‘Öğrendikçe cahilleşiyorum’

Cees Nooteboom, “Poseidon’a Mektuplar” isimli kitabında, geçmişle günümüz arasında güçlü bir bağ kurarak ilerliyor. Satırlarıyla seslendiği Poseidon ise yazarın bu anlatımına eşlik eden tarihi bir figür ve sessiz bir tanık.

Ali Bulunmaz

Cees Nootebbom tam bir gezgin; kitaplarının tümünde, türler arasındaki seyahatleri yanında Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e gitmiş bir isim. Yazar, coğrafi olarak çektiği çizgiyi, geçmişten bugüne ve geleceğe uzanarak zamansal anlamda da pekiştiriyor. Bunun en son ve belki de en belirgin örneği, Poseidon’a Mektuplar adlı deneme kitabı.

KURUCU KAOSUN SULARINDA

Nooteboom’un, yazdığı mektuplarla ilişki kurduğu ve anlattığı dünya, aynı zamanda Poseidon’un bakıp gördüğü; mitolojiyle harmanlanması ve denizle yoğrulmasıyla dikkat çekiyor. Bilindiği gibi bu, yaşamın bütün yönlerini içinde barındıran ve bilgeliğin membaının yer aldığı bir coğrafya. Hal böyle olunca hayatın hemen her ânı ve tarafının gözler önüne serilmesi söz konusu. Nooteboom da zaten buraya el atıp geçmişle bugünü, hatta geleceği Poseidon üzerinden birbirine bağlıyor. Kibirden veya böbürlenmeden uzakta bir bilgelikle örülmüş; bazen deneme bazen şiir, bazen gezi ve roman tadı alınan metinlerden oluşuyor kitap. “Poseidon’un denizi” dediği sulara açılmasının bir nedeni var elbette; hiçbir Tanrı’ya mektup yazmaması. Ama daha da önemlisi, o toprak ve suların ne anlattığını ya da çağrıştırdığını bilip bunları kendince aktarma isteği.

Poseidon, elindeki üç dişli yabayla Nooteboom’u, o da Poseidon’u izliyor. Yazar, Tanrı’yı yarından haberdar ederken Camus’nün, “güneşin felsefesi” dediği Akdenizlilikle Avrupa’nın kuzeyini ve dünyanın geri kalanını birleştiriyor.

Nootebbom’un, mektup yazmak için Poseidon’u seçmesinin nedeni ne? Ölümsüzlük mü? Kendisini onun bir yansıması gibi görmesi mi, yoksa vakti zamanında insan kılığına giren Poseidon’un uçsuz bucaksız denizlere hâkim olması mı? Nooteboom, bu soruların yanıtlarını bize bırakıyor. Fakat Poseidon’un zamanı aşan kimliği en önemli ipucu.

Yazarın, Poseidon’un çok iyi bildiği bir evreni de hiç bilmediği bir dünyayı da anlattığı gayet açık. Yakın tarihten olaylar sıralarken onun, hem yaşadıklarına hem de asla görmediklerine büyük bir saygı duyup ara sıra sorular da soruyor: “İnsanlarla ilgili bir şeyler öğrendin mi? Yoksa faniliğimiz bizi duyulmaz mı yapıyor?”

Günümüzün “düzeninden” baktığında Poseidon’un zamanlarındaki o kurucu kaosu gören Nooteboom, “öğrendikçe cahilleştiğini” ve bunun da benliğinde “muammaya yol açtığını” söylüyor. Aslında bu bile Antik Yunan’ı ne kadar iyi anladığının göstergesi.

Nooteboom’un “Hikâyelerde hayatta kalabiliyor” dediği Poseidon, gücün ve güçsüzlüğün simgesi. Zamanında bir dediğini iki etmeyenlerin daha sonra ondan uzaklaşması, Tanrılığın zahmetli ve zemininin ne kadar kaygan olduğunu da kanıtlıyor.

'ZİHNİMİN İÇİNDE KAYBOLDUM'

Nooteboom, yeniden oluşturulan şehirlerin üstünden uçakla geçerken Yunan mitolojisine giriveriyor. Ardından yakın tarihin kimi önemli olaylarını bu kez romancı kimliğiyle yorumluyor. Ölümsüzlük-ölüm ve sonsuzluk-sınır gibi kavram çiftleri, yazarı zamanlar arasında uzun bir gezintiye çıkarıyor. Bakakaldığı tek bir taş bile onu çeşitli dönemlere götürüyor. Oralarda bazen Poseidon’u bazen de kendi suretini görüyor. “Zihnimin içinde kayboldum” diyen Nooteboom, zamanda ufalanırken Poseidon’a yazdığı mektuplarla kendisini buluyor.

Nooteboom’un yazdıkları, bütün bunların yanında hatırlamaya da göndermede bulunuyor; kitap, belleğin unutkanlığına karşı direnmenin satırlara dökülmüş hali ve bizden çalınanların geri alınmasına yönelik bir savaş. Poseidon’a seslenen yazar, yaslandığı geçmişle bağlantı kurarak kaybedilen ve kenarda köşede saklananları yeniden anımsıyor. Bu da mirasın zenginliğinin tekrar keşfine kapı aralıyor.

İlerleyen satırlarda, Nootebbom’un neden Poseidon’a mektup yazdığına dair bazı veriler mevcut: “Bazen bunun için uzun yaşadığımı düşünüyorum, bazı arkadaşlarımın ölümünü anmak için. Birisi ölümden kaçmak için bu kadar çok seyahat ettiğimi yazmıştı. Demek ki hiç anlamamış. Ölümden kaçılmaz, ne kendimizinkinden ne de arkadaşlarımızınkinden, nerede olursak olalım. Yalnızca Tanrılar ölümsüzdür, her ne kadar bu konuda şüphelerim olsa da. Bunu sana söylemekten nefret ediyorum ama zaten sen de cevap vermiyorsun, en iyi özelliğin bu.”

Nooteboom, hiç konuşmadan bir dolu şey anlatan Poseidon’a yazdığı mektupların yerine ulaştığını düşünüyor. Fakat öbür taraftan, bu sessizlik hayli ürkütücü. Çünkü Poseidon ve öteki Tanrılar, yüzyıllar öncesinden beri yanı başımızda. Nooteboom, kitabıyla asla bitmeyecek bu hikâyenin ayırdında olduğunu gösteriyor. Akdeniz’e can veren efsane ve mitler, tam da bu nedenle hâlâ hayatta. Nooteboom, gezisinden bunu bilerek dönüyor. Belki de oradan hiç ayrılmıyor, bu da ihtimal dâhilinde.

Poseidon’a Mektuplar/ Cees Nooteboom/ Çeviren: Burcu Duman/ Everest Yayınları/ 224 s.

alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr