Onlar zamana karşı, zaman onlara
Çoğu zaman kendilerini küçümseyen insanların evraklarını ve siparişlerini zamanında yetiştirmek için dakikalarla yarışıyorlar. İşleri bittiğinde ise doğruca mesken tuttukları köprüaltı ya da kafeye meslektaşlarıyla vakit geçirmeye gidiyorlar. Onlar moto-kuryeler, kendi deyimleriyle İstanbul'un yükünü taşıyor ve her türlü zorluğuna karşın işlerini çok seviyorlar.
cumhuriyet.com.trTaksiye veya dolmuşa bindiğinizde şoförün yanından hızla geçen motosiklete laf etmesi görülmemiş bir şey değil. Oysa, trafiği altüst etmekle suçlanan motosikletlinin bir kurye olması ihtimali bir hayli yüksektir ve o, zamana karşı yarışarak elindeki evrağı teslim etmesi gereken yere götürmeye çalışıyordur. 41 yaşındaki Hasan Güreler, altı yıl sonra moto-kuryelikten emekli olma hakkı kazanacak. Uzun süredir bu işi yapıyor ve tabir caizse girip çıkmadığı yer kalmamış. Güreler, Türkiye’de moto-kuryeliğin seksenli yıllarda Kurye-Tel firmasıyla bir meslek haline geldiğini söylüyor. Kurye-Tel’de işi öğrenenlerin kendi firmalarını kurmasıyla, moto-kuryelik özellikle İstanbul’da önemli bir potansiyel haline gelmiş. Şu anda İstanbul’da düzenli olarak bu işi yapan dört binden fazla moto-kurye olduğu tahmin ediliyor. Orhan Akan ise 34 yaşında, 1992’den beri motokuryelik yapıyor. “Motosiklet hiçbir zaman trafiğe engel teşkil etmez” diyor. Trafikte motosikletlere karşı takınılan tavırdan şikâyetçi ama diğer araç sürücülerinin motosikletin de üzerinde insan olduğunu fark ettikleri anda sorunların çözüleceğine inanıyor. “Motor küçük araç, yanımızdan gelen araç önemsemiyor, araya giriyor, mutlaka bir tarafa kaçmak zorundayız, çünkü motorun kaportası biziz.”
1996’dan beri kuryelik yapan Yıldırım Değirmenci’nin yaşadığı bir olay ise motosikletlerin yasalar tarafından da ikinci sınıf araç muamelesi gördüğünün kanıtı. Değirmenci, bir minibüsün yanında giderken minibüs şoförü küllüğü yola dökmek için kapıyı açınca, motosiklet de kapıya çarpar.
Olay yerine gelen polisler, Değirmenci’yi suçlu bulur. Çünkü motosiklet diğer araçların arkasında gitmelidir. Ancak Değirmenci’ye göre bu pek mümkün değil. “Motosikletin gidebileceği bir yol yok, şeritte devam ettiğimizde araçlar mutlaka burunlarını dibimize sokuyorlar, o yüzden aralarından gitmek zorundayız.” Bunun gibi birçok kazada motosiklet sürücüleri mağdur oluyor. Çözüm, motosikletin birinci sınıf araç sayılmasında olabilir.
AB yasalarına uyum çerçevesinde bunun gerçekleşmesi, çok da uzak bir ihtimal değil. Ancak bütün gün oradan oraya yağmur, sıcak demeden motorları üzerinde giden kuryelerin sıkıntıları, trafiği atlattıklarında bitmiyor. Hasan Güreler, gittiği işyerlerinde kuryelere karşı takınılan tavırdan bir hayli sıkıntılı. Zincirlikuyu’daki bir iş merkezindeki insanların yüzde altmışı kuryeyle çalışırken kapıya “kurye giremez” yazısının asıldığını söylüyor. “Danışmadan haber gönderiyoruz, belki ulaşmak istediğimiz kişi yerinde yok” diyor “sonra da ‘ben acil göndermiştim’ diyorlar”. Bazı binalarda ise kuryeler arka kapıdan alınıyor. Güreler, “ama ne oluyor, dönüp dolaşıp yine aynı asansöre biniyoruz” diyor.
32 yaşındaki Selçuk Sarı da bir keresinde boş asansöre binmek için 15 dakika beklemek zorunda kalmış, Her kuryenin kışın ıslanacağını ya da kıyafetinin bozulabileceğini unutmamamızı öneriyor. “İnsanlar bizi böyle görünce çekiniyor, onlar çekindikçe biz de kendimizi daha çok çekiyoruz” diyor.
Moto-kuryelik, seksenli yıllarda oluşan işkolu. Son yıllarda motosiklete ilginin artmasıyla birlikte hızla popülerleşti. Ancak kanunen hâlâ meslek sayılmıyor. İstanbullu moto-kuryelerin kurduğu Motosikletli Kuryeler Derneği de hem kanuni açıdan hem de insanların gözünde moto-kuryeliği kabul edilir hale getirmeyi amaçlıyor.
Kuryeler, yaşadıkları tüm sıkıntılara karşın İstanbul’un yükünü taşıyorlar. Birçok ticari firma ve restoran, moto-kuryeler sayesinde evraklarını, siparişlerini doğru adreslere çabuk bir şekilde ulaştırabiliyor. Bu ağır yükü taşımaktan fırsat bulduklarında ise Zincirlikuyu köprüaltında, Maslak’ta, Yenibosna Dış Ticaret Odası’nda ya da Bakırköy’deki eski Ihlas Alışveriş Merkezi’nin yan tarafında onları birarada görebilirsiniz. Toplandıkları zaman tabii ki işi de konuşuyorlar, ama iletişim bununla sınırlı değil. Yaz aylarında kalabalık gruplar halinde geziler yapıyorlar. Yüzlerce motosikletli, iş stresinden uzakta deniz kenarında ya da kırda vakit geçirebiliyor. Bizimle konuşan Orhan Akan, Hasan Güreler, Selçuk Sarı, Tanju Günal, Yıldırım Değirmenci ve Özgür Alıcı’nın uğrak yeri Bahçelievler’deki Yaren Kafe’ydi. Ancak onlar sırf boş zamanlarını birlikte geçirmek için toplanmıyorlar. Aynı zamanda daha yeni sayılabilecek Motosikletli Kuryeler Derneği’ni geliştirmek için ne yapabileceklerini konuşuyorlar. Derneğin genel sekreterliğini yürüten Akan’a göre, böyle bir oluşuma gitmelerinin temel sebebi sendikalaşmak ve haklarını daha rahat arayabilmek:
“Tek yumruk olup sesimizi duyurabilmek istiyoruz. Bir kadın, trafikte yanına motosikletli geldiğinde camını kapatıyor, bize böyle bir bakış var. Bu işi seçkin insanlar yapsın istiyoruz. Okullar kapanınca motosikletini alan trafiğe çıkıyor ve belki okul masraflarını çıkarmak için kuryelik yapıyor. Bu yüzden kurye sayısı yazın birden 10 bine çıkıyor. Yaş sınırı ise on altıya kadar düşüyor... Size gelen kuryede ne gibi özellikler ararsınız? Belki evrağınızı alıp götürmesi yeterli olabilir. Ancak bunu yeterli görmeyen insanlar da var. Zili çalışınızdan, bürosundan ayrılana kadar yaptığınız her hareketi inceliyorlar, çünkü önemli evraklarını emanet ediyorlar, güven veren bir izlenim bırakmanız gerekiyor. Bu yüzden sırf motosikletle ilgili değil, davranışla ilgili eğitim de vermek istiyoruz.”
Selçuk Sarı da kanuni olarak motorlu kuryelerin ve diğer motosiklet sürücülerinin mağduriyetini gidermek istediklerini söylüyor. Moto-kuryeliğin, kanunda bir yeri olmadığını belirtiyor ve herhangi bir resmi işlem için başvuru yaptıklarında büyük sıkıntılar yaşadıklarına dikkat çekiyor. Moto-kuryeler bir iş yerinde çalışmaya başladıklarında sigorta haklarından diğer çalışanlar gibi yararlanabiliyorlar, ama idari kadroda gösterilerek sigorta taslağına kaydediliyorlar. Bu yüzden derneğin ilk amacı, moto-kuryeliğin bir meslek olarak görülmesini sağlamak.
Bu mağduriyet, trafikte yaşanan kazalara da yansıyor. Derneğin Yönetim Kurulu üyelerinden Özgür Alıcı şehirlerarası yollarda motorların azami hız limiti yetmişken kamyonların seksen olmasından şikâyetçi. O da ehliyeti bile olmayan insanların bu işi yapmasından yakınıyor. “Yazın kurye sayısı artınca kazalar da artıyor, bu sefer günde beş defa polis tarafından kontrol ediliyoruz ve zaman kaybediyoruz” diyor. Motosiklet, A sınıfı araç statüsüne yükselirse ve sigorta taslağında moto-kuryeliğin bir yeri olursa bir şeylerin değişebileceğini söylüyor. Ancak işleri tabii ki bununla bitmeyecek. En büyük hedef, bütün moto-kuryeleri tek çatı altında toplamak. Böylece moto-kuryeye ihtiyacı olan bir şirket derneği referans alarak hareket edebilecek. Kötü örneklerin de bu şekilde aralarından ayıklanacağına inanıyorlar. Toplanan bağışlarla, herhangi bir kurye kaza yaptığında kendisine yardımcı olmak da bir diğer amaçları.
Trafikteki ve girdikleri binalardaki insanların tüm önyargılarına karşın moto-kuryeler işlerinden fazlasıyla hoşnutlar. Derneğin Yönetim Kurulu üyelerinden Yıldırım Değirmenci “Kıçınız o koltuğa değdiği zaman iş bitmiştir” diyor. Asıl işi inşaat mühendisliği olmasına karşın “İstanbul’da kal da ne yaparsan yap” diyen eşi sayesinde moto-kuryeliğe başlamış, 12 yıldır da devam ediyor. Moto-kuryelerin hemen hepsi günlük hayatta da motosiklete bağlılar. Yıldırım Değirmenci “Arabaya bindiğimde kendimi hapse atılmış gibi hissediyorum” diyor. Hasan Güreler ise hiçbir işin sevgisiz yapılamayacağını söylüyor ve şöyle devam ediyor, “Sevgisiz başlamış evlilik ve moto-kuryelik birbirine çok benzer. Ya yağmurdan bıkıp ya da sıcaktan bunalıp bırakırsın. Bizse her zaman bu mesleği seviyoruz, çoğu arkadaşımız, kış aylarında daha rahat çalıştığını söyler.”
Tabii biriktirilmiş anılar da var, işin en keyifli anlarının yad edildiği ve moto-kuryelerin gidonlara daha sıkı asılmasını sağlayan… Onlardan birini Yıldırım Değirmenci anlatıyor: “Eski abilerden biri vardı, elinde telsiz bir yandan merkeze adresi soruyor, bir yandan da cebinden şarap içiyor. Sonradan iş olmuyor ve boşuna beklediği anlaşılınca merkeze dönüyor, yolda da ‘beni boşuna gönderdiniz’ diye merkezdekilere çıkışıyor. Merkeze geldiğinde, telsizi masaya atmak için elini cebine atıyor… Çıkan, masanın üzerine düşen şarap şişesi oluyor. Meğer telsizi yolda düşürmüş abi”...
Tanju Günal da bir kuryenin motosikletini nasıl unutabileceğini anlatıyor, “Bir arkadaşımız, üç aylığına başka bir işte çalışmıştı. Tekrar moto-kuryelik yapmaya başladığı ilk günlerde mesai saati bitmek üzereyken, Şişli’ye bir evrak bırakması gerekiyordu” diye anımsıyor “Arkadaşımı, motosikleti parkedip binaya girmiş, evrağı bırakıp dışarı çıktığında ise gördüğü Şirinevler otobüsüne koşarak yetişip eve dönmüş, yolda da kendi kendine ‘Ben ne unuttum acaba’ diye soruyormuş”. Moto-kuryelerin, bunlara benzer birçok anısı var ve bir araya geldiklerinde şikayetlerinden çok daha fazla yer tutuyor.
Bu iş eskiden kazançlıydı...
Moto-kuryelerin toplandığı bir başka yer Zincirlikuyu’daki köprü altı. Teslimatlarını tamamlayan ve yeni iş bekleyen kuryelerin içinde en gençlerinden Ahmet Utku, henüz 20 yaşında. Ehliyet sahibi olur olmaz moto-kuryelik yapmaya başlamış. “Bizim mesaimiz sabah dokuzda başlar, akşam kaçta biter, belli olmaz. Mesaiye kaldığımızda ise ekstra bir ücret almayız” diyor. En çok taksicilerden yakınıyor, “Önümüze kırıyorlar, trafik sıkıştığında aradan geçemeyelim diye kapılarını açıyor, kaza yapmamız için ellerinden geleni yapıyorlar. Tabii biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz”. Paket servisçiler ve kuryeler arasındaki iletişimi soruyoruz, pek hoşgörülü yaklaşmıyor. “Paket servisçilerle başımız belada” diyor “çoğu ehliyetsiz, biz hem motor kullanma hem de İstanbul’u bilme anlamında bir kademe yukarıdayız. Ancak içlerinden biri kaza yaptığında fatura tüm kuryelere çıkıyor”. Oysa paket servisi yapanlar da benzer sorunları yaşıyor. Sezgin Akkaya 24 yaşında, yaklaşık beş yıldır Pizza Bulls’ta paket servisi yapıyor. Akkaya’nın mesaisi sabah 10’da başlıyor, gece yarısına kadar devam ediyor, ama o yine de yakınmıyor. “Motosiklet hem tutkum hem de işim. Zaten işimi severek yapıyorum o yüzden çalışma şartları hiç ağır gelmiyor” diyor. O moto-kuryelerin aksine, yaptıkları işte bir fark görmüyor.
Moto-kuryeler için yapılan en büyük eleştiri, çok hızlı gittikleri. Utku, “Hızlı olmazsak bize kimse ekmek vermez” diyerek yanıtlıyor eleştiriyi. Haksız da sayılmaz. Köprü altında buluştuğu patronu Mehmet Özsöyler artık moto-kuryeliğin eskisi gibi kazançlı bir meslek olmadığını anlatıyor. Eskiden Maslak’tan Karaköy’e bir evrağı yedi liraya taşıyan kuryelerin şimdi aynı işi üç liraya yaptığını, günlük kazancının yarısını çalıştığı şirkete bıraktığını söylüyor. Özsöyler’e göre kazançtaki düşüşün sebebi kurye sayısının artmasıyla kızışan rekabet. Ancak rekabet ne kadar artarsa atsın moto-kuryeler arasanıdaki dayanışma birçok sektörde olmayan cinsten. Ahmet Utku, kaza yapan bir kuryeyi gören diğer meslektaşlarının hemen yardıma koşacağını söylüyor. Bu dayanışmanın filizlendiği yerler de Bahçelievler ve Zincirlikuyu gibi toplanma alanları. Utku, köprü altındaki ortamı “Burada herkes kardeş gibidir, iş çıkana kadar muhabbet ederiz, çayımızı içeriz, iş bitince de yine buraya döneriz” sözleriyle özetliyor.