'Odatv iddianamesi'nde neler var? Sanık avukatları ne diyor?

Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu'nun da aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu toplam 8 sanıklı davanın, İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamesi kabul edildi. İddianamedeki suçlamalar neler? Sanık avukatları suçlamalar için ne diyor? Berza Şimşek'in haberi.

BBC Türkçe
Getty Images
Türkiye Gazeteciler Sendikası 'Odatv iddianamesi' sanıkları için 10 Mart'ta bir basın açıklaması yaptı

Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu'nun da aralarında bulunduğu 6'sı tutuklu toplam 8 sanıklı davanın iddianamesi kabul edildi.

İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede sanıklar, "Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarının ve ailelerinin kimlik, görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgileri yayımlamak, yaymak ve açıklamak" ile suçlanıyorlar.

50 sayfalık iddianamede "ifşanın", "bir plan dahilinde, sistematik ve koordineli biçimde" yapıldığı savunuluyor. Sanık gazeteciler, 19 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya.

İddianamede sanıkların "2937 Sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 27/3. Fıkrası ile Türk Ceza Kanunu'nun 329'uncu maddesinde tanımlanan 'Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama' suçlarını işledikleri anlaşılmıştır" deniyor.

BBC Türkçe'ye konuşan sanık avukatları, tek bir fiil dolayısıyla iki ayrı suçlama yapılmasının "hukukun en temel kaidelerinden birinin ihlâli" olduğunu belirtiyor, bunun amacının "yargılamayı ağır ceza mahkemesinde sürdürmek" olduğunu savunuyor.

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun avukatı Serkan Günel, sanıkların iki ayrı suçtan da ceza almalarının "hukuken mümkün olmadığını" söylüyor:

"Tutuklamalar MİT Kanunu 27'inci maddeden yapıldı. MİT Kanunu'nun 27'inci maddesine göre bu suça veribilecek azami ceza 5 yıl. Aynı suçun özel bir düzenlemesi varken, TCK 329'a gidemezsiniz. 50 sayfanın içerisinde neden TCK 329'dan da suçlama yapıldığının hiçbir açıklaması yok. Bizce tek açıklaması şu, bu davanın yargılaması ağır ceza mahkemesinde yapılabilsin diye."

Tutuklu sanıklar Yeni Yaşam Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve yazı işleri müdürü Aydın Keser'in avukatı Sercan Kormaz da, "Hukukun en temel kaidelerinden biri ihlâl ediliyor. Tek bir fiil dolayısıyla iki ayrı suçlama yapılmak isteniyor. Bunun amacı da soruşturmayı daha ağır cezayı gerektirecek bir suçlamaya yansıtarak, tutukluluk için bir gerekçe oluşturmak ve yargılamanın ağır cezada sürmesini sağlamak" diyor.

MİT Kanunu'nun iddianamede belirtilen kısımları 3 yıldan 9 yıla, TCK'nın belirtilen kısımları ise 5 yıldan 10 yıla kadar ceza öngörüyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu daha önce CNN Türk'e yaptığı açıklamada tutuklamalarla ilgili olarak, "Devlet sırrı denilen bir şey vardır, bir milli güvenlik sırrı denilen bir anlayış vardır. Bu Almanya'da da böyle. Hadi yapsınlar böyle bir haberi Almanya'da" demişti.

Odatv'de yayımlanan, "Sessiz, sedasız ve törensiz defnedilen Libya şehidi MİT mensubunun cenaze görüntülerine Odatv ulaştı" başlıklı haberin ardından Pehlivan, Terkoğlu ve haberde imzası bulunan muhabir Hülya Kılınç tutuklanmıştı.

'BARIŞ TERKOĞLU'NUN HALEN TUTUKLU OLMASI HUKUKLA AÇIKLANAMAZ'

İddianamede Basın Kanunu'nda, "MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerinin medya aracı ile yayımlanması, yayılması veya açıklanması" halinde sorumlu kişilere 3 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası verilmesinin öngörüldüğü kaydediliyor.

Ancak Avukat Günel, Odatv bir haber sitesi olduğu için Basın Kanunu'na değil, internet sitelerini düzenleyen 5651 sayılı Kanun'a tabi olduğunu ve bu nedenle Haber Müdürü Barış Terkoğlu'nun halen tutuklu yargılanmasının da "hukuksuzluk olduğunu" söylüyor.

Günel, "(5651 sayılı Kanun'da) 'içerik sağlayıcı veya erişim sağlayıcının sorumluluğuna gidilir' diyor. Eğer ki MİT suç duyurusunda demişse ki 'Odatv'nin yetkilileri bizim öznemizdir,' Savcılık da o anki bir yanlış anlamayla Barış Terkoğlu'nu gözaltına almış olabilir ama gerçekler ortaya çıktıktan sonra, Hülya Kılınç 'Ben Barış Terkoğlu'nu tanımıyorum' dedikten, Barış Pehlivan 'Hülya Kılınç'la ben görüştüm, haberi ben yayına soktum' dedikten sonra, Barış Terkoğlu'nun halen tutuklu olması, mantıkla ve hukukla açıklanamaz" diyor ve ekliyor:

"Bu davanın bir önceki Odatv davası gibi bir siyasi davaya dönüşmekle karşı karşıya kalmasının en önemli göstergelerinden biri."

İddianamede, Barış Pehlivan'ın ifadesinde, "haberin yayımlanması talimatının kendisi tarafından verildiğini, haber içeriğinde talimatı doğrultusunda düzenlemeler yapıldığını ve bu nedenle de bahsi geçen haber yönünden içerik sağlayıcı konumunda kendisinin olduğunu beyan ettiği" kaydediliyor.

İDDİANAME: CENAZENİN GİZLİCE KAYDA ALINDIĞI ANLAŞILIYOR

İddianamede Odatv haberine atıfla, "MİT mensubunun cenaze törenine ait fotoğraflara bakıldığında, belirli bir mesafeden cenaze töreninin izlenerek gizlice kayda alındığı anlaşılmaktadır" deniyor.

Ayrıca iddianamede, "Söz konusu fotoğraflarda cenazeye katılan diğer MİT mensupları da açıkça deşifre edilmiş, fotoğrafları da yayınlanmak suretiyle MİT'in görev ve faaliyetleri kapsamında devletin gizli kalması gereken bilgileri açıklanmıştır" ifadeleri yer alıyor.

Haberde imzası bulunan muhabir Hülya Kılınç'ın fotoğrafları aldığı kaynağının ifadesinde, görevi gereği orada bulunduğunu ve fotoğraf çektiğini söylediğini hatırlatan Avukat Günel, "Dolayısıyla gizli bir çekim yok" diyor.

"Ailenin ya da cenazeye katılan diğer MİT mensuplarının ifşa olduğu" suçlamasına ilişkin ise, daha fazla fotoğraf gönderilmesine rağmen Barış Pehlivan tarafından uzaktan çekilen fotoğrafların yayımlandığını belirtiyor ve ekliyor:

"Hiçbir şekilde o fotoğrafların ne altında, ne haberin herhangi bir yerinde, 'Fotoğrafta MİT mensupları ya da ailesi vardır' gibi bir ifade yok. İfşa suçu oluşmuyor. Burada sadece vatandaşların, belediye başkanının, kaymakamın, milletvekillerinin katılımıyla bir cenaze töreni düzenlendiğine ilişkin bir açıklama var.

"Aileye ilişkin hiçbir isim yok, hiçbir soyad yok. Şehidimizin bile daha önce ifşa olmuş olmasına rağmen, soyadını gizliyor ve sadece ismine yer veriyor. Dolayısıyla aileye ilişkin bir ifşa söz konusu değil."

'KİMLİĞİN AÇIK EDİLMESİ BİR KERE OLUR'

İddianamede ayrıca, genel yayın yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik'in ve yazı işleri müdürü Aydın Keser'in olduğu Yeni Yaşam Gazetesi'nde, "MİT mensuplarının kimlik bilgilerinin, fotoğraflarının, görev ve konumlarıyla birlikte ilk defa yazılı basında yayınlandığının tespit edildiği" kaydediliyor.

Her iki gazeteci de tutuklu sanıklar arasında.

Çelik ve Keser'in avukatı Sercan Korkmaz, Yeni Yaşam Gazetesi'nden önce MİT görevlilerinin kişisel bilgilerinin başka yerlerde yayımlandığını söylüyor.

Korkmaz, "Bir konunun internette ifşa olması, yazılı basında ifşa olması, sokakta ifşa olması bir ayrım gözetmiyor. Neticede kamuya açıklanmış oluyor. 'Daha önce internetten ifşa oldu ama siz daha sonraki bir tarihte gazetede bu isimleri yayımladınız' diye bir gerekçe sunuluyor. Halbuki ifşa ifşadır. Kimliğin açık edilmesi bir sefer olur" diyor.

Korkmaz, Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanan haberde daha önce yayımlanmış haberlerin kaynak gösterildiğinin de altını çiziyor, "Ortada bir ifşa yok" diyor.

'İFŞANIN İFŞASI' TARTIŞMASI

İddianamede Anayasa Mahkemesi'nin 30 Aralık 2015 tarihli MİT Kanunu'nun iptaline yönelik başvuruya verdiği ret kararına atıfta bulunularak, bu kararda "ifşa edilmiş olsa dahi" MİT'in faaliyetlerine ve bu faaliyetler kapsamında görev alan personellere ilişkin bilgilerin yayımlanması, yayılması veya açıklanmasının "ayrıca bir suç olarak düzenlenmesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verildiği" kaydediliyor.

Avukat Günel ise, bu kararı incelediğini ancak böyle bir ifadeye rastlamadığını söylüyor:

"Anayasa Mahkemesi, 'Bu suçtaki koruma göreve ilişkindir' diyor. Şehit olan MİT görevlisinin, ifşa olmasının herhangi bir suç ihlali olması mümkün değil, çünkü zaten görevi devam etmiyor.

"Bir yorumla 'Görevi devam etmese de ailelerin korunması gerekir' anlayışıyla bakılabilir, orada da diyoruz ki 'İfşa yok' çünkü aileye ilişkin herhangi bir bilgi yer almıyor.

"Dolayısıyla AYM'ye her ne kadar iddianame atıfta bulunmuşsa da, yanlış bulunmuş. Burada 'Biz böyle yorumluyoruz kanunu' denebilir. Herhangi yorum yapılacaksa da bu sanıkların lehine yapılmak zorundadır. Ceza yargılamasının özü budur."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Libya'da birkaç şehit var" açıklamasıyla kamuoyunda bu konuda ilgi uyandığını hatırlatan Günel, "Odatv'de 'Cumhurbaşkanı'nın, Libya'da birkaç şehidimiz var, açıklamasıyla gündeme gelen şehidimizin cenazesi bu şekilde yapıldı' şeklinde yapılmış bir haber bu" diyor.

'DAHA ÖNCE EN AZ 1000 PAYLAŞIM OLDU'

İddianamede Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Libya'da hayatını kaybeden kişilerin MİT mensubu olduklarını "sosyal medyada ifşa eden ilk kişi" olmakla suçlanıyor.

Ayrıca iddianamede, "Söz konusu paylaşımda 'case officer' (ajanları yöneten istihbarat görevlisi) vurgusunun yapılarak, MİT mensuplarının Libya'da yürüttükleri görevlerine ilişkin yabancı istihbarat birimlerince de anlaşılacak şekilde deşifre edildiği" belirtiliyor.

Ağırel'in avukatlarından Celal Ülgen ise, "Dosya içerisine daha önce sunduğumuz dilekçelerde, Murat Ağırel'den önce, en az 1000 paylaşımın olduğunu ve bu paylaşımların aslında olayı yeteri kadar anlattığını, daha önce TBMM'de bir milletvekilinin bunu kürsüde söylediğini" kaydediyor.

"Bütün bunları görmezden gelmişler iddianamede" diyen Ülgen, "Hukuki bir iddianameyle değil, gayriresmi siyasi bir ithamname ile karşı karşıyayız" ifadesini kullanıyor.