Ölüm kalım savaşının içyüzü

Rotamız Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Slovenya. Bulgaristan’dakilerden kimi otostop çekiyor. Diğerleri çadırda dinleniyor. Annelerin derdi bebeklerini doyurmak. Sırbist an’da manzara içler acısı. Hava sıcak, yol kenarları ailelerle dolu. Açlık ve sefaletle yollarına devam ediyorlar. Sığınmacıların içerisinde IŞİD’den kaçan Iraklılar da var.

Süleyman Tosunoğlu

Türkiye’den Avrupa’ya doğru umuda yolculuk yapan Suriyeli sığınmacılarla beraber yollarda yürüyoruz. Yolumuz uzun. Türkiye’nin Kapıkule sınır kapısından başlayarak Batı Avrupa’ya kadar tam 2 bin 600 kilometre gideceğiz. Rotamızda Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Slovenya var. Daha Kapıkule’ye yaklaşırken jandarma barikatlarının arkasında bekleyen yüzlerce Suriyeli sığınmacıyla karşılaşıyoruz. Umuda yolculuk onlar için başlamadan bitmiş. Sınırı geçip Bulgaristan’da ilerlerken önceki günlerde sınırı bir şekilde geçmiş sığınmacı gruplarıyla karşılaşıyoruz. Yorgun ve bitkinler. Kimileri otostop çekerek yol alıyor. Diğerleri yol kenarına kurdukları derme çatma çadırlarda dinleniyor. Çocuklar aç. Annelerin tek derdi bebeklerini doyurmak: Vücutlarını saklamadan emziriyorlar, tabii hâlâ sütleri varsa...

Yemeğini paylaşıyor

Sırbistan’da manzara daha da içler acısı. Hava oldukça sıcak, ıssız yol kenarları ailelerle dolu. Yanlarındaki yiyecek ve içecekler ise oldukça kısıtlı, bu ülkelerde yardım kuruluşları pek de yeterli olmadığından açlık ve sefalet içerisinde yollarına devam ediyorlar. Türkiye’den çıkmadan önce arabamıza aldığımız ekmek ve su şişelerini ailelere dağıtıyoruz. Terk edilmiş bir benzin istasyonunda köpeklerle oynayan 12 yaşındaki Mehdi’yle tanışıyoruz. Mehdi’nin karnı aç ama elinde tuttuğu ekmek parçasını köpeklerle paylaşıyor.

Iraklılar da var

Konuştuğumuz sığınmacıların içerisinde yalnız Suriyeliler yok, IŞİD’den kaçan Iraklı aileler de var. Suriyeli ailelerden bazıları daha önce Türkiye’deki kamplarda yaşadıkları halde, son zamanlarda artan terör olaylarından ve ekonomik zorluklardan dolayı Avrupa yollarına düştüklerini anlatıyor. Arabayla olmamıza rağmen ne kadar yorgun ve uykusuz olduğumuzu görünce, sığınmacıların halini daha iyi anlıyoruz. Macaristan sınır kapılarını tamamen kapatmış. Perişan halde bir umutla bekleyen sığınmacılara polisler çok sert davranıyor. AB üyesi olmayan Sırbistan’ın geçişlere müsaade eden polisleriyle Macar meslektaşları arasında zaman zaman tartışmalar yaşanıyor. İyi Türkçe bilen bir Sırp polis memuruyla sohbet ediyoruz. Sığınmacılara ellerinden geldiği kadar yardım ettiklerini, Batı Avrupa’nın aşırı milliyetçi ve vahşi tutumundan rahatsız olduklarını anlatıyor.

Fransa çok farklı

Hırvatistan tarafına doğru yönelen mülteci grubun yanına gidiyoruz. Buradaki sınır kapıları da tamamen kapalı. Geceyi Hırvatistan’da geçirdikten sonra sabahın ilk aydınlığıyla birlikte Slovenya’ya ilerliyoruz. Fransa vatandaşı olmamıza rağmen kontrollerin sıkılaştırdığı sınırdan geçmekte biz bile oldukça zorlanıyoruz. İtalya’dan sonra Fransa’ya girdiğimizde kendimizi başka bir dünyada hissediyoruz. Fransa’ya daha önce gelen yaklaşık 120 sığınmacı aile oldukça şanslı, zira burada Türkiye’deki gibi sığınmacı kampları yok. Aileler ya gönüllü Fransızlar tarafından misafir ediliyor, ya da belediyenin HLM denilen apartmanlarına yerleştiriliyor. Çocukları okula yazılıyor, büyükler işe alınıyor. Uzunca bir süre beraber yürüdüğümüz mültecilerin ardından baktığımızda, Batı Avrupa ülkelerine kendini atanların hayatlarını kurtardıklarını görüyoruz.