Ölümcül sessizlik

İki eğitimci işlerine geri dönebilmek için Ankara’nın göbeğinde 65 gündür açlık grevinde. İktidar ve yetkililer ise onları görmüyor.

Sinan Tartanoğlu

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında kadrosu Konya Selçuk Üniversitesi’nde bulunan Nuriye Gülmen, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde görevlendirilmişti. Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışan Gülmen, Gezi Parkı eylemlerine katıldığı gerekçesiyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası aldı. Sözleşmesinin yenilenmemesi dolayısıyla açtığı davayı kazanarak, Selçuk Üniversitesi’nde göreve başladı. Göreve başlamasından bir gün sonra, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ilan edilen OHAL kapsamında çıkartılan ve 6 Ocak 2017’de yayımlanan 679 sayılı KHK ile ihraç edildi. Semih Özakça ise Mardin Mazıdağı Cumhuriyet İlkokulu’nda üç yıldır yaptığı sınıf öğretmenliği görevinden 29 Ekim 2016’da yayımlanan 675 sayılı KHK ile ihraç edildi. Gülmen 9 Kasım 2016’dan, Özakça 23 Kasım 2016’dan beri oturma eylemi yapıyor. Eylemlerinin 183. günü oldu. Başkentin göbeğinde İnsan Hakları anıtının önünde 65 gündür de açlık grevindeler.

Olmayan başvuru yolu

Gülmen ve Özakça, OHAL KHK’leri ile kamudan ihraç edilen 100 binden fazla kişi gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve hükümet yetkililerinin “mağdur edebiyatı yapılmasın” açıklamasına karşın haklarını arıyor. Ancak OHAL hukuku, hak aramanın bütün yollarını kapatıyor. Anayasa Mahkemesi on binlerce başvuruyu reddediyor. Gerekçesini, “başvuru yollarının tükenmemesine” dayandırıyor.

Danıştay da reddediyor

Gerekçeli kararlarda hakkını aramak isteyen kamu personeli mağdurlara idare mahkemeleri yolu gösteriliyor. Danıştay, kamu görevinden çıkarılanların başvuruları için bölge idare mahkemelerinin incelemesine karar veriyor. Yani Danıştay, idari bir işlemin olmadığını, kararın yasa gücünde olduğunu belirtiyor. Ancak idare mahkemeleri de “KHK’lerin üzerinde hukuki denetim yapma yetkisi bulunmadığı” gerekçesiyle talepleri reddediyor. Zaten KHK ile ihraçlarda dava açılsa bile yürütmeyi durdurma kararının verilmesi talep edilemiyor.

İç hukuk yollarının tüketilmesine olanak bulunmadığına yönelik Avrupa kurumlarından gelen tepkilerin üzerine hükümet, yine bir KHK ile 23 Ocak’ta Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nu kurdu. Hükümetin amacı kendi iç OHAL iç hukukunu yaratmak, komisyona başvuran bir mağdurun komisyondan bir sonuç alamaması durumunda dava açmasını sağlamaktı. KHK’de komisyonun üyelerinin 1 ay içinde belirlenmesi gerektiği hükme bağlandı. Komisyon üyelerinin belirlenmesi için verilen süre şubat ayında doldu ancak üyeler hâlâ belirlenmedi. Dolayısıyla komisyon da “etkili bir iç hukuk yolu kurulduğu” yönündeki açıklamalara karşın hakkını aramak isteyenler için umut olmadı. Başvurular alınmaya başlansa da daha önce kurulan İl OHAL valiliklerinde bekletiliyor.

Hükümet kendini koruyor

Hakkının ihlal edildiğini düşünen tüm mağdurlar için kurulduğu belirtilen ama bir türlü işlemeye başlamayan OHAL Komisyonu mekanizmasında yine bir KHK ile değişiklik yapıldı. İhraç kararlarına imza atan hükümet, kendi kurduğu OHAL Komisyonu’nun kararlarına karşı açılacak davalardan kendisini muaf tuttu. KHK ile açılacak davalar için, mağdurun en son görev yaptığı kurum veya kuruluşun davalı olarak belirlenmesi gerektiğini düzenledi. Aynı KHK ile bir türlü atanamayan OHAL komisyonu üyelerine de verdikleri kararlarla ilgili yargısal zırh getirildi.

Bir tek ‘sokak’ kaldı

KHK’lerle, ihraç edilenlerin yurtdışına seyahat hakları pasaportlarına konulan tedbir ile engellendi. Zaten başka bir yerde çalışmalarına imkân olmayan Gülmen ve Özakça gibi binlerce kişinin çalışma hakları alındı. Haklarını tek arayabildikleri yer olan “sokak” da, İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile karar veren valiliklerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kısıtlaması ve yasaklaması ile sık sık kapatıldı.