Onur Anıtının Aydınlığı...
cumhuriyet.com.tr
Öz yurdunuzda yabancı işgali altında yaşadınız mı? İşbirlikçiler işgalcilerle kol kola girip karşınıza geçip efelenseler, ne yapardınız?
“Onur” sözcüğünü sözlükler, “insanın kendine karşı duyduğu saygı” diye tanımlıyor. İnsan, onuruyla insandır. Gerisini çöpe atınız.
Gazeteci Hasan Tahsin’in 15 Mayıs 1919’da, İzmir’in işgaline nasıl yanıt verdiğini bilirsiniz. O günden sonra Hasan Tahsin, “İlk Kurşun” adıyla onur anıtı biçimine dönüşür. Beş yıldır dünyanın gözü önünde Irak’ta cinayet üstüne cinayet işleniyor. Bir ulus, bir uygarlık yalanla yok eldildi. İnsanlık gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı. Sonunda gazeteci El Zeydi, Bush’u karşısında görünce patladı; ayakkabılarını çıkarıp fırlattı. Bush nasibini aldı da, ya işbirlikçi Irak Başbakanı Maliki? Onun payı yok mu?
Yaşanan olayda suç aranacaksa, gazeteci El Zeydi’nin kolunun, kaburgalarının neden kırıldığı, niçin bu hale konulduğu araştırılmalı. İşgalciye bir pabuç atılmış, az bile.
Eşi az görülen bu onurlu, yurtsever davranış, “etik” sözcüğüyle gölgelenmemeli. Böyle bir durumda, her şey onurdan çok çok sonra gelir.
“Uçurtmalar, rüzgâr gücüyle değil, o güce karşı koydukları için yükselirler” özdeyişi, daha bir anlam kazandı şimdi. Televizyonda, gazeteci El Zeydi’nin beş yaşındaki yeğenine sordular: “Bush’tan bir şey istiyor musun” İzleyiciler o an, “Amcamı özgür bıraksın” yanıtını düşünmüş olabilirler. Çocuğunsa, “Ondan bir şey istemem” demesi, bir başka onur örneği.
Iraklı gazeteci El Zeydi, fırlattığı iki pabuçla dünyayı salladı. El Zeydi, kendi onur anıtını, kocaman yüreğiyle o anda yarattı. Aynı durumu yaşayan insanlara, bununla aydınlık taşınır mı? Yanıtım, kesinlikle...