Onur Caymaz'dan 'Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu'
Onur Caymaz’ın kalemi heyecanlı, genç, cesur ve belki bu yüzden düşüncelerini argüman yaratma ile değil duygularıyla oluşturuyor. Büyük zamanı göremeden yaşamanın kısıtlayıcı halinden yakınıyor. “Türkiye, Türkiye’den başka şeyle uğraşmamıza izin vermiyor” fikrinden yola çıkarak güncel olanı, eğitimin geldiği son noktayı, ‘kavgacı’ bir ruhla dile getiriyor.
Asuman Kafaoğlu BükeArada sırada sevdiğimiz kurgu yazarı ya da şairlerin günlükleri, denemeleri yayınlanır; edebiyat araştırmacısı için ayrı bir önem taşır bu kitaplar. Yazarın yaratısı önündeki perdelerin aralanması gibidir. Kendini edebiyat tarihi içerisinde nerede gördüğünü, üzerinde iz bırakan yazarların kimler olduğunu anlamak için ipuçları verir. Her yazarın aynı zamanda okur olduğunu hatırlatır bize. Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu böylesi bir kitap, yazar olarak Onur Caymaz’ı tanımamıza hem de şiire, öyküye, romana, denemeye bakışını anlamamıza yardım ediyor.
OKURU ZENGİNLEŞTİRMEK...
Denemeleri siyasetten edebiyata yedi bölüm altında bir araya getirmiş Onur Caymaz ama “Mavi Yolculuk” başlıklı giriş yazısında dediği gibi, aslında Bektaş-ı Veli’nin “her ne arar isen kendinde ara” sözlerinin anlamı etrafında odaklanıyor tüm denemeler. Deneme, düşünmek için en etkin yazı aracıdır. Caymaz’ın denemelerinde bunu hissediyoruz, kendisi için, düşüncelerini netleştirmek için, doğru sonuçlara varmak için yazıyor. Yazarak düşünüyor, hissediyor.
Kitapta yer alan denemeler içinde ithaf taşıyan “tek bir” deneme, aynı zamanda kitabın başlığını aldığı şiir üzerine: Jacques Prévert’in Barbara şiiri. Bu deneme daldan dala atlayarak – aslında tüm denemelerin üslubu bu – şiirdeki Barbara adlı kızın savaş kente ulaşmadan sevdiği erkeğe sarılmasından, “barba”ya, yani sakala, oradan kızıl sakal Barbaros’a, sonra bir sıçramayla Sait Faik’in ölmeden önce yazdığı son öyküsündeki Barba Stanco’ya… Bir sözcüğün izinden giderek bir yolculuğa çıkarıyor okuru.
Zaten giriş yazısının başlığı “Mavi Yolculuk” bir yolculuğa davet niteliğinde (ki bu da Baudelaire’in bir şiiri, “Invitation au Voyage”) ve sanki bir davet var okurla yol almaya. “Aylak okur” diye adlandırdığı okurunu kolundan tutmuş sürükleyerek sözcüklerin, kitapların, yazar dostların, arasında gezmeye götürüyor. “Sürükleyerek” çünkü hep arada uyaran notlar düşerek, okurun aylaklığını, dikkatsizliğini yeriyor; ama bunun kendi yolculuğu olduğunu bize başında söylediği için, hakaretten çok, kendini uyarır gibi görüyoruz. “Okuyorum suskun, yazıyorum suskun. Geçip gidiyor giden… dünyaya sataşmanın bir yolunu buldum! Biriktiriyorum ve zaman içinde biriktirdiklerime karışıyorum bilmeden. Eskiden çok severdim yazmayı, okumanın daha üstün olduğunu keşfettim son on yıldır.”
Kitapta benim elbette en hoşuma giden yazılar edebiyatla ilgili olanlardı. Romandan romana, şiirden resme bir yolculuk bu. Bir roman kahramanı başka bir romanda karşımıza çıkıyor, bunlar arasında bağlantılar kuruluyor. Çok hoş karşılaştırmalar da yer alıyor denemelerin içinde, aynı konuda yazan farklı iki yazarı ya da Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk’un poetikalarını karşılaştıran denemeler ayrı bir tat veriyor okura. Kemal Tahir’in Rahmet Yolları Kesti eseriyle İnce Memed’i, Ursula K. LeGuin’in Mülksüzler’iyle Dostoyevski’nin Ecinniler’i bir araya geliyorlar, yazın geleneğinin parçası oluyorlar. Edebiyat tarihini birbirine kenetlenen, zincirin halkaları gibi bağlanan bir dokuya sahip olduğunu düşünerek okumak, okuru çok zenginleştiren bir şey. Caymaz’ın okumalarındaki bağlantılar özellikle hoş.
SANAT SİYASETİ
Yaşadığımız günlerde yayıncıların, yazarların, sanatçıların belki en önem verdikleri konuların başında geliyor sanat siyaseti. Sanat ahlakı artık sadece poetika ile ilgili değil, bugün çok geniş bir açıdan sanatın varlığı ve doğasını tartışma gereği duyuyoruz. Gün geçtikçe koyulaşan bir siyasi mürekkebe batırarak yazıyoruz artık sözcükleri. Sanat kuşkusuz her zaman siyasidir ama bugün her zamandan daha çok. Onur Caymaz’ın denemelerinde en karakteristik özellik bu cesur sözcük seçimi. Her bir satır dünya görüşünü gösteriyor okura. Dünya görüşü derken, kadına, cinselliğe, ezilmişliğe, tarihe bakışını kast ediyorum. Bunu çok başarılı yapan yazarlarımızdan biri Caymaz.
Onur Caymaz’ın kalemi heyecanlı, genç, cesur ve belki bu nedenlerden dolayı argüman yaratma ile oluşturmuyor düşüncelerini, duygularıyla oluşturuyor. Büyük zamanı göremeden yaşamanın kısıtlayıcı halinden yakınıyor “Türkiye, Türkiye’den başka şeyle uğraşmamıza izin vermiyor” fikrinden yola çıkarak, güncel olanı, eğitimin geldiği son noktayı, kavgacı bir ruhla (kavgacı sözcüğünü olumlu anlamda kullanıyorum) dile getiriyor.
Bugün okuduğum bir makalede (Nilüfer Kuyaş “Başkalığa Dokunmak”) Louise Bourgeois’nın bir sözü vardı: sanat, akıl sağlığının garantisidir. Sanat en geniş anlamıyla bizim gibi olmayanları anlama çabamızdır. Bununla kendi sınırlarımızın ötesi çıkabiliriz, küçücük algı dünyamız nefes almaya başlar. Kitaplar da öyle, anlamamız için en güçlü araçlardır. Onur Caymaz şöyle açıklıyor yazma sürecini: “İyi kitaplar yanıt arayanlar için değil, soruları olanlar için. Kaldı ki her yüzyılda birkaç adam özgün şeyler düşünüyor, gerisi onların devamı sadece. Sadece bu mavi yolculukta kaybolurken tuttuğum notlar hayatla ve sanatla yoğrulmak isteyen başka uzak akrabaları, okurlar kaybolacakları yollara çıkarsın istedim.”
Hatırla Barbara Yağmur Yağıyordu / Onur Caymaz / Kırmızı Kedi Yayınevi / 296 s.