Orada bir park var uzakta…

Netflix filmi “The Trial of the Chicago 7” 1968’de Vietnam Savaşı protestoları sırasında çıkan arbede yüzünden yargı önüne çıkarılan 7 eylemcinin gerçek hikayesini anlatıyor.

Emrah Kolukısa / Devamlılık Hatası

Ne yalan söyleyeyim, Aaron Sorkin’in yazıp yönettiği ve gerçek mahkeme tutanaklarıyla gerçek tanıklıklardan yola çıkan “The Trial of the Chicago 7” adlı filmi izlerken sık sık aklıma Gezi Parkı Direnişi ve yaşadığımız onlarca olay geldi. Filmde anlatılandan çok daha beter hukuksuzlukları hala yaşadığımız gerçeği ise film bittikten uzun bir süre sonra bile geçmeyecek bir acı tat bıraktı ağzımda. Acı, çok acı…

Aaron Sorkin'in yazıp yönettiği film Chicago Yedilisi (yukarıda gerçek yediliyi görüyorsunuz) olarak anılan eylemcilerin gerçek hikayesini anlatıyor.

ABD’de 60’lı yıllarda sahne alan karşı kültür hareketinin önemli figürlerinden Abbie Hoffman, Jerry Rubin, Tom Hayden gibi eylemcilerin Vietnam Savaşı’na karşı başlattıkları protestoların zirveye çıktığı an Demokrat Parti Kongresi’nin düzenlendiği Chicago’daki eylemler olmuştu. Ülkenin dört bir yanından 28 Ağustos 1968’de Chicago’ya gelen binlerce protestocunun tek amacı Amerikan gençlerinin Vietnam’daki saçma savaşa gönderilerek ölüme sürüklenmelerini önlemek ve bunun için de yaklaşan başkanlık seçimleri öncesi toplanan Demokrat Parti’yi bu konuda inisiyatif almaya çağırmaktı. Ne var ki Chicago kentinin idarecileri gösterilere izin vermedi ve tamamen barışçı nitelikteki protestolar polisin sert müdahalesi sonucu kan dökülen bir hadiseye dönüştü. Tarihe Chicago 7’lisi olarak geçen (aslında 8’li ama sonradan gruba haksız bir şekilde eklemlenen bir kişinin olaylarla ilgisi olmadığı anlaşılacaktı) ve hükümetin elebaşı olarak yaftalayıp bir nevi intikam almaya yönelik bir dava açtığı eylemciler o geceki olaylar yüzünden yargıç karşısına çıkarılmıştı. Aaron Sorkin’in filmi işte bu dava sürecini ve 28 Ağustos’ta Lincoln Park ve çevresinde yaşananları anlatıyor. 

Yahya Abdul-Mateen II ve Mark Rylance.

Şunu en başından söyleyelim; “The Trial of the Chicago 7” (“Şikago Yedilisi’nin Yargılanması” olarak çevrilmiş dilimize) yer yer asabınızı bir hayli bozacak, ama yer yer de kendinizi kahkaha atarken bulacaksınız. TV’de “West Wing”, “Newsroom” ve “Studio 60 on the Sunset Strip” gibi bence son derece başarılı işlere ve kariyerinin başlarında “A Few Good Men” gibi birinci sınıf bir mahkeme dramasına imza atan (aynı adlı tiyatro oyunu da ona aitti ve şimdilerde bu oyunun bir de TV versiyonu üzerine çalışıyor) Sorkin muhtemelen Hollywood’un en iyi senaristleri arasında ve “The Trial of the Chicago 7”ı izlerken de bunu anlıyorsunuz bir kez daha. Politika, medya ve tarih Sorkin’in özellikle ilgi alanları ve yazdığı senaryolarda sıklıkla bunları ele alıyor zaten. Liberal demokrat bir dünya görüşüne sahip olduğunu anlamak zor değil ve her ne kadar solcu olsa da Amerikan değerlerine ve kurumlarına bağlılığı çok belli ve bu da tabii ki beraberinde kimi tartışmaları getiriyor. Sorkin bu tartışmaları yazdığı senaryolardaki karakterler arasında geçiriyor zaten ve izleyici de bu tartışmalarda çoğu zaman bir taraf oluveriyor, doğru ya da yanlış. Bu filmde örneğin ABD’deki farklı muhalif kesimlerin üzerinde anlaştığı Vietnam Savaşı karşıtlığı meselesi üzerinden dönen bir tartışma var. Bir yanda dönemin hippi liderlerinden Abbie Hoffman, diğer yanda Port Huron Statement olarak bilinen meşhur manifestonun yazarı, geleceğin politikacısı Tom Hayden var bu tartışmaların en keskininde ve Sorkin mümkün olduğunca nötr bakmaya çalışarak ele aldığı bu çekişmeyi nihayetinde dönemin bütünlüklü bir resmini çizmekte kullanıyor. 

Filmde Sacha Baron Cohen (Abbie Hoffman) ve Jeremy Strong (Jerry Rubin) de rol alıyor.

SPIELBERG’ÜN BAŞLATTIĞI SÜREÇ

Filmin yapım sürecine biraz daha yakından bakarsak Sorkin’in söylediğine göre 2006 yılında onunla bu konuyu ilk konuşan Steven Spielberg olmuş. Spielberg 1968’deki Demokrat Parti Kongresi’nde yaşananlar ve sonrasındaki davayla ilgili bir film çekmek istediğini bundan 16 yıl önce söylemiş sizin alyacağınız. 2007 yılında Sorkin senaryonun ilk taslağını bitirmiş ama proje çeşitli sebeplerle (aylar süren yazarlar grevi bu sebeplerden en bilineni) rafa kalkmış. Gerçi o zaman bile Abbie Hoffman rolü için Spielberg’ün aklında Sacha Baron Cohen varmış ama örneğin Bobby Seale rolü için Will Smith ile görüşülmüş. Tom Hayden rolü için ise en büyük adayın Heath Ledger olduğu söyleniyor. Yönetmen koltuğunda oturması muhtemel adayla arasında Ben Stiller, Paul Greengrass gibi isimler telaffuz edilmiş ama sonuçta 2018’de hem senaryonun hem de rejinin Sorkin’de kalacağı kesinleşmiş. Bugün izlediğimizde görüyoruz ki Sorkin hemen tüm senaryolarında olduğu gibi yine diyalog ağırlıklı bir film kotarmış “The Trial of the Chicago 7” ile. Yine de bazı sekanslarda aksiyon da devreye giriyor ve özellikle Lincoln Park’ta yaşananları anlattığı bölümlerde Sorkin yönetmen olarak da iyi bir sınav veriyor. Tüm bunları söylemekle beraber filmin asıl yükünün oyuncularda olduğunu itiraf etmek gerek.

Filmin Oscar'lı oyuncuları Mark Rylance (soldan üçüncü) ve Eddie Redmayne (soldan dördüncü)...

BİRİNCİ SINIF BİR ENSEMBLE…

The Trial of the Chicago 7” tam anlamıyla bir ensemble başarısı. Filmdeki hemen her rolde tanıdık bir sima, özel bir aktör görüyoruz ve tek tek büyük yıldızlar olmasa da her biri farklı kulvarlarda kendini ispat etmiş oyuncular. Abbie Hoffman rolünde Sacha Baron Cohen ve Tom hayden rolünde Eddie Redmayne yedili grup içinde bir nebze öne çıkıyor gibi dursalar da Jerry Rubin rolünde Jeremy Strong ve David Dellinger rolünde John Carroll Lynch de farklı duygusal anlarıyla parlıyorlar. Yedili gruba sırf jüriyi korkutmak için eklenen ve aslında Chicago’da sadece 4 saat kalan Kara Panterler örgütünün lideri Bobby Seale rolünde Yahya Abdul-Mateen II ise filmin en tansiyonlu anlarından bazılarında sahne alıyor ve izleyicide önemli bir etki bırakıyor. Grubun avukatlarından birini Steven Spielberg’ün favori oyuncularından Mark Rylance (hatırlarsanız “Bridge of Spies” ile Oscar kazanmıştı 2015’te) canlandırırken, mahkemede karşı masada oturan savcı Richard Schultz rolünde Joseph Gordon -Levitt’i görüyoruz ve her ikisi de yine birinci sınıf performanslarıyla göz dolduruyor.

Yargıç Julius Hoffman rolünde deneyimli aktör Frank Langella var.

Ama filmin en zor rollerinden biri (belki de en zoru) olan yargıç Julius Hoffman’ı canlandıran Frank Langella’ya özel bir parantez açmak gerek. Davanın başlarında tipik bir ihtiyar gibi görünen ve kafası gitmiş izlenimi veren (hele “bu mahkeme salonunda iki Hoffman var, karıştırmamanız için söylüyorum” diye başladığı bölümde tam alay konusu oluyor) ama zaman geçtikçe gerçek bir ‘kötü adam’a dönüşen ve izleyicinin nefretinin bir numaralı objesi haline gelen yargıç Hoffman rolünde o denli başarıl ki Langella buradan bir Oscar adaylığı kapmazsa ayıp olur. Bir küçük parantez de eski Adalet Bakanı Ramsey Clark rolünde kendisine ayrılan kısacık sürede filmi neredeyse çalıp götüren Michael Keaton’a ayıralım. Zamanında canlandırdığı Batman rollerinin gölgesinde kaldığı için midir bilinmez nedense hep kadrinin bilinmediğini düşündüğüm Michael Keaton’ı izlemek gerçek bir keyif doğrusu bu filmde.

Chicago Yedilisi ve avukatları...

İster 68 kuşağından olun ve o günleri içinizde acı bir buruklukla ya da solmaya yüz tutmuş hayallerin eşliğinde anımsayın, ister sonraki kuşakların farklı dertleri, umutları, öfkeleri ve kavgalarıyla yoğrulmuş olun; “The Trial of the Chicago 7” size bir ışık, bir güç ve bir şeyleri değiştirmeye dair az ya da çok bir umut verecek, bu kadarına izin verin en azından.

FİLMİN NOTU: 8/10