Orhan Kemal'in 'Kanlı Topraklar'ı

Murtaza karakteri sadece Orhan Kemal’in değil, Türk edebiyatında bekçi denilince akla gelen ilk karakterdir diyebiliriz. Ancak, Orhan Kemal’in bir başka Çukurova merkezli romanında ayrıntıda onları görmemizi bekleyen dört bekçi daha var.

Mazlum Vesek

Orhan Kemal’in bekçileri
 
Orhan Kemal Karlı Topraklar’daki bekçi karakterlerini birer paragrafta âdeta bir başka romana malzeme olabilecek bir anlatımla ortaya koyuyor. Bekçilerin özellikleri kendilerini aşan çözümlemelere imkan verecek derecede güçlü ve derindir. Gelin, bu dört bekçinin izini sürelim. Fabrika sahibi Nedim Ağa’nın karşısında sıraya dizilen fabrika bekçileri önce bir bütünün parçası olmaktan ileri gelen özellikleriyle tanıtılıyor: “Fabrikanın kalın dört duvarının ardını bütün gece dolaşıp içeriden dışarıya herhangi bir hırsızlığın olup olmadığını kontrol eden, boyunları saatli dört bekçiydiler.” Burada vazifeleri nedeniyle aynı cümle içinde anlatılan bekçilerin henüz ayrıt edici bir özelliği yoktur. Yazar, devamında sadece görevleri ile ilgili aynılığı aktarmakla yetinmiyor.

Kıyafetlerini anlattığı devam paragrafta bütünün anlatımının devam ettiğini görürüz. Bu sefer cümlenin asıl kurucusu kıyafettir. “Fabrika dokuması kahverengi pamukludan, mahalle bekçilerininkini hatırlatan dik yakalı elbiseler giymişlerdi.” Bu cümlede, “mahalle bekçisi” ifadesine dikkat edelim. Fabrika içindeki bir görev, sokakta, yani daha geniş bir ahaliye hizmet eden bir göreve de atıfta bulunularak anlatım güçlendiriliyor. Mahalle bekçiliği, dönemine göre otoritenin sokaktaki ifadesidir. Otoriteye değinmişken, bu cümlenin devamında dört bekçinin otorite karşısındaki beden dili aktarılır: “Uykulu gözlerle ağanın karşısında boy sırasına geçip, esas vaziyette, put kesildiler.”

Yorgunluğa, uykusuzluğa rağmen, adeta askeri bir mantıkla hareket edildiğinin ifadesi olan bu cümle, birazdan okuyacağımız alıntılarda, tek tek ayrı dünyaları ve dertleri olan bu dört bekçinin aslında “emek” ve “otorite” anlamında aynılaşan davranışlarıdır.

Nedim Ağa, bekçilerin yüzüne bakmadan işini uzattıkça uzata dursun, yazar askeri nizamla dizilen bekçileri yine aynı askeri nizamla anlatır ve“sağdan birinci” diyerek başlar:
“Dört bekçiden sağdan birincisi, en uzun boylularıydı. Fabrikanın kuzeyine düşen duvarı beklerdi. Geniş omuzlu, çok büyük kulaklı biri. Ellisinde yoktu daha.”

Buraya kadar bekçinin vazifesi ve bedensel özellikleri tarif edilir ve yavaş yavaş kişilik özelliklerine ve yaşamına geçilir.

“Sekiz çocuğunun beşini toprağa vermiş, ikisi fabrika çırçırlarında işçi, sonuncu da ilkokulun üçüncü sınıfında, zeki, ateş gibi bir kızdı ama, babası farkında bile değildi bunun.”

Paragrafın sonunda bekçinin bilinç düzeyini ve ufkunu ortaya koyan bir cümleyi okuruz:
“Bu yalan dünyada onun tek sevdiği, tek dikkat ettiği, tek bağlandığı ve tek övündüğü şey, bilek kalınlığındaki kırçıl bıyığıydı.”

İkinci bekçide yazar, bu sefer memleket ile başlar.

“İkinci bekçi İşkodralı. Fabrikanın güney duvarını beklerdi. Birincinin aksine, çok zayıf bir köseydi”
İşkodra, Arnavutluk’un eski yerleşim yerlerinden biri. Diğer bekçilerde de okuyacağımız üzere, Arnavutluk ve diğer Rumeli göçleri bize, genç Türkiye’nin emek gücü hakkında ipucu verecektir. Yazar, memleketi belirttikten sonra bekçinin görev yerini belirtiyor. Ardından ilk bekçiyle ikinci bekçi karşılaştırılması yaparak, anlatımın bir başka imkanından faydalanır. 

Devam cümlesinde yine bekçinin bilinç düzeyi ve kişiliği hakkında bize bilgi verir. Tabii, mizahi bir dil kullanır:

“ Şu anda kendini dünyanın en talihsiz adamı sanıyordu. Çünkü boynundaki kontrol saatini gece yarısını iki dakika geçe kurmuştu. Oysa, tam on ikide kurması gerekirdi!”

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, bekçilerin iş düzeni askeri disiplini andırır. Bekçinin saatini iki dakika geç kurması üzerine yaşadığı kaygı da bu disiplinden ve otorite karşısındaki korkudan ileri gelir.

Üçüncü bekçiyle devam edelim:

“Üçüncü, Saraybosna’nın Banyaluka kasabasından.”

Yine az önce söz ettiğimiz gibi, bir balkan göçmeni. Yavaş yavaş Çukurova’daki işgücü hakkında fikir sahibi oluyoruz. Yazar, yine fiziksel özelliklere geçiyor:
“Avurtları çökük, ama bıyıkları vardı.”

Bu cümlede de bıyıktan ve köselikten yola çıkarak ilk iki bekçi ile ilgili bir karşılaştırma söz konusu. Dördüncü ve son bekçiye gelince…

“En kısa boyluları olan dördüncü bekçi Zağralıyıdı.”

Zağra, Türklerin yoğun yaşadığı bir Bulgaristan kenti. Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza’sı Yunanistan’ın Alasonya kasabasındandı. Bereketli Topraklar Üzerinde romanındaki fabrika bekçisi Arnavut’tu. Buradaki dört bekçiden üçünün memleketi Balkanlar…Dünya savaşları ve cumhuriyetin kuruluşundan sonra şekillenen demografik yapıda, bazı işlerin özellikle hemşerilik, göçmenlik gibi sosyolojik kavramların da etkisiyle aynı coğrafyadan gelen insanlar tarafından yapıldığı anlaşılıyor. Devam edelim…

“İriyarı, güçlü kuvvetli. Sivri burnunun ucu keyifli keyifli parlıyor, gözleri gülüyordu. Kızını geçen hafta bir peşkirciye (havlucu) yüz elli liraya satmış, paranın kırık lirasını önceden almış, bugün imam nikahından sonra kızı teslim ederse, artakalan yüz on lirayı da alacak, Kuruköprü’deki kebapçıda kana kana rakı içecek. Daha dört kızı vardı!”

İlk üç bekçinin hikayesi kadar çarpıcı olan bir bölümde, yazarın sesi biraz daha yüksek çıkar. İlk bekçinin kızına karşı duyarsızlığının çok daha üst perdesi var burada: Satılan kızlar ve babanın tutumu. Savaşın sebep olduğu göçlerle dolu bir zamanda ve coğrafyada yaşanılan bir gerçekliktir, anlatılan.
 
Kanlı Topraklar / Orhan Kemal / Everest Yayınları / 378 s.