Olaylar ve İzlenimler...
cumhuriyet.com.trTelevizyon ekranından mehteran bölüğünün geçişi veriliyor. Muhtemelen bir dizi düşüncenin etkisi altında izlenmekteler: Övünç duyarak, geçmişi özlemle anarak, biraz küçümseyip modası geçmiş bir olgu diye niteleyerek ya da öylesine, hiçbir özellik atfetmeden... Peki, izlenen olaya ilişkin bir “asgari müşterek” yan yok mu? Osmanlı’ya özenmenin, bilgi eksikliğini küçümsemeyle örtbas etmenin ya da zorlama bir unutkanlığın gölgesinde bir tarihi olguyu yok saymanın...
Bir siyasetçi genel affa ilişkin beyanda bulunduğunda, onun söylemlerini bozmak için, tek boyutlu bir düşünme ve irdeleme düzleminden çıkma yeterliğinden ve yeteneğinden yoksun, balık hafızalı bir başka siyasetçi nasıl mı davranmaktadır? Eskilerin “siyak-u sibak” dedikleri yöntemle elbette! Rakibinin sözlerinin başını ve sonunu kırpar yok edersin, ortada kalan öksüz ve yetim cümleyi kuşanırsın, sonra vur abalıya! Bu, siyasetin kirlisidir. Hayat boyu takıyyeyi kendisine rehber edinmiş bir kimseden daha fazlasını beklemek de insaf sınırlarını aşar. Gelgelelim, kendisinin geçmişteki “gaf sabıkası” kurcalandığında “el-insaf-ı nısf-üd-din” söylemini de fersah fersah geride bırakan cevherleri fol taşının yanı başında bulmak işten bile değildir. Her fırsatta zeytinyağı gibi üste çıkıp, işine gelmeyince üç maymunları oynamak nereye dek sürer ki?
Kendisine, eşine, yakınına siyasi iktidarca mevki, makam ya da hatırı sayılır bir çıkar sağlanmış nice insan var; utanmazlık sınırını tarumar etmiş, ağzından çıkanı kulağı duymaz; kişiliğini kalemine pranga yapmış, gazete köşelerinde yazmakta ya da dilin kemiğini sökmüş TV ekranlarında boy göstermekte.
Ya, geçmişte solculuğuyla gurur duyanların tam yol tornistan edip din istismarcısı siyasetçilerin safını sıklaştırması? Onlardan “eski solcu, dönek solcu” diye bahsedilmesi pek de doğru bir üslup değil. Solcu olmak bilgi ister, dürüstlük ister, samimiyet ister, inanç ister, direnç ister! Dönek olanın geçmişini iyi araştırmak gerek; bir dönem çıkarlarını solcu olmakta bulmuştur diye düşünebiliriz de,onun, kimliğini gizlemek gibi aşağılık bir görev yüklenmiş olması niçin hiç akla gelmez?
Tüm bunları okuyan, dinleyen, sokaktaki sade vatandaş ne yapabilir ki? Okuma oranı son derece düşük bir ülkede analitik düşünmeden söz etmek bir anlam taşımaz. Okumak yetmez; anlamak, sorgulamak, irdelemek, düşünce üretmek aşamalarından yoksun bir insan ne denli katkıda bulunabilir toplumun gelişmesine?
Temel hedef, geleceğe yönelik karamsar duyguları bir yana itekleyip akla, mantığa, bilime dayanmayan sistematikten üreyen her türlü anlayışı etkisiz kılmaktır. “Bir yengece doğru yürümesini asla öğretemezsiniz” sözü, çarpık anlayışlara karşı cerh edilmesi gereken en önemli engel olacaktır.