O öncelikle Cumhuriyetin valisi
Atatürk’ün “Kurmay Başkanı” Kazım Dirik’in torunu Doğan Dirik, onu bir dededen çok ‘Cumhuriyetin valisi’ olarak gördüğünü söylüyor.
Hakan Dirik / Cumhuriyet1919 Mayıs’ının ilk günleri... Pangaltı’da bir evin telefonu çalıyor. Karşıdaki ses kendini tanıtıyor:
- Ben Mustafa Kemal, sizinle biraz görüşmek istiyorum!
- Hemen geleyim paşa hazretleri.
- Hayır ben geleceğim.
- Gönlümü alırsınız efendim.
Mustafa Kemal Atatürk’ü Pangaltı’ya çeken isim, Kazım Paşa. Kısa süre sonra, Kurtuluş Savaşı’nın temeline ilk harçları koyan Bandırma Vapuru, Samsun’a doğru yola çıkacak. Onu da “mürettabatında” görmek istiyor:
- Ben 3. Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya geçiyorum. Sizi Erkânı Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı) olarak götürmek istiyorum, ne dersiniz?
- Benim için büyük şereftir, emrinizdeyim.
- Hayır, önce düşünün, normal günlerde değiliz. Orda büyük işler yaparak, kolu kanadı kırılmış yurdumuza yeniden can vermek için geçmişimizi ve başımızı vermek gerekebilir.
- Anlıyorum Paşam, sizin en büyük yurt hizmetinize hazırım, canım başım bu toprak içindir.
Kâzım Dirik (en solda)
“Hayatımın en tatlı devri”
Sonradan -benim gibi- Dirik soyadını alan Kazım Paşa, o dönemi “19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan Büyük Kurtarıcı şefin cihan değer kıymetli maiyetinde 9. Ordu Kıtaatı Müfettişlik Erkânı Harbiye Reisi olarak bulunmak, hayatımın en tatlı devridir” diye anlatır. Bergama Vapuru’nun yolcusu olmasının ötesinde Kurtuluş Savaşı’nda özellikle “levazım” anlamında orduya büyük hizmet veren Kazım Dirik, Cumhuriyet yıllarında ise vali olarak yöneticilik özellikleriyle adından söz ettiriyor. Onun hakkında en derli toplu bilgi, torunu Doğan Dirik’in “Bandırma Vapuru’ndan Halkın Kalbine” sunuşuyla hazırladığı “Vali Paşa Kazım Dirik” kitabında yer alıyor. Ancak Doğan Dirik, onu “dedesi” olarak değil, “cumhuriyetin valisi” olarak görüyor. Görüşünün değişmesi, kitabın hazırlık aşamasında olmuş:
“Kitabı yazdım, bitirmek üzereyim. Erzurum’a gidip oradaki çalışma ortamını fotoğraflamak istedim. Kolordu’yu aradım, bir yarbayla görüştüm. Bana yardımcı olacağını söyledi. Oldu da. Ben de kendisine kitabın eskizini gönderdim. Bu kadar derli toplu bilgiyi bir arada görünce bana ‘Bu dedenize karşı değil, Türk milletine karşı ahde vefadır’ dedi. Başta kitabı ‘Dedem Kazım Dirik’ diye yazacaktım, ancak ondan sonra düşüncem değişti. Ben artık onu dedem olarak değil, Cumhuriyet’in valisi olarak görüyorum.”
Atatürk’e suikast
Kazım Dirik’in İzmir Valiliği yılları hizmetle anılıyor. Ama bir de “Atatürk’e suikast” girişimi var. Kente atanalı henüz 2 ay olmuş. Haziran 1926’daki ziyaret öncesinde Giritli Şevki, suikastı Kazım Dirik’e ihbar eder. Ancak Kazım Dirik, harekete geçmek için suikastın planlandığı sabahı bekler ve yeni bir suikast olasılığını ortadan kaldırır. Sonrasında İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği idam kararının uygulandığı geceyi, babası Turan ve amcası Orhan Dirik’ten dinleyen Doğan Dirik, şunları anımsıyor:
“Bir akşam vali konağında yemek yeniyor. Bir ara dedemi dışarı çağırıyorlar. Sonra o da babamı çağırıyor ve ‘Şimdi, bu kadar sene omuz omuza olduğumuz silah arkadaşlarımın idamına gidiyorum. İşte politika böyle bir şey. Sakın ola ki politikiya intisap etme. Amcam, idam gecesi babamın hiç uyumadığını, onu hiç bu kadar üzgün görmediğini anlattı.”
Şimdi o vali konağının hemen bitişiğinde oturuyor Doğan Dirik. Çalışma odasının duvarları, Atatürk ve dedesinin fotoğraflarıyla bezeli. Dedesinin soyadını taşımaktan onur duyduğunu vurguluyor. Hatta, onun babasına verdiği “siyasete girme” öğüdünü o da itinayla tutuyor. Ancak yine de ülkenin son yıllardaki durumuna üzüldüğünü söylemeden edemiyor.