Ödüllü oyuncu Serdar Orçin Cumhuriyet Pazar'a konuştu: 'Müjdat Hoca kahramanımız'
En son Adana Altın Koza Film Festivalin'de "Ceviz Ağacı" ile En iyi Erkek Oyuncu dalında ödülü paylaşan Serdar Orçin yılın en çok ödül alan isimlerinden. Deneyimli oyuncu ile Ankara'da aldığı En İyi Erkek Oyuncu ("Uzun Zaman Önce") ödülü sonrası bir söyleşi yaptık.
Emrah KolukısaSerdar Orçin 1998 yılında birlikte oynadığımız “Atları da Vururlar” müzikalinden bu yana çok yol kat etti. O sıralar henüz Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitimine devam eden bir öğrenciydi ve muhtelemeln “Atları da Vururlar” onun ilk profesyonel sahne deneyimiydi. Ardından Zeki Demirkubuz ile yollarının kesiştiği bir dönem geldi ve önce “Üçüncü sayfa” ve ardından da ilk başrolünü üstlendiği “Yazgı” ile dikkatleri çekti; oyunculuk kariyeri hızla ivme kazandı. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda ve başka bazı özel tiyatrolarda oynadığı oyunlar; art arda çektiği filmler ve televizyona dizileri derken bir yıl içinde iki önemli ödülü birden kazandığı “Uzun Zaman Önce”… 20 yılı aşkın oyunculuk kariyerinde önemli eşiklerden birinde Serdar Orçin ve bundan sonra neler yapmak istediği, hangi hedefleri önüne koyduğu meselesi yolunu şekillendirecek şüphesiz. 20 küsur yıllık arkadaşım Serdar’la Cumhuriyet Pazar için söyleştim…
Serdar Orçin ile fotoğraf çekimi için Özgürlük Parkı'nda buluştuk.
Ankara’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldığın “Uzun Zaman Önce” ile başlayalım. Film geçen hafta vizyona da girdi. Cihan Sağlam’ın yazıp yönettiği film hangi açıdan çekici geldi sana?
Cihan oyucu kökenli bi yönetmen ve kalemi çok sağlam. Senaryoyu okuduğumda etkilendiğim ilk şey yarattığı atmosferdi. Atmosferi, karekterleri, çatışmayı çok iyi aktaran ve hissettiren bi dili vardı. Bi oyuncu için bunlar bol malzeme veren hayal kurmaya el verişli bi metin haline getiriyordu senaryoyu. Buluştuğumuzda da bir oyuncu heyecanıyla anlatmıştı senaryosunu. Tabii bu da aynı dili konuşabilme açısından birbirimizi anlama açısından işimizi kolaylaştırdı.
"Uzun Zaman Önce"nin (üstte) yönetmenliğini Cihan Sağlam üstlendi.
Ve tabi karakter de cezbetti beni. Birbirinden tamamen farklı iki kardeş oynayacaktık (Onur Dikmen’le) çocuklukta anne-babayla ama özellikle babayla yaşadıkları travmanın ve hala üzerlerinden atamadıkları baskının farklı şekillerde tezahür ettiği iki erkek kardeş. Ve fakat olay örgüsü onları bir sorunla sınadığında sözümona birlikte hareket edip bi suçu örtbas etmeye çalışırlar ama toplumsal baskı ve kadına karşı önyargının atlatılamadığı bir ortamda asla aşamadıkları sorunlarıyla ellerine yüzlerine bulaştırırlar herşeyi. Bir kasabada bizim “erkekliğin” büyük çaresizliğini izleriz bi anlamda. Bunun yanı sıra kurduğu ekip ve oyuncu kadrosu çok sağlamdı. Birlikte çalışmaktan çok keyif aldım. Bir film çekmenin yanı sıra yol arkadaşlığıda kurduk birbirimizle.
Bu arada ilginçtir, bu filmle Adana’da geçen yıl En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü almıştın. Neden böyle bir şey oldu sence, jüriler neden seni farklı ödüllere yakıştırdılar aynı rolle?
Aslında bunu jürilere sorman lazım ;)) Ama ben anladığım kadarını söyleyeyim ; yıllar içerisinde bir çok festivale katıldım kimilerinde de jüri üyeliği yaptım. Her festivalin farklı bi atmosferi olur. Hem seçkiden kaynaklı hem jüriden kaynaklı... Aynı seçki farklı jürülerden farklı sonuçlarla dönebilir. Belki asgari müştereklerde benzer sonuçlar çıkar ama asla kesinlik içermez. Dolayısıyla orada ne oldu burada ne oldu bunu ancak karar veren jüri bilir.
Ankara’da daha önce bir ödül daha almıştın, “Yazgı” (2001) ile Umut Veren Oyuncu seçilmiştin. Yıllar sonra burada bir ödül almak nasıl hissettirdi?
Çok keyifli bi durum. Hem gurur duydum hem çok eğlendim. Çemberi tamamlamak gibi oldu sanki.
Aslında bu yıl Ankara’da iki filmle birden yarışmadaydın. Faysal Soysal’ın yönettiği “Ceviz Ağacı”nda da önemli bir rolün var… Oyuncu olarak nasıl bir duygu yaratıyor bu sende, yani iki filmle birden yarışmak sende bir kırılma yaratıyor mu, “Keşke şu rolümle ödülü alsaydın” diye önceden düşündün mü mesela?
Bu bir kez daha gelmişti başıma. Oynadığım iki film ("Eve Dönüş-Sarkamış 1915" ve "Karnaval") Malatya Film Festivali’nde finale kalmıştı ve aynı şekilde biriyle En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü almıştım. O yıl bir filmde oynamak bile çok önemliyken, oynadığın iki filminde festivallerde seçkiye kalması elbette gurur verici bi olay. Ve çok eğlenceli. İki performansla seyirci karşısına çıkıyorsunuz ve anında tepkileri değerlendirmeleri alıyorsunuz. Biraz klişe olacak ama oynadığınız rollerin hepsi sizin bi parçanız oluyor. O yüzde ayırmak zor oluyor. Ben onların herbirine çalışırken elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Benim için hepsi gerçekten çok kıymetli. Ama birilerinin önüne konduğunda tabii ki bir tanesi öne çıkabilir. Bu gayet normal.
'USTALARA BORÇLUYUZ'
Ödülü alırken hocaların Savaş Dinçel, Müjdat Gezen ve Mustafa Alabora’nın adlarını saydın… Başka kimleri sayarsın üzerinde emeği olan? Ya da şöyle sorayım, oyunculukta ‘ustam’ dediğin isimler kimlerdir? Bunlara sadece izleyerek örnek aldığın, gıptayla baktığın isimleri de ekleyebilirsin.
Teşekkür ederim bunu sorduğun için. Çünkü bu vesileyle adlarını bi kez daha anmak isterim. Başta Müjdat hoca ki; kendisi dünyada eşi benzeri olmayan bir hareket yapıp 4 yıl eğetim veren -parasız- eğitim veren bir okul açmış ve orada öğrencilerin hayallerinde bile birarada göremeyeceği hocaları toplayıp yüzlerce öğrenci yetiştirdi,yetiştirmeye devam ediyor. O her zaman bizim kahramanımız oldu. Olacak.
Ve Savaş Dinçel... Öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum. Ve Mustafa Alabora... Üzerimde ki emeği büyüktür… Bedeli ödenmez şeyler verdiler bizlere. Ödeyebilmemeizin tek şartı işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışmak ve gelecek nesillere aktarma. Tıpkı onların bize yaptığı gibi. Sonsuz şükranlarımı sunuyorum onlara. Üzerimde emeği geçen hocalarımdan, lisede tiyatroya başladığımda hayatıma giren ve sonra bi daha hiç çıkmayan Cüneyt Uzunlar’ı saymadan geçemem. MSMS’den hocam Engin Cezzar ve bilhassa Engin Alkan’ın da oyunculukta yol almamda üzerimdeki emekleri büyüktür. Ve Yücel Erten hoca. Kendisiyle defalarca çalışma fırsatım oldu. O da bana çok şey katmıştır. İzleyerek ilham aldığım aslında çok oyuncu var. Çünkü ben herkesin farklı bir yönüne bir becerisine hemen hayranlık duyabiliyorum. Ama totalde her türlü iyi ilham verici ve yol gösterici bulduğum, öğrencisi oladım belki ama izlemelere doyamadığım Müşfik Kenter’dir. Ve tabii Yıldız Kenter... Ferhan Şensoy da farklılığıyla hep takip ettiğim bir hoca olmuştur. Bülent Emin Yarar, Esra Bezen Bilgin de her izlediğimde bana ilham veren oyuncular olmuştur. Ayrıca benden daha genç oyuncular arasında da izlediğimde inanılmaz yetenekte ve beceride oyuncu arkadaşlar var. Onlardan da çok şey öğreniyorum.
Zeki Demirkubuz deyinde neler geçiyor aklından? Ne ifade ediyor senin için?
“Peripetia” ...;) Emrah sen de çok iyi bilirsin ; tragedyalarda kahramanın bir yolculuğu vardır ve bu yolculuğunda çeşitli evreleri... Bunlardan biri de Peripetia’dır... Türkçesi “baht dönüşümü” olarak çevrilir sıklıkla... Zeki abi bende böyle bir şeye tekabül ediyor diyebilirim. Oyuncu Serdar’ın yönetmen Zeki’yle karşılaşmasıyla baht dönüşümü olur ve olaylar birden farklı bir yönde ilerlemeye başlar... İlginç de bir örtüşmesi var bu söylediğimin “Yazgı” filmi benim yazgımı değiştirdi diyebiliriz...:) Hem kariyerimi hem oyunculuğumu… Ayrıca kişisel ilişkimizin dışında ; çok saygı duyduğum hayran olduğum bir yönetmen. Senaryolarıyla türk sinemasına yeni bir soluk getirmiş bunu dünya ölçeğinde yapıtlara dönüştürmüş bir yönetmen. Ben oyuncu olarak kamera önünde sahici olmanın ne kadar zor ne kadar etkili ve gerekli olduğunu ondan öğrendim. Aksinin kimseyi inandırmayacağını da...
Bir rol önüne geldiğinde hangi kriterlerle yaklaşırsın o role,, kabul etmen için neler önemlidir?
Emrah tabii ki senaryo her şeydir. Gelen senaryo o günün koşollarında heyecan verici mi ya da etkileyici mi ya da dokunaklı mı ya da gerekli mi benim dikkatimi ilgimi çeken bi şey var mı ona bakıyorum. Aynı kriterlerle role de bakıyorum... Ve tabii ki bu işi kimle ve kimlerle yapacağıma bakıyorum. Aslında senaryo okumak da bir iş. Belirli bi mesai ve tecrübe istiyor. Bazen senaryoda yazılanla sizin hayal ettiğiniz aynı şey olmayabiliyor. İki anlamda da söylüyorum bunu. Size iyi gelen bir şey çekilince hiç de öyle olmayabiliyor -size göre- ya da çok sıkıcı bulduğunuz bi senaryo -size göre- çekilince perdede bambaşka olabilir. Dolayısıyla senaryoyla birlikte yönetmenle aynı düşü görüp görmediğime de bakarım. “Düş” ü burada sadece romantik ya da idealize edilmiş bir film için kullanmıyorum. Yani yönetmenin düşü sadece para kazanmakta olabilir. Sonuçta film denen şey yönetmenin rüyasıdır siz bu rüyada var mısınız doğru yerdemisiniz ona bakarsınız. Sonra da işte biraz arzunuz isteğiniz biraz da tecrübenizle karar verirsiniz.
RİCA MİNNETN KURTULMAK...
Oyuncular çoğunlukla TV dizileriyle geçiniyor, tiyatro ya da sinemayı ise kendi mesleki tatminleri için yapmayı tercih ediyor. Bu durum Türkiye’deki sektör için ne söylüyor bize, bir oyuncunun bakış açısından neler diyebilirsin?
Üçünde de çalışmış bir oyuncu olarak her bir sektörün kuralının kaidesinin çalışma koşullarının gelirinin giderinin kabul edilebilir bir seviyede buluşmasını arzu ediyorum aslında. Çünkü ben -ya da herhangi bir oyuncu arkadaşım- bunlardan hangisini yapıyorsam o sırada onunla geçinebilmek ve yine hangisini yapıyorsam mesleki tatminimi de yaşamak istiyorum. Çünkü hangisi olursa olsun aslında ben işimi yapıyor oluyorum. Ancak koşulları birbirinden çok uzakta ne yazık ki. Bir tiyatroyla anlaşan bi oyuncunun televizyondan alınan para kadar olmasa da o sırada hayatını devam ettirebilecek ve hatta kendini geliştirebileceği şeyler yapabileceği kadar para kazanabilmesi lazım aslında... Sinemada da aynı şekilde ; gişe işi olup olmadığına bakılmada oyuncunun harcadığı mesaiye göre kabul edilebilir bir kazancı olması gerekli aslında... Rica minnet ya da “sinema filminde oynuyorsun, bir şey alma” çıkmazından kurtulmamız gerekiyor aslında... Ama ne yazık ki henüz sektör olarak bu seviye de değiliz.
Pandemi süreci özellikle sahne emekçileri için çok zor geçti. Özel tiyatrolar çok zorlandı, zorlanıyorlar hala da… Bu dönemi atlatabilmenin bir yolu var mı, kimin sorumluluk alması gerekir(di)?
Bu dönemi yaralanmadan ya da hasar almadan atlatabilmek imkansızdı tabii ki. Her sektör ve birey kendi payına düşen zararı gördü görmeye devam ediyor. Tabii burada bizim sektörün durumu çok daha derin yaralar aldı. Özellikle tiyatrolar sahne ve performans sanatçıları ve emekçileri. Bu alan için hiçbir şey yapılmadığı gibi bir de üstüne yasaklar getirildiği için hiç bir geliri kalmayan sahne ve performans sanatçıları şu an bitmiş tükenmiş vaziyetteler. Bazı tiyatrolar kapılarına kilit vurdu kapattı iflas ettiler. Çok acıklı bi durum ne yazık ki. Oysa çok ilginç setlere mesela resmi olarak yasak gelmedi bu süreçte. Bir süre durdu setler ama bu resmi bir kararla olmadı. Yapımcılar kendi insiyatifleriyle durdurdu setleri.
Böyle bi zamanda herkesin beklentisi ve tek güvencesi tabii ki devlettir. Ancak bizim mesleğimiz “yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde değil de “yangında ilk vaz geçilecekler” listesinin başında olduğu için bu tip durumlarda ilk vaz geçilen kapatılan genelde bizim meslek grupları oluyor. Oysa bu gruplara devletin daha organize bir şekilde yardım etmesi elini uzatması gerekiyor. Kendi meslek örgütlerimiz ve paydaş kurumlarımız çeşitli yardım kampayaları ve organizasyonlarala yaraları sarmaya çalıştıysa da bu asla yeterli olmadı. Acilen devletin bu meslek gruplarıyla ilgili yardım paketleri ve ileriye dönük planlarını yapması gerekiyor yoksa bir çok meslektaşımız işsiz kalacak bir çok tiyatro da kapanacak ne yazık ki. Çünkü bu asla sürdürülebilir bir durum değil bizim sektör için.
Kısa bir süre önce çok tartışılan bir mevzu vardı; Berlin Film Festivali’nin oyuncu ödüllerinde kadın ve erkek ayrımının kaldırması… Bu konuda senin görüşünü de merak ediyorum.
Jürinin işinin çok zor olacağını düşünüyorum…;)) Bu ; cinsiyet ayırmaksızın sadece bir performans değerlendirmesi olacağının ilanı aslında. İlk duyulduğunda kabul edilmesi zor bir şey gibi tınlasa da, bunun salt bir performans değerlendirmesinden çok toplumlarda ve bireylerde kalıplaşmış, söküp atılması hayli zor bi algının yerinden oynatılmasına yönelik çok güçlü bir hareket olduğunu düşünüyorum. Büyük değişimler sancılı olur sancılı kararlar almak gerekir. Algıda bir değişiklik yaratmadan da gerçek bi dönüşüm yaşamak çok zor. Birilerinin bunu yapması gerekiyordu. Keşke ülke olarak ilk biz yapsaydık bi festivalde. ;)) Yani sonuç olarak ben olumlu buluyorum.
Uzunca bir süredir Şehir Tiyatroları’nda oyunculuk yapıyorsun. Bu süre zarfında bir kaç kez yönetim değişikliği gördü kurum. Bir çok arkadaşınız görevden uzaklaştırıldı, kurumdan ihraç edildi. Ekrem İmamoğlu’nun başkanlığa gelişiyle beraber yeni bir yönetim var şimdi. Şehir Tiyatroları için yeni bir dönem başladı diyebilir miyiz ve senin örneğin ne gibi beklentilerin var kısa vadede?
Çok ilginç gerçekten şimdi sen sorunca düşündüm de 20 sezon da 10 yönetim görmüşüm...;)) Ben şahsen Mehmet Ergen’in bu tiyatronun başına çok yakıştığını düşünüyorum eğer rahat bırakır işini yapmasına fırsat verirlerse hem nitelik ve hem nicelik olarak çok verimli işler yapacağını hem Türk tiyatrosu hem dünya tiyatrosu adına seyirciye güzel işler sunacağını düşünüyorum. Ama gelir gelmez Pandemi başladı ne yazık ki… Umarım sonrası onun için de şehir tiyatrosu için de çok iyi olur…
Ankara’da ödül alırken söylediğin “Oyunculuğun ilk 20 yılı zordur” tespitinden hareketle şunu sormak istiyorum: 20 yılı geride bırakan bir oyuncu olarak bundan sonraki dönemde yapmak istediklerine dair belirli bir hedefin var mı? Örneğin çalışmak istediğin yönetmenler, oynamak istediğin roller gibi…
Evet 20 yıldır kesintisiz olarak tiyatroda sahnedeyim. Bu sürede 20’den fazla sinema filminde ve yüzlerce bölüm dizilerde çalışma şansım oldu. Bu anlamda kendimi şanslı buluyorum ve şükrediyorum...Her meslekte olduğu gibi bizim mesleğimizde tecrübe çok önemli tabii ki... Şimdi bu tecrübemle kendimi iyi hissedeceğim heyecan duyacağım yeni roller oynamak istiyorum Daha önce yapmadığım biçimlerde oyunlar ve filmler yapmak istiyorum. Bu anlamda yeni jenerasyona çok güveniyorum kendimi yenileyebileceğim işlerde olmak istiyorum.
Yeni projelerinden bahsetmek ister misin? Neler var tezgahta şu sıralar?
Şu an tiyatroda -eğer sezonu açabilirsek- eski oyunları oynamayacağız... Pandemi dolayısıyla tüm oyunlar askıya alındı. Tek kişilik, iki üç kişilik, küçük yeni projeler çalışılıyor. Ben de bunlardan birinde rol alacağım... Camus’nün Veba’sını çalışacağız...Sinemadaysa, geçen yaz çektiğimiz “Sen Ben Lenin” filmi var... Ama onun seyirciyle -malum sebepten dolayı- tam olarak ne zaman buluşacağını şu an bilemiyorum… Gerisi hayal... Bakalım... ;))