Ölümsüz kılınan anlar
25 yıldır dans fotoğrafçılığının içinde olan, “Fındıkkıran”, “Don Kişot” ve “Giselle” gibi birçok temsili fotoğraflayarak sahne sanatlarına dair bir bellek oluşturan Prof. Dr. Osman Ürper ile kitabı “Fotoğraflarla Dans”ı ve dans fotoğrafçılığını konuştuk.
Ayça Han
-Sahne sanatlarına ve özellikle dansa olan ilgi ve merakınız nasıl ortaya çıktı?
Şanslı bir insanım ki genç bir yaşta başladığım fotoğrafın, hayatıma kazandırdığı birçok şeyin arasında biri çok özeldi; dans. Fotoğrafa yeni başladığım dönemde bir politikacının heykele ve sanata ilişkin küçümseyen sözü üzerine dört fotoğrafçı arkadaşımla birlikte sanatın güzelliklerini ve insana kattığı değerleri ele alan bir sergi hazırlamaya karar vermiştik. Sergide tema olarak sahne sanatlarını işlememiz nedeniyle çalışmamıza “Sahnelerimizden” adını verdik. Bu sergi için tüm sahne sanatları alanlarında (tiyatro, opera, bale, dans ve klasik müzik) çalışmamıza rağmen, benim fotoğraflarım sadece dans fotoğraflarından oluştu. Bu çalışmayla birlikte dans ve diğer sahne sanatlarına ilgi duymaya başladım.
-Fotoğrafladığınız ilk temsil hangisiydi, neler kaldı aklınızda o günden?
Sahnelerimizden isimli çalışmanın çekimleri için gittiğimiz Ankara Opera Binasında ilk kez canlı olarak sahnede bale izlemiş oldum. Korsan isimli bale eseri beni o kadar heyecanlandırmıştı ki, kostümlü provasında yaptığımız çekim biter bitmez hemen ilk temsil için bilet aldım. Bu bilet, hayatıma giren yeni bir alanın müjdecisi olmasının yanı sıra, Ankara’nın sıklıkla kullanılan gri renkli tanımlamasının tersine pembe renkli Opera Binasının kapısını sık sık aşındıracağımın bir göstergesiymiş meğer. Sanırım beni en çok etkileyen ve bu alana yönelmemi sağlayan, sahnedeki ışık ve renk ile bütünleşen dansçıların, bedenleriyle ortaya çıkardıkları hareketlerin oluşturduğu pozitif enerjiydi.
-Dans fotoğrafçılığını diğer fotoğrafçılık alanlarından ayıran, avantajlı ve/veya dezavantajlı kılan yönleri var mı?
Sahnelerin büyüleyici, renkli ve ışıltılı dünyası, görsel bir sanatla uğraşan fotoğrafçılar için bulunmaz bir fırsat olarak görülür. Onun için her şey hazırdır, objektifi sahneye yöneltip sadece deklanşöre dokunmak kalmıştır. Genel olarak bu düşünce dans fotoğrafçılığının kolay yapılan bir iş olduğu yanılgısını yaratır. Avantaj gibi görünen bu durum ilk kez çekim yapan biri için dezavantaja dönüşebilir. Sahnede eserin dramatik örgüsüne göre sürekli değişen ışık koşulları ki; hem yapay ışık olması hem de fotoğraf için oldukça zayıf olması pozlamayı zorlaştırır. Bunun yanı sıra hızla akıp giden hareketler ile kalabalık sahneler, kompozisyonda karmaşa yaratacağı gibi, dansçıların hareketlerinin teknik olarak doğru tanınmaması, fotoğrafçının zamanlama duygusunun yeterince gelişmemiş olması, teknik olarak kullanılması imkansız ve fire olarak kabul edilecek fotoğraflar çekilmesine neden olacaktır.Ortalama bir iki saat arasında değişen bir dans eserinden etkileyici bir fotoğraf çıkarabilmek oldukça zordur. Ancak bu saydığımız zorluklar aşılamayacak teknik zorluklar değildir elbette. Biraz ilgi ve çokça pratik yapmayla çok kolay aşılabilir. Ancak bence en önemli dezavantaj özellikle ülkemiz koşullarında çekim pratiği yapabilmenin güçlükleridir. Bu nedenle de çok az sayıda kişi sürekli olarak bu alana ilgi duyup süreklilik içinde çalışma yapabilmektedir.
Dans fotoğrafçılığının avantajlı yönleri ise bana göre; seyir zevki yüksek fotoğraflar çekmenin yanı sıra, fotoğrafçının sahnedeki hıza ayak uydurması gerektiği için zamanlama becerisini geliştirmesidir. Ayrıca fotoğrafçılar için çok önemli bir malzeme olan insan bedenini daha da iyi tanımanızı sağlar. Fotoğrafçıların kişilik özelliklerini ve vizyonunu geliştirmesinin yanı sıra zevkle çalışabilecekleri, yaratıcılığa açık, zengin ve renkli bir dünya sunmasıdır.
- Dansçılar sahnede sürekli hareket halindedir, bu hareketliliği uyumlu bir şekilde yakalamak, doğru ânı çekebilmek için kendinizi nasıl eğittiniz?
Sanırım bir fotoğrafçıya en haz veren şey, doğru anda deklanşöre basarak etkileyici ve beğenilen bir fotoğraf elde etmektir. Durağan bir konudan aynı hazzı almanız her zaman mümkün değildir. Beni de zaten dans fotoğrafçılığına çeken en önemli etken zaten bu hareket olgusuydu. Aslında dans ve fotoğraf gibi çok farklı görünen ve evrensel bir dile sahip iki sanat disiplinin pek çok ortak noktası var. Hareket ve zamanlama bu iki disiplinin birleştiği en önemli kesişim noktalarından biridir.
Dans fotoğrafçılığının fotoğrafın diğer disiplinlerinden farklı olarak biraz daha keskin kuralları ve sınırları var. Belki fotoğrafçı olarak doğru anı yakaladığınızı düşünebilirsiniz ancak dansçının ayağının ya da elinin konumu doğru değilse o fotoğrafı kullanamazsınız. Hareketin dans tekniği açısından da doğru olması gerekir. Fotoğraf açısından doğru ama dans açısından doğru değilse,istemeden de olsa dansçının imajına ya da performansına yönelik olumsuz bir izlenim yaratabilirsiniz. Bu noktada temel dans hareketlerini tanımak ve öğrenmek önemli. İşin bu yönü eğitimle ilgili olabilir. Ancak hareketi doğru anda yakalayabilmek için hem fotoğrafçının hem de dansçının zamanlamasının tam olabilmesi başka faktörlere de bağlıdır. Fotoğrafçının koreografiyi tanıması,önceden bilgi alması çekimlerdebir avantaj sağlar. Bunun yanı sıra dikkat, konsantrasyon ve ritim duygusu da önemli etkenlerdir. Bazen içgüdüler,bazense küçük rastlantılar etken olabilir. Ben hiç ön bilgi almadığım eserlerin çekimlerinde en çok eserin öyküsündeki akışa ve müziğin ritmine göre çekim zamanlamamı, deklanşöre basmaya karar veririm.
- "Su altı çalışması" isimli fotoğraf çalışmanızla dansı sahneden alıp başka bir mekâna taşıyor, dansçı için de kendiniz için de kısmen daha zor bir alanda çalışıyorsunuz. Nasıl ortaya çıktı bu çalışma, diğer çalışmalarınızdan ayrılan yönleri nelerdi?
Dans fotoğrafçılığı denilince doğal olarak ilk olarak sahnede icra edilen eserler akla geliyor. Ancak dans fotoğrafları sadece sahnede çekilir diye bir kural yok. Dansçı arkadaşlarımla zaman içinde geliştirdiğimiz yakın diyaloglar bizleri sahne dışında başka arayışlara da sürükledi. Örneğin benim ikinci kişisel sergim olan Nefis & Nefs isimli çalışma bir grup dansçı arkadaşla gerçekleştirdiğimiz fotoğrafa özel bir stüdyo çalışmasıydı. Bu arayışlar zaman içinde hep devam etti. Su altı çalışmaları da bu arayışın bir parçasıydı elbet. Gerçi aradığımı tam da bulabilmiş değilim. Bu çalışmalarıma küçük tekil deneysel arayışlar gözüyle bakıyorum. Hedefim bu fotoğraflarıbütüncül bir projeye dönüştürmek. Bunu gerçekleştirebilir miyim bilemiyorum şimdilik. Ancak çok zor bir çalışma, özellikle de dansçılar açısından. Çalıştığımız bütün dansçıları da zorlayan ilginç olduğu kadar çok çok keyifli bir deneyim oldu hepimiz için.
- İyi bir sahne fotoğrafçılığı nasıl mümkündür? Sadece fotoğraf çekmeyi biliyor olmak yeterli midir güzel fotoğraflar için?
Fotoğrafı bir uzmanlık alanı olarak kabul edersek aslında farklı bilgi ve deneyim gerektiren sualtı, reklam, basın, portre vb. birçokalt alanları olduğunu söyleyebiliriz. Sahne fotoğrafçılığı ya da dans fotoğrafçılığı da bu uzmanlık alanlarından biri olarak kabul edilebilir. Diğer alanlardan ayrıldığı, kendine özgü bazı kural ve teknik özellikleri var. Bu kuralların bilinip uygulanması, sahne sanatlarına ilişkin ilgi, sabır, deneyim ve yaratıcılık iyi sahne fotoğrafları için gereklidir.
Sahne eserleri çoğunlukla farklı uzmanlık alanları olan kalabalık bir yaratıcı ekip tarafından icra edilir. Sahnedeki dansçıların dışında da bir çok sanatçı ya da teknik personel, uyumlu bir ekip çalışmasıyla sahnedeki performansın en üst düzeyde seyirciye sergilenmesi için efor sarf eder. Fotoğraf her ne kadar bireysel olarak icra edilse de, fotoğrafçının da bu ekibin önemli bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Özellikle dans eserlerininiletişim ve tanıtım çalışmalarının yanı sıra eser ve sanatçıların belgelenmesinde fotoğrafınanahtar bir rolü bulunmaktadır. Bu da sadece fotoğraf çekmekten öte başka beceriler ve ilişkiler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
- Çalışmalarınız böyle bir yayına dönüşmesine nasıl karar verdiniz? Neyi amaçladınız bu belleği oluştururken?
Bellek çok doğru bir tanımlama oldu. Dans fotoğrafı çekmeye başlayalı 25 yıl olmuş. Bu süre içerisinde pek çok eser ya da bireysel projeler çektim. Başladıktan bir süre sonra ODTÜ Çağdaş Dans Festivalinde ilk kez bir seminer ve atölye çalışması yaptım. Sonrasında birçokdans festivalinde bunu tekrar ettik. Değerli dostum Muzaffer Evci'nin editörlüğünü yaptığı Dans Daima isimli bir kitapta Fotoğraflarla Dans isimli bu kitabımın da nüvesini oluşturan geniş kapsamlı bir makale yazdım. Çektiğim dans fotoğraflarından pek çok yerde projeksiyon gösterileri yaptım. Dansa Dair isimli kişisel sergim yine birçok yerde tekrarlandı. Dans fotoğrafçılığına ilgi duyulması ve kendini geliştirmek isteyenler için elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Ancak bütün bu çalışmaların hepsi aslında geldi ve geçti. Ya da o etkinliklere katılma şansı olanlar sadece izleyebildi.Tüm bu faaliyetler doğası gereği kalıcı değildi.
Aslında dans ve fotoğrafın bir başka kesişim noktası da ölümdür. Dans anlık olarak vardır. Sahnede sergilenir ve biter. Fotoğraf ise onu ölümsüz kılar. Muzaffer Evci'nin deyimiyle "Uçucu belleğimize inat, fotoğraflar bize bu hazzı daha sonraki dönemlerde de yaşama şansı tanıyor. Bir dans fotoğrafına tekrar tekrar dönüp, dakikalarca bakabiliriz. Suret, gerçeğin yerini tutamasa da, bize neyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilir. İyi bir dans fotoğrafı o eserden alınan zevkin zihnimizde sürmesini sağlar. Gücünü ve yeteneğini dansla sergileyen insan bedeni, onu seyredenlere haz verir. İnsan, dansçı sayesinde kendi türü ile kıvanç duyar. Dansçının yarattığı enerji ve coşku onu izleyenlere geçer, fotoğraf ise bunu geleceğe taşır." Bu duygu ve düşünceler böyle bir kitabın literatüre kazandırılması gerektiğini bize düşündürdü. Böylece bu kitap da ortaya çıkmış oldu. Fotoğraflarla Dans kitabı dans fotoğrafçılığına ilgi duyanlara yönelik teknik bilgi ve deneyimlerimi paylaşmanın yanında, içerisinde yer alan çok sayıda fotoğraflar ile ülkemizin dans sanatının son yirmi yılından önemli bir kesiti de yansıtmış oluyor.
- Sahne fotoğrafçılığıyla ilgilenenler için de bir nevi kaynak niteliği taşıyor çalışmanız, siz bu kadar şanslı mıydınız? Yeterli kaynak var mıydı bu alanda çalışmaya başladığınızda?
Analog dönemde yetişen bir fotoğrafçı olarak hem şanslı hem şanssız olduğumu söyleyebilirim. Kitap makale vb. yayınlar yoktu tabi ki. Biraz el yordamı, biraz deneme yanılma, biraz da usta çırak ilişkisiyle öğrendik. Ayrıca çektiğimiz filmi bitiremeyip fotoğrafları uzun bir zaman sonra gördüğümüz de oluyordu. Şimdiyse anında görmek ve müdahale etmek kadar daha fazla pratik ve denemeler yaparak öğrenme süreci oldukça kolaylaştı. Ancak avantaj olarak seçici olmayı ve tek bir karede doğru fotoğrafa ulaşma becerisini analog dönemin alışkanlıkları sayesinde kazandığımı düşünüyorum.
- Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmaları (varsa) yeterli buluyor musunuz? Hakkettiği ilgiyi görüyor mu sahne sanatları, yeterli bir arşivimiz var mı bu alanda?
Dans insanlık tarihinin ilk iletişim biçimi ve ilk sanat dalı olarak kabul ediliyor. Ancak günümüz Türkiye'sinde yeterince önemsenmediğini görüyorum. Atatürk Sofya'da askeri ataşe görevindeyken bir opera temsiline davet edilir. Dönüşte yakınındakilere bizim Balkan savaşını neden kaybettiğimizi bu gece daha iyi anladım der. Savaşı kazanmak sadece askerlerle olmuyormuş. Güçlü bir kültürel ve sanatsal altyapının önemini bilerek Cumhuriyetimizin kuruluşu ile birlikte sanata gereken önemi vermiş ve her alanda olduğu gibi güzel sanatlar alanında yapılan öncü çalışmaların da başlatıcısı olmuştur. Bu süreçte kurulan Devlet Konservatuvarı ve sonrasında Devlet Opera ve Balesi de Cumhuriyetimizin köklü sanat kuruluşlarından olmuştur. Bu kurumlarda çok önemli sanatçı kadroları yetişmiştir. Günümüzde dünya çapında dansçılarımız, koreograflarımız bulunmaktadır. Ancak hak ettikleri önemi gördüklerini söyleyemeyiz. Hatta risk altında olduklarını söylemek de mümkün. Bu nedenle bu konuda bir arşiv de yok bildiğim kadarıyla.
Kitap matbaada basılırken, bir matbaa teknisyeni bana "hocam bu kitabı boşuna bastırıyorsun kim alacak ki!" demişti. Haksız da sayılmaz. Ancak biz yine de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirip tarihe kalıcı bir şekilde kaydımızı yapmış olalım.
Çalışmalarınız içinde sizi çok heyecanlandıran, "bu sahneyi fotoğraflamış olmak çok etkileyiciydi" dediğiniz bir gösteri var mı?
Elbette kitapta yer alan tüm fotoğrafların kendi içinde bir öyküsü var. Ancak fotoğraf için en heyecan verici dans hareketi jump (sıçrama) olduğunu düşünüyorum. Bir önceki soruyla da ilişkilendirirsek "La Bayadere" eserinde daha önce hiç izlemeden tek bir kez deklanşöre basarak çektiğim sevgili Cankat Özer'in fotoğrafı beni o kadar heyecanlandırmıştı ki ertesi gün yeniden sadece o sahneyi çekmek için gitmiştim daha iyisini çekebilir miyim diye. Ama sonuç hayal kırıklığı olmuştu. Sahnedeki dansçının performansının önemi yanında fotoğrafçının performansı da önemli tabi ki.