Orhan Kemal’den ‘Eşe Dosta Selâm’ (25.05.2020)
Mektup tanıklıktır. Zamana, insan ömrünün anlarına, duygu ve düşüncelerine sahip çıkmaktır da. Işık Öğütçü’nün hazırladığı Eşe Dosta Selâm: Mektuplar (**) bizi Orhan Kemal’e biraz daha yaklaştırıyor. Öğütçü, adeta, Fikret Otyam’ın bıraktığı yerden devam ederek bir Orhan Kemal anı-mektup kroniği çıkarıyor ortaya.
Feridun Andaç
ORHAN
KEMAL’DEN KALAN, YANSIYAN BİRİKİM
Mektup
yazıyorsanız bunu daha iyi anlarsınız. Bir de yazılan mektupların
okuyanıysanız… Bunların her biri size birçok şey söyler. Ötesi, alır taşır
düşlere düşüncelere, akıp geçen zamana.
Yaşananların
hiç de zamansız olmadığını anlatır size mektuplar. Özellikle de sanatçı/yazar
mektupları… yepyeni dünyalar taşır onların yaratıcı evrenlerine, yaşama
seyirlerine dair.
Hatırlarım,
Fikret Otyam’ın 1975’te yayımlanan (*) Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları’nı… Okurken
kendimi nasıl kaptırmıştım! Çok değil, Orhan Kemal beş yıl önce, 2 Haziran
1970’te veda etmişti bu hayata. Radyoda on üç haberlerinde bunu duyduğumda
donakalmıştım. On altı yaşın heyecanıyla Orhan Kemal okuyordum, masamda onun
kitapları vardı.
Bundan
tamı tamına beş yıl sonra karşıma çıkan Fikret Otyam’ın kitabı benim için tam
bir öğrenme/zamana yolculuk şenliğiydi.
ORHAN
KEMAL’İ ANLAMA KİTABI...
Otyam’ın
mektupları düzenleme biçimi ise etkileyici gelmişti bana. Anı-mektup
diyebileceğimiz bir yöntemle hazırlamış, onunla dostluğunun anılaşan ânlarına
dönerek adeta bir Orhan Kemal romanı çıkarmıştı ortaya. Ki; bir biyografi, bir
biyografik mektup-roman da denilebilirdi buna.
Arkadaşım
Orhan Kemal ve Mektupları benim gözümde hâlâ bir “Orhan Kemal Okuma
Kılavuzu”dur.
Orhan
Kemal’in 29 Haziran 1955 tarihini taşır. Bu 1970’e kadar sürer.
Şu an
bile yeniden okurken “bir dostluk kitabı ancak böyle kurulabilir” dedirtiyor
bize Otyam. Üstelik önemli tanıklık getiriyor hem Orhan Kemal’in yaşamına hem
de dönemin edebiyat/düşün/kültür ortamına.
Anılarda,
mektuplarda süreduran hayatların tanıklığını kayda geçmek önemli. Yazılı toplum
olabilmenin de bir göstergesidir bu.
Tutkulu
bir Orhan Kemal okuru olarak Otyam’ın bu kitabını adeta didikleyerek, notlar
alarak okumuştum. Yetmemiş satırlar çizmiş, sayfa aralarına notlar alınmış
kâğıtlar bırakmışım…
Evet,
Fikret Otyam yazın tarihine önemli bir kayıt düşüyordu; hem yaşadıkları hem
yazdıkları hem de yazılanları bir araya getirmesiyle adeta bir çağrı da
yapıyordu: Yaşadığınızı yazın, yazılana değer verin, taşıyıcı olun.
Bugün
yeni bir Orhan Kemal kitabıyla buluşunca, ister istemez ilk kez günışığına
çıkan Fikret Otyam kitabına döndüm.
Işık
Öğütçü’nün hazırladığı Eşe Dosta Selâm: Mektuplar (**) bizi Orhan Kemal’e biraz
daha yaklaştırıyor. Öğütçü, adeta, Otyam’ın bıraktığı yerden devam ederek bir
Orhan Kemal anı-mektup kroniği çıkarıyor ortaya. Otyam’ın tanıklığına yeni
ekler taşıyor. Hatta bunu tümlüyor da diyebiliriz.
1926
doğumlu Fikret Otyam’ın 1914 doğumlu Orhan Kemal’le dostluğunu kıvandıran şey
elbette ki yazarak ve yaşayarak paylaştıklarıdır. İşte bu noktada mektup, dönemin
en önemli iletişim aracı. İnsanlar birbirlerine mektup yazarak gidiyorlardı.
Işık
Öğütçü de Otyam’ın izinden giderek, babası Orhan Kemal’in arşivinde kendisine
yazılan mektuplardan yola çıkarak, her bir mektubu yazanın ardına düşmüş.
Mektup sahiplerinin yakınlarına, onların arşivlerine kadar gitmiş. Yazanla
yazılanın (yazılanı) buluşturmuş. Bu karşılıklı mektupların anlamı/değeri de
burada belirgince karşımıza çıkıyor.
Kitap
ilkten aile mektuplarıyla başlıyor. Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemali
Bey’in 17 Haziran 1937’de siyasi sürgün olarak Beyrut’ta yaşadığı sırada
yazdığı uzunca bir mektupla açılıyor kitap. Bunu 1937’de yazdığı ikinci mektubu
izliyor. Babanın oğula mektubu birçok açıdan irdelenmeye değer nitelikte.
Ardından
Bursa Cezaevi’nden eşi Nuriye Hanım’a 1941/43’te yazdığı mektuplar geliyor. Beş
yıllık hapislikten sonra Adana’ya dönen Orhan Kemal, Kemal Tahir’e, ardından da
Nâzım Hikmet’e yazar.
Kronolojik
bir sıraya göre dizimlenen mektupların hazırlanma yöntemi üzerinde duracak
değilim. Çünkü bu konuda hem acemilikler hem de editörel çalışmanın
yetersizliği gözle görülür biçimde ön planda.
Şu var
ki, mektupların bir araya getirilmesi, yazan/yazılan kişilerin edebiyat dünyamızda
iz bırakan birer kimlik olması ve elbette mektuplarına yansıyan düşünceler
birkaç açıdan önemli.
Bu
mektupları önünüze alarak pekâlâ bir Orhan Kemal biyografisi yazabilirsiniz. O
nedenle sürekli yinelenen bir gerçekliktir, bizde biyografi yazımının
yetersizliği. İster istemez bunu da günlük / mektup / anı / özyaşamöyküsü
türlerinin göz ardı edilmesine bağlarız. Doğrudur da.
Orhan
Kemal mektuplarının izini sürerek dönem edebiyatının ve siyasi/kültürel
ortamının nabzının ne yönde attığını da görebiliriz. Hatta basın ve yayın dünyasının
seyrine de… dönem yazarlarının kitaplarının yurtdışında yayımlanma
serüvenlerine de tanıklık ederiz.
Kuşkusuz
burada Nâzım Hikmet’in Orhan Kemal’e mektupları özel bir yer tutar. Onun
ustası, öğretmeni, yol/yön göstericisidir. Nâzım Hikmet’in bu ilgisi Orhan
Kemal hapisten çıkınca da sürer.
Varlık
Yayınevi ve Varlık dergisinin yöneticisi Yaşar Nabi Nayır’ın ilk mektubu ise
Orhan Kemal için bir tür işaret fişeği gibidir: Edebiyatımızda bir Panait
Istrati geliyor muştusunu verir Nayır ve destekler onu.
Kemal
Tahir’le yazışmalar da göz doldurur nitelikte. Ayrıca Orhan Kemal’in senaryo
yazarlığına dair önemli bir yanını da burada görürüz: Yörük Ali Efe’nin
öyküsünü senaryo olarak yazması, Efe’nin oğlu Cengiz Yörük’le yazışması…
Güzin
Dino ile yazışması yapıtlarının çevirisi için önem kazanır. Yaşar Kemal, Samim
Kocagöz, Fakir Baykurt mektupları ise başka bir değerdedir Orhan Kemal’in
hayatında.
Muhsin
Ertuğrul, Orhan Asena yazışması yazarımızın tiyatroya dönük yanını anlatır
bize. Yapıtlarının sahnelenme serüvenine tanık oluruz.
İlhan
Berk’in Paris’ten yazdığı tek mektup ile Orhan Kemal’in Memet Fuat’a mektubu
düşünce yaşamımızın o günkü seyrine dönük önemli kayıttır aslında. Üzerinde
düşünülmesi, tartışılması gereken konuların ipuçlarını da verir.
Orhan
Kemal’in Fakir Baykurt’un Amerikan Sargısı romanına dair kısa değerlendirmesi
ise usta bir anlatıcının yansız, övgüleyici bakışıdır.
Fikret
Otyam’ın gene bu kitaba alınan mektupları ise apayrı bir sıcaklık, dostluk
örneğidir.
Ne
yanıyla bakarsak bakalım mektup, günümüzde hâlâ önemini koruyan bir yazın türü.
Özellikle de yazar/sanatçı mektupları. Yazıldıkça edebiyatın arka planını
görüyoruz, anlıyoruz, bunlardan hareketle yeni yeni yapıtların yazılmasına kapı
aralıyoruz.
Mektupların
yayıma hazırlanması ve yayımı ise apayrı bir süreç. Sanırım buna değinmek başka
bir yazının konusu.
(*)
Arkadaşım Orhan Kemal ve Mektupları / Fikret Otyam / E Yayınları / 496 s.
(**) Orhan Kemal: Eşe Dosta Selâm / Mektuplar / Yazdıklarım-Yazılanlar / Işık Öğütçü / Everest Yay. / 52 s.