Onat Kutlar'ı anlattılar

Cumhuriyet gazetesi yazarı, şair, sinema eleştirmeni Onat Kutlar, ölümünün 15. yıldönümünde Aşiyan'daki mezarı başında düzenlenen törenle 'sessizce' anıldı.

cumhuriyet.com.tr

Kutların mezarı başında dün düzenlenen törene ailesi, yakınları ve dostlarının yanı sıra tiyatro sanatçısı Arif Erkin ve gazetemiz yazarı Hüseyin Baş da katıldı. Kutların ailesi adına konuşma yapan Rauf Kutlar, Kutları kör kurşunların aramızdan aldığını belirterek Burada kimse konuşmadan sessizce Kutları anıyoruz. Onu çok özlüyoruz dedi. Kutlar ile arkeolog Yasemin Cebenoyan The Marmara Otelinin girişindeki kafeye terör örgütü üyelerince önceden yerleştirilen bomba ile 30 Aralık 1994te yaralanmış, Cebenoyan olay yerinde ölmüş, Kutlar ise 11 Ocak 1995te yaşamını yitirmişti. Kutlar ve Cebenoyanın, yaşamlarını yitirmelerine neden olan saldırıya ilişkin davaya Yargıtayın bozma kararının ardından devam ediliyor.

30 Aralık 1994 akşamı Taksim’deki The Marmara Oteli’nin kafesinde terörün patlattığı bomba Onat Kutlar ile arkeolog Yasemin Cebenoyan’ın ağır yaralanmasına yol açmış, Cebenoyan olay yerinde yaşamını yitirirken Kutlar da tüm çabalara karşın kurtarılamamış, 11 Ocak 1995 günü yaşama veda etmişti. Ülkemizin sanat ve kültür dünyasına pek çok alanda önemli katkılarda bulunan, öyküleri, şiirleri, denemeleri, sıra dışı senaryolarıyla silinmez izler bırakan Onat Kutlar’ı, onu yakından tanımış, onunla birlikte  çalışmış sanat insanlarının kaleminden anıyoruz. ’50 Kuşağı’ndan yazar dostları Ferit Edgü, Adnan Özyalçıner ve Demir Özlü; sinema dünyasından dostları, onun senaryosundan “Hazal”ı yaratmış olan Ali Özgentürk ve “Hakkâri’de Bir Mevsim”i onun senaryosundan çekmiş olan Erden Kıral; öykücü ve romancı Hulki Aktunç; Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin oluşturulmasında İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nda uzun yıllar onunla birlikte çalışmış olan Hülya Uçansu, Onat Kutlar’ı anlattılar.

 

Hakiki bir entelektüel

 

Demir Özlü

Onat hem hakiki bir insandı, hem de hakiki bir entelektüel. Yaşarken hep beraberdik. Benim on yıl ayrı düşmemde de. Şerri bugünlere de uzanan Sulhi Dönmezerin (çünkü son olarak eski Ceza Yasasının maddeler sıralamasını değiştirerek, onu yeni bir ceza yasası diye yutturmuştur) fakültede protesto edilmesi olaylarının da içindeydi; 28 Nisan 1960ta da beraberdik. Daha 20li yaşlar çevresinde Fransız dilinde yayımlanan Max Stirnerin Unique et sa propriété (Tekil İnsan ve Onun Sahip Oldukları) adlı önemli kitabını, Beyoğlundaki Saray Kitabevi aracılığıyla getirtip okumuştu. 1961de Parise gidişimizde Lorca ile birlikte, ilk aldığı kitabın Laurence Sterneün Tristram Shandysi olduğunu yazmıştım. Parise gitmeden önceki yıllarda birçok yazar içinde en çok Dostoyevski ile Camus üzerinde konuşup tartışırdık. Aşılmaz hikâyeler, çok güzel denemeler, görkemli şiirler yazdı. Türk yazınında bıraktığı iz kalıcıdır. Türk modernizminin ve büyülü gerçekçi yazının kurucularındandır. Bugün ortada dolaşanlara bakıyorum da, kimsenin kendi yüzeyselliği kendisini ilgilendirmiyor. Kendi alanında derinleşme ve hakiki olma (sahihlik) dönemi değil de yaldız dönemidir bu. Montparnasse Sokağında, Cezayir Savaşı sırasında geceleri Sartrela arkadaşlarının da oturduğu Falstaff kulübünde oturup, ilk metro başlayana kadar, kesemizin elverdiğince şarap içerek Bachın müziklerini dinlerdik.

Bir iki gün sonra -ne mutlu ki- Parise uğrayıp Select kahvesinin terasında oturacağım. Orada nostalji, anı, içe-dalım olarak düşünme, vb. sarmalında kültürün ve silinmez olmuş dostluğun derin izleri içinde buruk ama derin bir mutluluk duyacağım. Çünkü o terasta yalnız da otursam, onlar oradalar.

 

‘Ben’ yerine ‘biz’

 

Hülya Uçansu

Yaşamının son 20 yılında yakın çevresini paylaşma onuruna, sevincine ve ayrıcalığına sahip olan dostlarından oldum. Bu süre içindeki tüm ortak çalışmalarımızda ben yerine biz diye düşünmeyi, büyük bir aşkla üretilen her şeyi paylaşmayı öğrendik ondan. Eşsiz bir zekâ, benzerine pek az rastlanılan bir bilgi birikimine sahipti. Bunları yakın çevresiyle paylaşmak, bildiği her şeyi en yalın biçimiyle sevdiklerine aktarmak ve bütün bunları şaşırtıcı bir cömertlik, inanılmaz bir alçakgönüllülük ve derin bir bilgelikle yapmak, belirleyici özelliklerindendi. (11 Ocak 1995) Aradan geçen 15 yıl içinde, gerek dostları gerek ülkemiz için yeri hiçbir zaman doldurulamadı.


 

 

Bir delikanlının ölümü

 

Ferit Edgü

Demek on beş yıl olmuş. Orhan Veliyi, Sait Faiki, Sevgi Soysal ve Tezer Özlüyü düşündüğümde, altmış yaş az bir yaş değil. Ama Onatı düşündüğümde, niçin bilmem, onun ölümü bir delikanlının ölümü gibi geliyor bana. Kimin adına yapıldığını bilmediğimiz terörist bir eylemin sonucunda öldüğü için mi, yoksa imgesi belleğimde o ilk gençlik yıllarından kaldığı için mi, bilmiyorum. Eğer ölümünden on dört yıl sonra yayımladığımız Karameke adlı kitabı saymazsak, yaşamı boyunca tek bir öykü kitabı yayımladı Onat: “İshak. Tüm 50 kuşağının öykücülerinin ilk kitapları gibi, yarım yüzyıl önce. Elli yıl boyunca, bu tek kitap, onun, kuşağının en iyi yazarlarından biri olarak anılmasına yetti.

 

Yalnızca ‘İshak’ değil

Hulki Aktunç

30 Aralık 1994te bir bomba patladı. Otel pastanesinin kapkalın camları paramparça oldu; Onat Kutların gövdesine saplandı. Onat, bir süre sonra öldü. Terörist bir örgüt dediler. Hangisi? Ele geçirildi mi?

Bir fotoğrafa bakıyorum: O otelin Çatısındayız. Haziran 1982. Bir yayın kuruluşunun davetiydi sanırım. Onat, Semra (Aktunç) ve ben. Gülümsemekteyiz. Ellerimizde içkilerimiz. Onat, güzel bir an bakışıyla. Öyle ya, Sinematekten beri doğru dürüst görüşememişiz Soru: O otelin Kanlı Pazar nişancıları kimlerdi?

Onat Kutları önce İshak ile tanıdım tabii. Öykülerim yayımlanıyor artık. İshak, yol göstericilerimden biri... Sinematekte tanıştık. Yazılamamış Bir Günlük ilgisini çekmişti Onat Kutların. Anımsıyorum… “Bizdeki köy, köylü edebiyatı, ideolojik olarak sosyalizmden geride Dil ve biçem olarak da, bana yeni bir şey öğretmiş değil Kişileri genellikle iki boyutlu demiştim. İki yapıt, bendeki yetinmezliği aşmıştıİlki, Göl İnsanlarıİşte, İstanbul-dışı insanlar anlatılıyor Kanlı canlı üç boyutlu kişiler Yazar, bir dil, bir biçem de öneriyorİkincisi, İshak. Gaziantepin sadece Antep, hatta belki biraz da Ayıntap olduğu dönemler Duyumsayan kişiler, şiir ve düşlerin gerçekler ile kavuşup birleştiği yerİshak! Sosyalist bir yazar, slogancı, nutukçu olmayabilir ve olmamalı!Onat, gülümsüyor. Sıradan kavrayışlar, bir sanatçıyı bir yapıtına kilitleyip sözüm ona rahata erer. Onat Kutların şairliği, denemeciliği, eylemciliği? Bütün bunların toplamı, toplamı da değil bileşimiydi o. Kim, kimler irdeleyip inceleyecek? Onat Kutlar, gülümsemekte.

 

Bir delikanlının ölümü

 

Ferit Edgü

Demek on beş yıl olmuş. Orhan Veliyi, Sait Faiki, Sevgi Soysal ve Tezer Özlüyü düşündüğümde, altmış yaş az bir yaş değil. Ama Onatı düşündüğümde, niçin bilmem, onun ölümü bir delikanlının ölümü gibi geliyor bana. Kimin adına yapıldığını bilmediğimiz terörist bir eylemin sonucunda öldüğü için mi, yoksa imgesi belleğimde o ilk gençlik yıllarından kaldığı için mi, bilmiyorum. Eğer ölümünden on dört yıl sonra yayımladığımız Karameke adlı kitabı saymazsak, yaşamı boyunca tek bir öykü kitabı yayımladı Onat: “İshak. Tüm 50 kuşağının öykücülerinin ilk kitapları gibi, yarım yüzyıl önce. Elli yıl boyunca, bu tek kitap, onun, kuşağının en iyi yazarlarından biri olarak anılmasına yetti.

 

Kutlar çok iyi bir sosyalisti...

Ali Özgentürk

Geçen gün Zekinin cenazesinin gecesinde bir rüya gördüm. Ara, Onat, Zeki, Mustafa Göçmen, ben, bir uçaktayız ama uçağın içinde yüzüyoruz, evet evet birbirimize doğru yüzüyoruz. Sonra hatırladım, kitaplarına baktım, Onat yazmıştı bu rüyayı, daha doğrusu görmüştü. 20 yıl önce Cumhuriyetteki yazılarından birinde bu rüyayı anlatmıştı. Onat, Aziz Nesin, Mahmut Tali, Ara Güler, ben, uçağın içinde birbirimize doğru yüzüyormuşuz. Uçak dönüp dolaştıktan sonra bir yere geliyormuş, Aziz Bey soruyormuş: “Nereye geldik? Onat da Oh! Memlekete geldik sonunda diye cevap veriyormuş. Anlayacağınız Onatın gördüğü rüyayı farkına varmadan, 20 yıl sonra ben de görmüşüm. Ne memleket! Onat inançlı, çok iyi bir kültür adamıydı, Feridüddin-i Attardan Sartrea kadar, anladıklarını memlekete anlatırdı. Onat, çok iyi bir sinemacıydı, Parajanovdan Godarda dünya sinemasını memlekete tanıttı. Hepimiz onun Sinematekinden çıktık. Onat çok iyi bir sosyalistti, Aydınlar Dilekçesinden işçi eylemlerine kadar memleket mücadelesinde yer aldı. Onat çok iyi bir aydındı, kendini yakarak yaşayan aydınlar soyundandı. Ölümü de öyle oldu, memleket onu öldürdü. Onat çok iyi bir arkadaştı, diğer çok iyi arkadaşlarım gibi, Atıf Yılmaz, Nail Çakırhan, Zeki Ökten, Ömer Kavur, Üstün Korugan, Gündağ Kayaoğlu gibi o da erken öldü. Derler ki her sevdiğinizin ölümü biraz da sizin ölümünüzdür. Belki doğrudur ama sorarım bir yandan da, öldüler mi gerçekten? Bakın çevrenize görürsünüz, yaşıyorlar işte.


 

Benim kuşağımın ‘istinat duvarı’

Erden Kıral

İyi bir film yapabilmek için iyi bir fikre sahip olmak gerekir. Ben bir filme başlamadan önce onunla konuşurdum. Ayrıca Onatla Hakkâride Bir Mevsim filminde birlikte çalıştık. Filmin senaryosunu yazdı. Gerçekçi bir yapı kurarken romanın fantastik yanını ıskalamadı. Belki de gerçekçilik romanda, filmde gerçekçi olma çabasıdır. Çünkü Kurmaca söz konusu olduğunda gerçeğin gerçek olduğuna hiçbir zaman inanmamak gerekir derdi. Onat Kutlar, benim kuşağımın istinat duvarıydı.

 

Orkestra çalmaya devam ediyor

 

Adnan Özyalçıner

Sevgili Onat, bu yıl İshak elli yaşını doldurdu. Seni İshakla bizden haince uzaklaştırmalarının ardından 15 yıl geçip gitmiş. Erdal Öz, Orhan Duru, Demirtaş Ceyhun da senin yanına geldiler. Ama Doğan Hızlanın dediği gibi biz bir orkestrayız. Bakıyorum da orkestra elli yıldır, her yıl artan gücüyle, senin de eşliğinle çalmaya devam ediyor, edecek de...