"Oslo, İmralı... Bunlar olmayacak şeyler değil"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Oslo'nun başlaması, İmralı'ya gitmek yani bunlar bizim için olmayacak şeyler değil, olabilir" dedi.
cumhuriyet.com.trAtv ve AHaber kanallarının ortak yayınına katılarak, gazetecilerin gündemdeki konularla ilgili sorularını yanıtlayan Erdoğan, terörün sona ermesi için geçmişte yürütülen görüşmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Başbakan Erdoğan, terörist başı Abdullah Öcalan'ın kardeşiyle yaptığı görüşmenin hatırlatılması ve ''O görüşmeden size gelen resmi bir mesaj var mı?'' sorusunun yöneltilmesi üzerine, şunları söyledi :
''Terör konusunda İmralı'nın bize herhangi bir resmi yazısı olmaz. Bunlar gayriresmidir. Kardeşinin İmralı'ya gidişinin ardından yaptığı bir açıklaması var. Kendilerinin ağabeyleriyle görüştürülemediği noktasında açıklamaları var. Aslında biz aile noktasındaki hassasiyetimizi hep koruduk. Yani 'onlar en doğal haklarıdır, gidebilirler' dedik. Fakat İmralı'daki terörist başı ise bunu hiçbir zaman sıcak karşılamadı, kabul etmedi. Ama bu son olayda özellikle kendileri de herhalde bir teyit almak istediler. Çünkü bir yalan haber dışarıya salındı. Öldüğüne dair bir haber yayılmak istendi. Böyle bir durum olmadığını gördü.''
''İçeriği de herhalde onunla planlayacak halimiz yok''
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ''Öcalan'ın muhatap alınmasını içime sindiremiyorum'' sözlerinin hatırlatılması üzerine, şöyle konuştu:
''Sayın Kılıçdaroğlu'nun nerede, ne zaman, ne dediği hiç belli olmuyor. Oslo'yla görüşmekten yana olduğunu, İmralı'da görüşmekten yana olduğunu söylüyor 'ama bunun içeriği önemli' diyor. İçeriği de herhalde onunla planlayacak halimiz yok. Bu konuda biz hükümet olarak bu görüşmeleri yapması gereken, çünkü biz aynı zamanda siyasetçiyiz.''
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, bir ülkenin yönetimi noktasında bu tür görüşmeleri yapmakla görevli olduğunu dile getiren Erdoğan, teşkilatın sadece terör örgütleriyle bunu yapmayacağını, diğer bütün suçlarda da bu görüşmeleri yapacağını vurguladı.
Başbakan Erdoğan, bütün engellemelere rağmen İmralı'yla da Oslo'yla da görüşmeler noktasında bu süreci başlattığını belirterek, bu sürecin farklı anları da olduğunu vurguladı.
''Maalesef Oslo görüşmelerinde özellikle samimiyetsiz bir yaklaşım görünce olayı bitirmek durumunda kaldık'' diyen Erdoğan, Habur sürecinin, samimi yaklaşımlarının karşılığını bulmadığı bir süreç olduğunu ifade etti. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Biz özellikle, 'BDP'ye buraya bir yığma, vesaire yapmayın. Burada biz Türkiye'ye geçiş yapacak olan, kendi ailelerine dönecek olanlara biz bu kapıyı açıyoruz ve herhangi bir suçu, özellikle bu hazırladığımız yasaya aykırı olarak yoksa herkes ailesinin yanına dönecek.' Ama bu ne oldu, ne yazık ki bu tamamıyla her zaman alıştığımız kendilerinin, artık 'miting' diyeyim ben buna, buna dönüştü. Biz tabii partiyle uğraşmıyoruz. Biz milletçe şu üzümü yiyelim, şu çözümü yakalayalım istiyoruz. Yaptığımız iş bu. Bunun için de risk alıyoruz. Bir şeylere rağmen bu adımı yapıyoruz ve bir şeylere rağmen de bunları yaptık. Şimdi yine yapılır mı? Biz yine yaparız. Kılıçdaroğlu'na rağmen de yaparız, Sayın Bahçeli'ye rağmen de bunu yaparız. Niye? Milletimin burada menfaati varsa, ülkemin burada menfaati varsa, biz buna inanıyorsak bunun zamanlamasını yapar, tüm kurumlarımızla da değerlendirmeyi yapar, ondan sonra adımı atarız.''
''Eğer olması gerekiyorsa olur''
''Neyi bekliyorsunuz?'' sorusuna karşılık Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Şu anda zamanlama meselesidir, yani her an olabilir. Aynı şey, yani yurt dışında da görüşmeler noktasında, bu da olabilir. Oslo olmaz da başka bir yer olur. Eğer olması gerekiyorsa olur. Bu adımları atarız. Ama tüm mesele nedir. Burada, milletimin, ülkemin ve o anaların akan gözyaşlarının dinmesine vesile olacaksa biz bunu yaparız. Hani diyorlar ya 'çözüm, çözüm, çözüm'. Birileri inanın bize çözüm getirmiyor. Bizim bu attığımız adımları da beyefendiler çözüm olarak görmüyorlar. Yalan yanlış haberlerle de sürekli olarak tehdit ediyorlar ve bu teröristlerin özellikle yapmış oldukları bütün bu kalleşçe saldırılar neticesindeki şehitlerimizin tabutlarından nemalanmak isteyenler var. Bunu görüyoruz. Bizim tabii buna da tahammülümüz yok. Onun için elimizden geleni yamaya mecburuz.''
''BDP konusunda aynı yerde değilim''
Parlamento'nun 1 Ekim'de açılacağını anımsatan Erdoğan, CHP'nin 3,5 ay kadar önce, ''10 maddelik teklif, öneri'' diye ortaya çıktığını ancak bunun durum tespitinden başka bir şey olmadığını ifade ederek, kendileriyle görüştüklerini söyledi.
Erdoğan, MHP'nin randevu vermediğini ve CHP'lilere, görev verecekleri kişilerin çözüm paketi üzerinde çalışmasını önerdiklerini söylediklerini dile getirerek, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi'nin birkaç ay üzerinden zaman geçmesini istediğini söylediğini ve bu zamanın geçtiğini bildirdi.
Erdoğan, bu çağrısını tekrarladığını vurgulayarak, Parlamento açıldıktan sonra teklifi tekrar partilerin gruplarına götüreceklerini, çalışmayı yapmaya hazır olup olmadıklarını soracaklarını belirtti.
''MHP ne der bilemem'' diyen Erdoğan, şunları söyledi:
''Ama BDP konusunda şu anda ben aynı yerde değilim. Daha önce hatırlıyorsunuz, gelirken bir yurt dışı seyahatten, o zaman dediğim neydi? 'Biz, dağdakilerle mücadele edeceğiz, ama Parlamentodakilerle de müzakere edeceğiz.' O, samimi hislerimdi. Fakat daha sonra, 9 tane milletvekilinin teröristlerle sarmaş dolaş olmasını, öpüşmesini, yanak yanağa bir araya gelmesini ben şimdi kalkıp da kabul edemem. Kabul ettiğim zaman, işte o zaman, bu ülkede şehit analarının gözyaşlarını adeta biz geometrik olarak katlarız. Ona tahammül etmek mümkün değil, o anaların gözyaşlarını artırmaya da bizim hakkımız yok diye düşünüyorum. Bu süreci de bu anlayış içerisinde hassasiyet içerisinde takip ediyoruz.''
''Dağdaki farklı, adadaki farklı, Avrupa'dakiler farklı konuşuyor''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 8 Ekim'de Stockholm'de, Kolombiya'daki teröre yönelik hükümetle terör örgütü arasında görüşme yapılacağı anımsatılarak, ''Biz tekrar Oslo sürecini başlatırsak, karşı taraftan bu şekilde masadan kalkmayacak güçte ama yetki ve temsil niteliği olan kimi bulacağız?'' sorusu üzerine, şöyle dedi:
''Karşı taraftan gelenlerin temsil yetkisinin ne olduğunu ben şu anda bilemem ama anlaşılan o ki bugüne kadar gelenlerin temsil yetkisi ciddi manada yok. Çünkü dağdaki farklı, adadaki farklı, Avrupa'dakiler farklı konuşuyor. Olayın bir KCK boyutu var çok farklı. KCK'nın başı dağda. Öbür tarafta siyasi kanat, yurt dışında. Terör örgütünün başı adada, böyle bir yapı var."
''Biz yurt dışındaki birçok yerlere baktığımızda, onların ülkemdeki teröristlerle benzer yanı nedir bunu iyi incelememiz lazım'' diyen Erdoğan, bazen, ''Sri Lanka'daki gibi bir müdahale'' denildiğini, İRA ve ETA örgütlerine karşı yürütülen sürecin örnek gösterildiğini dile getirerek, şöyle konuştu:
''Bunlar bizi yanıltmasın. Bunlar bizim isabetli adım atmamızı engelleyebilir. Bizim istediğimiz bir şey var. Eğer bu işte bir çözüm olacaksa bölücü terör örgütünün silahı bırakması lazım. Silah bırakılmadığı sürece bir anlaşmanın sağlanması mümkün değil.''
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana'ya, yaptığı görüşmede, ''Silahlar sussun'' önerisi getirdiğini hatırlatan Erdoğan, ''Silahların susması için aslolan silahın bırakılmasıdır. Elinizde silah olduğu o her an patlamaya hazırdır'' dediğini aktardı.
Başbakan Erdoğan, güvenlik güçlerinin silah bırakmasının söz konusu olamayacağını ancak terör örgütünün silah bırakması durumunda güvenlik güçlerinin operasyonlarının durabileceğini vurguladı.
Oslo'daki nihai amaç
Görüşmelerde zaman zaman olumlu gelişmelerin de yaşandığı dile getiren Erdoğan, görüşmelerin yapıldığı süreçte terör saldırılarının azaldığını belirterek, şunları kaydetti:
''Bu, daha ileri noktalara taşınabilir ama şimdi İmralı'nın tesiri ne kadar olur, bilemem. Şu anda Kandil mi daha tesirli bilemem. Avrupa mı daha tesirli bilemem. Çünkü şu anda Avrupa'nın bir işlevi var. Bütün parasal kaynaklar ağırlıklı olarak oradan temin edilip geliyor, Kandil'e de oradan geliyor.''
Erdoğan, ''Oslo'daki nihai amaç neydi?'' sorusuna, ''Oslo'daki nihai amaç buradaki öncelikle işi bitirmek neticeyi alabilmekti'' karşılığını verirken, ''Bir zamanlama var mıydı?'' sorusunu ise şöyle yanıtladı:
''Tabii bu işlerde zamanlama olmuyor mu gelişmeye göre kendi akışında devam ederken noktayı koyalım dendiği oluyor ama tabii Stockholm'deki gibi 'Biz buradan işi bitirmeden çıkmayacağız' kararlılığı burada o denli yoktu çünkü bunlarda karar verici çok fazla.''
Erdoğan, bir soru üzerine, terörle mücadelede siyasi kanatla müzakereyi bırakmanın kendilerinden kaynaklanmadığını belirterek, şöyle devam etti:
''Ben sizlere tarafsız bir gözle soruyorum. Allah aşkına dağdaki teröristle Parlamentodaki milletvekilleri sarmaş dolaş olunca, siz de siyasetçisiniz bunun ülkede yansıması nasıl olur? Şimdi biz aynı zamanda ülkeyi yönetiyoruz ama siyasetçiyiz. Yani bunun halkımın geneli üzerindeki izlenimi nedir? Bunu ölçmek durumundayım. Yaptırdığımız kamuoyu araştırmasında bakıyorsunuz çok ciddi oranda, yüzde 90 civarında bu konuyla ilgili tepki geliyor. Burası çok önemli, bunu bir kenara koyamayız. Biz siyasette müzakere ediyoruz, onlar inadına gidiyorlar dağdakiyle yanak yanağa öpüşüyorlar, 'merhaba' dedirtiyor yani. 'Merhaba demek suç mu?'diyor. Nasıl merhabaysa bu. Bırakın da o merhabayı başka yerde başkaları söylesin. Sen ne giriyorsun o işe? Madem sen siyaset yapacaksın gel siyasetini yap. Meclis'te gel bu işlerin çözümüne yönelik ne yapmamız gerekiyor bunu söyle. Benim bakanlarım bunların eş başkanlarıyla defaatle görüştüler. Milli Birlik Kardeşlik Projesi esnasında da defaatle görüştüler. Ben görüştüm. Bütün bunları yapmamıza rağmen bir defa siyasi uzantılarının hiçbir fonksiyonu yok. Şimdi yine söylüyorum. Ben görüşmeden kaçmam. Kaçmam ama yapabilecekleri, ellerinde kullanabilecekleri şu anda ne kozları var, ne de almış oldukları bir yetkileri var. Böyle bir şeyleri yok. Onun için siyasi uzantılarının bağırıp çağırmaktan başka yaptıkları bir şey yok.''
Oslo görüşmelerinin başlaması yönünde bazı beklentilerin bulunduğu belirtilerek, ''Ama bu, havada mı kalıyor diyorsunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Oslo'nun başlaması, İmralı'ya gitmek yani bunlar bizim için olmayacak şeyler değil, olabilir. Dün akşam da söyledim olabilir. Ama dediğim gibi bu siyasi uzantının bu konuda herhangi bir yetkisi yok'' diye konuştu.
''O zaman dönüp dolaşıp İmralı'ya mı geliyor yine?'' sözleri üzerine de Erdoğan, ''Herhalde öyle bir şeyler olabilir. Yani denenecek yine, yine görüşülecek, yapılacak yani hakikaten buralardan bir netice alabileceğimiz umudu bizde netleşirse ona göre de diğer adımları da bu arada yine atarız. Yani biz şartları zorlayacağız'' dedi.
Erdoğan, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'a ev hapsi gibi beklentilerin bulunduğunu ifade edilmesi üzerine de şunları söyledi:
''Kusura bakmasınlar. Biz ısmarlama hukuk düzenlemesini yapamayız. Yani bu işin kararı verilmiştir, adımı atılmıştır. Zaten zamanında siparişle biliyorsunuz idamla yargılanması gerekirken ve burada onunla ilgili kararlar bu istikamette verildiği halde gönderilirken farklı gönderildiği için, şarta bağlı gönderildiği için ondan sonra da şimdi cezaevinde. Şimdi de ne deniyor 'ev hapsi.' O zamanki hükümet onu yerine getirmiştir ama biz böyle bir vebalın altına asla giremeyiz. Kimden gelirse gelsin.''
''Bölge korkuyu atabilse ekonomik canlanma olacak''
Başbakan Erdoğan, ''Terörün önlenmesinde ekonomik olarak neler yapacaksınız? Hükümet olarak 2004 yılında kamunun yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir yasayı çıkardınız, fakat o dönemin cumhurbaşkanı, esaslı 13 maddeyi veto etti. Aslında bu yasa çıksaydı pek çok sorun da çözülecekti. Daha sonra cumhurbaşkanı değişti ama siz o yasayı tekrar getirmediniz? Getirmeyi düşünüyor musunuz tekrar?'' soruları üzerine de en büyük hedeflerinin Güneydoğu ve Doğu Anadolu olduğunu vurguladı.
Ağırlıklı bu bölgede sosyoekonomik yapıyı ayağa kaldırmakta kararlılıklarının devam ettiğini, bölgeye yapılan yatırımın 10 yıl içinde 35 milyarın üzerine çıktığını ve bundan sonra da devam edeceğini belirten Erdoğan, fakat bölgedeki ekonomik sıçramayı ateşleyecek olan şeyin sükun olduğunu bildirdi.
Erdoğan, terör tehdit ettiği sürece yatırım noktasında sıkıntıların devam ettiğine dikkati çekti.
Bölgeyle ilgili çok büyük teşvik hamlesi başlattıklarını, ama hala girişimcilerin üzerinde bir korku, bir ürkeklik bulunduğunu dile getiren Erdoğan, ''Yoksa bu korkuyu bir atabilse bir anda Güneydoğu inanıyorum ki ciddi bir patlama yapacak ve Türkiye ekonomisini de bölge çok daha farklı şekilde canlandıracaktır'' dedi.
''Tulumbaya su koymamız lazım''
Erdoğan, bir dönem, özellikle faiz lobisinin bir puanının maliyetinin 2-2,5 milyar dolar olduğunu belirterek, sözlerini şöyle konuştu:
''Oralardan buralara geldik ki ben şu anda bile politik faizi hala yüksek görüyorum ve bunu da söylüyorum. Ama Merkez Bankası ne kadar dinliyor, ne kadar dinlemiyor ortada. Şu anda dinlemiyor ve tabii bu bakanlarımızın arasında da tabii sıkıntılar meydana getiriyor. Fakat öyle zannediyorum ki Merkez Bankası'nda da aklıselim hakim olacak ve sonunda da burada da bir düzenlemeye gidecekler.
Çünkü benim yatırımcım girişimcim eğer kredi faizlerinde bu şekildeki yüksek faizlere mahkum edilirse, eğer bu faizle yüzde 18-19-20'lere kadar devlet bankaları özel bankalar bu işi vardırırsa komisyonlarıyla şusuyla busuyla, nasıl gelsin de yatırım yapsın. Bizim o tulumbanın içine suyu bir defa koyabilmemiz lazım ki bu tulumba su bassın.''
Erdoğan, yasayla ilgili de çalışmaların bulunduğuna değinerek, ''Bunu daha kısar mıyız azaltır mıyız? Burada içeriğini daha zenginleştirir miyiz? bunu yapmak suretiyle bir hamle inşallah yine yapacağız'' dedi.
''Bu yasanın çıkmasını çok istiyordunuz ama istediğiniz olmadı. O konuyu tekrar diyorsunuz?'' sözleri üzerine Erdoğan, ''İnşallah ülkemizin gündemine gelecek'' ifadesini kullandı.
''IMF'ye borç nisanda bitiyor''
Başbakan Erdoğan, ''Son dönemde terördeki tırmanışı Suriye'deki gelişmelere bağlayan özellikle dış istihbarat çevreleri bulunuyor. Size de istihbarat örgütlerimizden ve diğer kanallardan dolaylı ya da doğrudan gölge ele ilişkin bir bilgi ya da soru işareti geliyor mu?'' sorusuna karşılık, istisnalar bir kenara bırakıldığında Türkiye'nin bölgede güçlenmesini kimsenin istemediğini söyledi.
Güçlü bir Türkiye'nin bölgede ve dünya siyasetinde bir çekim alanı oluşturacağının görüldüğünü ifade eden Erdoğan, Türk milletinin genlerinde de büyük devlet anlayışının bulunduğunu, kabile devleti olmadığını, devletin yaklaşık 600 yıl iniş çıkışlarla devam ettiğini söyledi.
Erdoğan, şöyle dedi:
''10 yılda milli gelirdeki yükselişten tutun da bütün borçların ödenmesine yönelik attığımız adımlara varıncaya kadar, özellikle ben mesela Merkez Bankası'nda 27,5 milyar dolar dendiği zaman göreve geldiğimizde 'ya arkadaşlar komplekse giriyorum, bizim bu işi bir an önce değiştirmemiz lazım. Yani bizim 100 milyar dolarları yakalamamız lazım. Çünkü bizim Merkez Bankamız ne kadar güçlü olursa biz dünyaya çok daha farklı mesajla yaklaşacağız.' Hamdolsun şimdi onu yakaladık. 10 yıl önce Merkez Bankası'nın döviz rezervi 27,5 milyar dolar. Bugün hamdolsun 110 milyar dolara ulaştı.''
IMF ile stand-by anlaşmalarının artık yapılmadığını dile getiren Erdoğan, ''İşte 23,5 milyar dolardan devraldık. Kimdi iktidarda MHP, DSP, ANAP... Şu anda 1,3 milyar dolara düştü. Biz bunu hemen öderiz. Ama ödemeye gerek yok. Çünkü bakıyorsun faiz ödemesi çok çok düşük. Nisan ayı da geliyor zaten, nisan ayında bitiriyoruz, sıfırlıyoruz. Şimdi biz aksine IMF'ye 5 milyar dolar biz veriyoruz borç. Bakın buraya geldik'' dedi.
''...biz onlara teşekkür ederiz''
''Balyoz davası konusunda da mahkemenin verdiği kararın ardından birçok tartışma oldu. Bu arada dönemin komutanlarından birbiri ardına ilginç açıklamalar geliyor. Hilmi Özkök Paşa ve Aytaç Yalman Paşa arasında darbeyi kimin engellediğine dair çeşitli açıklamalar var. Sizce darbeyi önleyen kim oldu?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Eğer kendi içlerinde böyle bir darbeyi önleme mahareti olduysa biz onlara teşekkür ederiz'' diyerek, şunları söyledi:
''Ancak bu konuda mevcut sivil iktidarın kararlılığı her şeyin önüne geçmiştir diye düşünüyorum ve bu sivil iktidar kararlılığıyla duruşuyla bir defa bu tür şeylere hiçbir zaman fırsat vermemiştir. Mesela biliyorsunuz 27 Nisan olayına da bir muhtıra diyenler oldu. Ama ben her zaman bunu bir muhtıra olarak değerlendirmediğimi söyledim. Tam aksine biz muhtırayı hemen ertesi sabah verdik. Onu bir bildiri olarak kabul ettik. Bir defa 'yerinizi bilin' dedik onlara yani. 'Bu iş bizim işimizdir, atılması gereken adımı biz atarız, yapılması gerekeni de biz yaparız.' Hiç bu tür şeylerin ülkemizde şu anda yeri yok. Mesela yeri gelmiştir, biz bu özellikle ileri teknolojiyle donatılmış bir orduyu konuşmuşuzdur, sayısı fazla değil. Bakın bu sayı devamlı azaltılıyor. Bu tenkisat daha da devam edecektir.''
''Türk ordusunun asker sayısı azalacak diyorsunuz?'' denilmesi üzerine de Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Azalıyor zaten. Böyle bir noktaya geldik. Şimdi hep 'profesyonel' deniyor da kimse 'profesyonel ordu nedir?' diye sorsan bilmiyor. Şu an bizim ordumuzun üçte ikisi zaten profesyonel. Bu noktadayız. Ama temenni ederiz ki bu daha da artsın ve daha da bu noktada attığımız adımlar var. Mesela biz 'hudut birlikleri, sınır birlikleri' dedik ama maalesef kimse sınır birliklerinde görev almak gibi bir şeye yanaşmıyor. Böyle de bir durum söz konusu. Şu anda az sayıda müracaat edenler oluyor. Bununla şu anda yolumuza devam ediyoruz.''
''Asla gündeme gelmedi''
Başbakan Erdoğan, ''O dönemde komutanlarla özellikle Hilmi Özkök Paşa'yla yakın işbirliği içinde olduğunuzu düşünüyor musunuz? Yani Hilmi Paşa size gerekli bilgileri malumatları verdi mi anı anına, orduda böyle birtakım şeyler var diye?'' sorusuna karşılık, şunları kaydetti:
''Bizim haftada olağan bir rutin görüşmelerimiz olurdu. Hilmi Paşa hakikaten okuyan, düşünen yani üreten bir genelkurmay başkanı olarak dört yılı birlikte geçirdiğimiz bir paşaydı. Tabii böyle bir şeyi hissettirmediler. Böyle bir şeyi yaşamış olsa inanıyorum ki bizimle onu paylaşırdı. Ama tabii bazı rahatsızlıkların olduğu istikametinde o da hükümetle değil, dışarıdaki bazı gelişmelerin, bu zaman zaman medyadan olmuştur. Çünkü medya hakikaten birçok yerlere çomak sokmakta çok mahir. O tabii bir yerleri tahrik ediyor. Tahrik edince hemen bakıyorsunuz belli hesaplar sorulmak isteniyor. Bu tür bu noktadaki şeyler...
Ordudaki yönetici kadroların kendilerini savunma noktasında belli hakları da yok. Yani avukat tutmakmış, yani belli bir parayı oraya tahsis etmek, ödemekmiş, kendi aralarında icabında bir fon oluşturdular mesela o fonu oluşturdukları zaman medyada bu da çok ciddi eleştiriler aldı, 'böyle bir fonu nasıl oluşturursunuz' diye. Mecburi buralardan para kesiliyor vesaire gibi birçok şeyler oluşmuştur. Onlar da kendi içlerindeki hukukçularla bu tür adımları attılar, bu tür şeyler de oldu. Ama o dört yıl içinde bizim buna yönelik böyle bir ciddi gelişme, hiçbir zaman aramızda gündeme gelmediği gibi Milli Güvenlik Kurulu'nda filan da böyle bir şey asla gündeme gelmemiştir.''
''Bu defter açıldı, kolay kolay kapanmaz''
Başbakan Erdoğan, ''gelecek hafta 28 Şubat ile ilgili medya sahipleri ve bazı üst düzey gazetecilerin tanıklığına başvurulacak olmasının'' sorulması üzerine de bazı gizli kalan gerçeklerin ortaya çıkabileceğini söyledi.
Gizli kalan gerçeklerin ortaya çıkmasında çok büyük fayda olduğunu dile getiren Erdoğan, ''Sadece medya sahiplerinin değil, bazı köşe yazarları çağrıldı. Çağrılmayanlar da var. Bana göre onların da çağrılması lazım. Bazı yerlere çağrıldılar, onlardan komut aldılar, orada bunlara neler söylendi. Bunları anlatmaları lazım. Patronların, gizli kalan gerçekleri söylemeleri lazım. Bugün söylemezlerse yarın muhakkak yine söyleyecekler, yine önlerine gelecek. Çünkü bu defter açıldı, kolay kolay kapanmaz. Bu gerçekler önümüze gelecek ki aydınlık geleceğimizi görelim'' diye konuştu.