de anlatım biçimlerinde de var olduğunu söyleyemeyeceğim.
- Yunus Nadi Ödülleri'ne roman dalında değer görüldü İncir Tarihi. Bekliyor muydunuz?
- Yunus Nadi Ödülleri, ülkemizin en köklü ödüllerinden biri. Bu görüşme vesilesiyle seçici kurula teşekkür ediyorum.
İncir Tarihi/ Faruk Duman/ Can Yayınları/ 372 s.