'O gençleri alnından öpüyorum'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Polisin baskısından sonra, o kadar biber gazından sonra. Ertesi gün ellerinden çöp torbaları meydanı temizliyorlar. Bu çocukların alnından öpmez misiniz?" diye konuştu.
cumhuriyet.com.trCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grubu'ndaki konuşmasında, Taksim Gezi Parkı'ndaki olaylara yer verdi. Türkiye'nin farklı bir süreçten geçtiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, inancı, görüşü, kimliği ne olursa olsun, bütün yurttaşların ortak hedefinin huzur ve barış içinde yaşamak olduğunu belirtti. Kılıçdaroğlu, salonda bulunanlardan bu hedefi alkışlamasını istedi.
Sokakta yürüyen sade yurttaşın da ülkeyi yöneten bakanların, başbakanların, valilerin, siyasi partilerin ve cumhurbaşkanının da sorumlulukları bulunduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Sorumluluklarımızı bileceğiz ki bilinçli yurttaş olarak hareket edelim. Bilinçli yurttaş olacağız ki sorumluluklarımızın farkında olalım. Kendimize, ailemize, çocuklarımıza, komşularımıza, ülkemize, kentimize karşı sorumluluklarımız var. Hatta o kadar ki hiç bilmediğimiz, duymadığımız, gezmediğimiz alanlarda oluşan dramları televiyon ekranında izlerken üzülürüz. O üzülme de sorumluluk duygumuzun vicdanımızdaki etkisidir" dedi.
Kılıçdaroğlu, çevre ve doğaya karşı da sorumluluklarının bulunduğunu, çünkü çevre ve doğayı çocuklara bırakacaklarını vurgulayarak, "Onlara nasıl bir Türkiye bırakacağız; baskıcı mı özgürlüğün kol gezdiği bir Türkiye mi? Huzursuzluğun olduğu bir Türkiye mi?" diye sordu.
'Toplumun vicdanı kanıyor ve toplum Taksim'e akıyor'
Gezi Park'ın, Taksim'in göbeğinde, bir avuç içi kadar kalan yeşil bir alan olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, buraya, adı ister Topçu Kışlası, ister AVM, ister kültür merkezi, ne olursa bir yapı inşa edileceğinin söylendiğini belirtti. Kılıçdaroğlu, doğaya karşı sorumlulukları varsa gereğini yerine getirmek zorunda olduklarını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İstanbullu, 'Buradaki ağaçlara, doğaya sahip çıkmak istiyorum' diyor. Hepimizin saygı duyması lazım. 76 yaşında, başı örtülü bir kadın gelmiş eylemcilere destek oluyor. 'Burada gelip oturacağım yer bu ağaçların altı, o da giderse nereye oturacağım' diyor. O da sorumluluk hissediyor. Torunları yaşındaki çocuklara, 'Ağaçlar kesilmesin ancak bunu yapabiliyorum' diye destek veriyor. Yurttaşın sorumluluk duygusu bu kadar gelişmiş. Siz ne yapıyorsunuz? O gençler orada, ellerinde silah, bomba mı var; hayır. Ellerinde kitap var, şarkı, türkü söylüyor, halaylar çekiyorlar, çadır kurmuşlar, 'ağaçları bekleyeceğiz' diyorlar. Güzel, iş makinalarıyla kazı başlayınca itiraz edip, engelliyorlar. 29 Mayıs'ı 30 Mayıs'a bağlayan gece, polislerle baskın düzenleniyor. Siz bir düşman ülkesine mi giriyorsunuz? Gencecik çocuklar, bu ülkenin, bizim çocuklarımız. En haklı eylemlerini yapıyorlar, araç geçmiyor, trafiğe kapatmamışlar. Ağaçların altında çadır kurup, doğayı korumak için nöbet tutuyorlar. Siz sabahın 5'inde yüzlerce polisle baskın düzenliyorsunuz, birber gazları, coplar... Çadırları yıkıyorsunuz. Ertesi gün aynı eylem bir kez daha oluyor. Toplumun vicdanı kanıyor ve toplum Taksim'e akıyor. Neden? Bu toplumun bir vicdanı var, haksızlığa tahammül edemiyor, kendi çocuklarına sahip çıkıyor, bir tek ağaç bile olsa o ağaca sahip çıkmak istiyor. Ağır müdahale olmamalı. Orantısız güç kullanılmıştır, o çocuklar için yapılan doğru birşey değil. Polisle konuşurken bir çocuğun elinde kitap var. Bu çocukların eyleminin size ne zararı olacak?"
'Bu çocukların alnından öpmez misiniz?'
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, demokrasi ile yönetilen bir ülkede, hükümetlere tepki göstermenin son derece doğal olduğunu ifade ederek, bütün yurttaşların, eylem yapanların düşüncelerine katılmasalar bile olağan karşıladığını söyledi. Ortada olağanüstü bir durum olmadığını dile getiren Kılıçdaroğlu, işi olağanüstü noktaya taşıyanın, hükümetin yaptığı uygulamalar olduğunu belirtti.
Kılıçdaroğlu, eylemin, dalga dalga bütün Türkiye'ye yayıldığına işaret ederek, herkesin ders çıkarması gerektiğini vurguladı. Mitinglerini iptal ederek, Taksim'e gittiklerini anımsatan Kılıçdaroğlu, hayatında hiç bir zaman bu kadar genci birarada görmediğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti: "Yüzlerce miting yaptık, ama bu kadar genci hiçbir zaman, hiçbir partinin toplantısında da görmedim. Gençlerin tamamı özgürlük ve demokrasi istiyor. Her partiden, her inançtan, her kimlikten insanlar vardı orada. Bunu da görmemiz lazım. Bu tabloyu siyasetçilerin çok iyi okuması ve dersler çıkarması lazım. Biz de CHP olarak ders çıkarmak, o gençleri anlamak, tepkilerine dikkat etmek, tepkilerini dikkatle dinlemek durumundayız. Onlar yeni bir kuşak. Bizim kuşağımız değil, bizim çocuklarımız, bizim anlamak zorunda olduğumuz çocuklarımız. Evlerinde belki özgürlüğü yeterince yakayamadılar ama meydanlarda özgürce konuştular. Sırtlarında okul çantaları, ellerinde su şişeleri vardı, bunlar yeni kuşak, bu kuşağı Türkiye'nin, siyasetin çok iyi okuması lazım. Onların ayrı beklentileri var. O beklentilere yanıt verecek siyaseti oluşturmamız, bütün Türkiye'de bunu yapmamız gerekiyor. Eğer biz siyaseti sağlıklı okursak, gençleri dinlersek, onların neyi isteyip istemediğini iyi anlarsak, Türkiye'nin geleceğine parlak bir ayna tutmuş oluruz. Hepimizin, CHP'nin, diğer siyasal partilerin de sorumlulukları var. 'Taksim Meydanı'nda CHP'liler toplandı', hayır, 'Eylemleri CHP'liler yaptı', hayır. O, ancak dar kafalı insanların düşündükleri bir olay. Olayları sağlıklı yorumlamayan, kendi suçunu 'acaba ben bir yerlere atabilir miyim' telaşı içinde söylenen sözler. O gençlerin tamamının gözlerinden öpüyorum. O gençlere CHP Grubu'ndan selamlarımı, saygılarımı gönderiyorum. Karıncayı bile incitmek istemiyorlar, doğaya sahip çıkmak istiyorlar. Polisin baskısından sonra, o kadar biber gazından sonra ertesi gün ellerinde çöp torbalarıyla meydanı temizliyorlar. Bu çocukların alnından öpmez misiniz?"
'Demokrasi, karşıt görüşlere saygı duymak demektir'
Kılıçdaroğlu, yeni bir süreçte, herkesin uyması gereken kuralların bulunduğunu ancak başbakanların da uyması gereken kurallar bulunduğunu söyledi. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir ülkenin başbakanının, demokrasinin ne olduğunu çok iyi bilmesi gerektiğini, kafasında demokrasi şekillenmemişse Türkiye'yi felakete sürükleyebileceğini vurguladı.
Kılıçdaroğlu, demokrasinin, karşıt görüşleri dinlemek, bu görüşlere saygı duymak olduğunu belirterek, "Farklı düşünceleri bastırmak değil, onların özgürce düşüncelerini ifade etmelerine ortam hazırlamaktır. Eğer siz demokrasiyi baskı unsuru olarak görüyorsanız, eylemleri sonlandıramazsınız" dedi.
Türkiye'nin önüne yeni bir pencere açıldığını, yeni bir gençlik olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, gençliğin, demokrasi ve özgürlük talep ettiğini söyledi. Kılıçdaroğlu, bu nedenle başbakanların, çok dikkatli olmaları, demokrasiyi içselleştirmeleri, ruhlarının demokratik yapıyı kabul etmesi ve muhalefeti dinlemesi gerektiğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, demokraside sivil toplum örgütlerinin gücünün, her geçen gün arttığını, artmak zorunda olduğunu dile getirerek, "Bunu yaptığımız zaman birinci koşulu gerçekleştirmiş oluyoruz; yani, başbakan bir ülkeyi yönetecekse demokrat olması ve demokrasiyi içselleştirmesi gerekiyor" diye konuştu.
'Akıl ve mantığı öne çıkarmalı'
Kılıçdaroğlu, bir ülkenin başbakanının, ülkeyi duyguları ile değil akıl ve mantıkla yönetmesi gerektiğini vurgulayarak, akıl ve mantığı öteleyip, öfke ve duygunun öne çıkarılması halinde toplumda kutuplaşmalara yol açılacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı: "Bir başbakandan beklediğim, bu toplumun da beklentisidir; aklı ve mantığı öne çıkarmasıdır. Herkes sorumluluğunun bilincinde olduğunu söyledim, başbakan da sorumluluğunun bilincinde olmalı. Anayasa'dan ve yasalardan kaynaklı görevleri var; temel görev toplumun huzurunu sağlamaktır. O sorumluluğu bir tarafa atıp, toplumda kutuplaşmaya yol açarsa başbakan görevini yerine getiremez. Her yurttaşın sorumlulğu var ama başbakanların çok daha fazladır. Dayatmayla ülke yönetilmez, inatla da ülke yönetilmez. Dayatmayı ve inadı öne alırsanız, duygularınızı öne almışsınız demektir. Aklı ve mantığı öne almışsanız önce dinliyor, düşünüyor, danışıyor, ondan sonra karar alıyorsunuz demektir.Onun için başbakanların sorumluluğu sokaktaki, sade yurttaştan çok daha ağırdır. Başbakanların, demokrasiyi ve özgürlüğü savunma görevi de vardır. Demokrasinin önüne çıkan bütün engelleri başbakanlar kaldırmak, özgürlük alanları yaratmak zorundadır. Bana karşı düşünce oluşur kaygısına girmeden, herkesin düşüncesini özgürce dile getirdiği bir Türkiye'yi yaratmak zorundadır. Son olaylar bizi dünyaya rezil etti. Türkiye Cumhuriyeti'ni rezil etmeye, kimin, ne hakkı var. Gençler, demokrasi, özgürlük istiyor. Vereceksiniz efendim; demokrasiyi ve özğürlüğü vereceksiniz. "
'Medya sınıfta kaldı'
Özgürlüğün temel aksının, ana omurgasının adının medya olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, medyanın özgürlüğü yoksa toplumun özgürlüğünün elinden almış olunacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, son olaylarda medyanın sınıfta kaldığını belirterek, vatandaşların olayları ya bir iki televizyon kanalından ya da yurt dışındaki televizyon kanallarından öğrendiğini söyledi.
Bir ülkenin başbakanının, özgürlük alanlarını genişletmek zorunda olduğunu, bunun yolunun da medyadan geçtiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Medyayı kısıtlamışsanız, yayın yapma diye uyarmışsanız, sopayı göstermişseniz, toplum başka yerlerden bilgi alır, toplum kendi medyasını yaratır onun adı da sosyal medyadır. Medyayı eleştirmek ayrı, medya çalışanlarını eleştirmek ayrı. Medya çalışanlarının tamamına saygı duyacağız, düşüncesi ne olursa olsun. Bir medya çalışanın hangi koşullarda görev yaptığını biliyoruz. Kameraman gece uyurken kamerası yatağının başucundadır. Muhabir, her an telefon gelir, olay olur, oraya gider. Onların yazı, kışı, gecesi, gündüzü, yağmuru, sıcağı yok. Nerede haber varsa haberciler oradadır. O nedenle habercilerin tümüne saygı göstermek zorundayız. Televizyon ekranları üç maymunu oynadılar, görmediler, konuşmadılar, duymadılar. Halkın tepkisini aldılar. Bu gayet doğaldır. Tepkiden korkmamak lazım. Tepki kişileri ve kurumları uyarmanın yoludur demokrasilerde. Herkesin aklını başına alması, yeniden düşünmesi lazım. Ülkeye demokrasi ve özgürlüğü getirmek, sadece benim, sizin değil, bu ülkede yaşayan 76 milyon yurttaşın görevidir. Bir ülkenin başbakanı çıkıp, şöyle bir cümle kullanamaz; 'Twitterr diye bir bela var', 'Sosyal medya toplumların belasıdır.' Bir ülkenin başbakanı, demokrasi mücadelesi, özgürlük mücadelesi verdiğini söyleyen biri, böyle bir cümleyi kullanamaz. Hakkı da yetkisi de yoktur. Kısıtlama getiriyorsunuz, olmaz. Özgürlük alanı genişledikçe toplum rahatlar. Toplumun rahatlamasını mı istiyorsunuz; baskı kurarsanız enerjiyi biriktirirsiniz, patlayan enerjinin ne sonuçlar vereceğini kimse düşünemez. Ama özgürlük alanında insanlar enerjiyi rahatlıkla boşaltılarlar. Taksim Meydanı'nda yüzbinler vardı, bir kişinin burnu bile kanamadı. Her grup, inanç, siyasal görüşten insanlar, farklı sloganlar farklıydı. Ama herkes biribine saygılıydı. İşte yeni Türkiye bu. Türkiye'nin istediği bu, demokrasi ve özgürlük istiyor."
'Bir sağduyulu ses daha var'
Başbakanların ayrıştırıcı dil kullanmaması, tüm ülkenin başbakanı olduğunu unutmaması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "şu an bizim evlerinde zorla tutuğumuz yüzde 50 var" ifadesini kullandığını, bunun ayrıştırıcı bir söylem olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, "Bir başbakan, sorumlu, insanını seven bir başbakan, çevresini, doğayı seven, insana saygı duyan bir başbakan toplumu aldığı oy oranı itibariyle bölmez, eleştirmez. AKP'ye oy veren yüzde 49'luk yurttaş bizim yurttaşımız. Biz onları da seviyoruz, onların da bizim başımızın üzerinde yeri var" diye konuştu.
Herkesin siyasi görüşünün farklı olabileceğini ancak bu insanları ayrıştırmak değil, birleştirmek gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: "Ne demek 'yüzde 50'yi zorla evde tutuyoruz'. Yani talimat verilse meydanlara çıkacaklar ve ülke bir savaş alanına dönecek. Yakışır mı bu? Ayrıca başbakanlar toplumu birleştirici ifadeler kullanmak zorundadır. Hiçbir siyasetçi toplumu aşağılayacak, irite edecek laflar kullanamaz. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. Ayyaş, çapulcu, bu lafları kimse kullanamaz. Bu ülkenin her bireyi onurlu bir vatandaştır. Her bireyine saygı göstermek zorundayız. Kimliği ne olursa olsun, eğitim düzeyi, inancı ne olursa olsun bu ülkede yaşıyorsa benim kardeşimdir, benim başımın üzerinde yeri vardır. Ve şu ifade kabul edilebilir bir ifade değildir, bir ülkenin başbakanının ağzından böyle bir cümle çıkamaz; 'hangi ana baba kızının birinin kucağına oturmasını ister'. Eminim, adım gibi eminim, çocuk sahibi olan bütün annelerin saçları diken diken olmuştur. Siz bu ifadeyi nasıl kullanırsınız? Hangi gerekçe ile kullanırsınız? Böyle bir anlayış olabilir mi? Nasıl bir başbakansın? Nasıl bir hınç bu? O nedenle söylüyorum; bir ülkede vatandaşın seçimle görev verdiği başbakanlık koltuğuna oturttuğu birisinin topluma saygı duyması lazım, insana saygı duyması lazım."
Kılıçdaroğlu, geçmişte bir ziyareti sırasında Rize'de kendisine yumurta atıldığını ancak kendisinin bu kişiden şikayetçi olmadığını, bunun yanı sıra telefonla arayarak "demokratik tepkindir, saygı duyuyorum" dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, demokrasinin böyle yüceltileceğini, kinle, inatla demokrasinin bağdaşmayacağını söyledi. Kılıçdaroğlu, "AKP'ye oy veren bütün kadın kardeşlerime sesleniyorum; Sayın Başbakan'ın utanarak, biraz da sıkılarak okuduğum o cümleleri içinize sinmiyorsa sandıkta ders vermek her şeyden önce sizin görevinizdir" dedi.
'Orantısız güç kullanıyorsa polis, gereğini yapacaksınız'
Başbakanların bir diğer görevinin de kamu organlarının yasaların tanımladığı şekilde, sağlıklı çalışmasını sağlamak olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan'ın gençlere orantısız güç kullananlar hakkında soruşturma açması gerektiğini vurguladı. Kamu kurumlarının başındaki kişilerin vatandaşa nazik ve kibar davranmasını, itirazlarına duyarlı olmasını isteyen Kılıçdaroğlu, vatandaşın yaşam biçimine müdahale edilmesinin suç olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, "Orantısız güç kullanıyorsa polis, gereğini yapacaksınız. Polisin görevleri var, orantısız güç kullanmak diye bir görevi yok. Dünya ayağa kalktıysa bunun içindir" şeklinde konuştu.
Polislerin de güç koşullarda çalıştığını, emir aldıkları için böyle davrandıklarını bildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, emirlerin yasalara uygun olması gerektiğini kaydetti. "O polisler de karşılarında biber gazı sıktıkları da bizim çocuklarımız" diyen Kılıçdaroğlu, iktidarın devletle, polisle vatandaşı karşı karşıya getirmesinin çok sakıncalı bir durum olduğuna dikkati çekti.
'Burnunuzda öfke herkese racon kesiyorsunuz'
Kılıçdaroğlu, başbakanların yargı kararlarına ve güçler ayrılığı ilkesine uyması gerektiğine de değinerek, anayasaya göre yargı kararlarını uygulamanın herkesin zorunlu görevi olduğunu vurguladı. Topçu Kışlası'nın yapımına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verildiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın Başbakan'ın kullandığı şu ifadeye bakın; 'Ne yaparsanız yapın, orası için karar verdik, yapacağız'. Şimdi ben merak ediyorum; bunu söyleyen kişi kendisini başbakan olarak mı tanımlıyor, yoksa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak mı tanımlıyor? Kim bu? Bir yere bina yapılacaksa, binanın türüne karar verilecekse İstanbul halkının seçtiği bir belediye başkanı, belediye meclis üyeleri var. Onlar karar verirler. Neden Sayın Başbakan bu kadar can havliyle 'biz buna karar verdik' diyor. Bırakın bunu söyleyecek kişi Sayın Kadir Topbaş'tır. Gayet makul açıklamaları var. 'Halkı anlayamadık veya kendimizi iyi anlatamadık' diyor. Ama siz burnunuzda öfke herkese racon kesiyorsunuz. Bu doğru değil. Çağdaş Türkiye'nin imajını bozuyor."
'Can havliyle birilerini suçlayın, artık bunlar kabak tadı verdi'
Taksim Gezi Parkı'ndaki olayların Türkiye ekonomisinde 3.3 milyar liralık kayba neden olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, böyle bir tabloya izin verdiği için siyasal iktidarın sorumlu olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, "Can havliyle birilerini suçlayın. CHP'yi suçlayın. Artık bunlar kabak tadı verdi" ifadelerini kullandı.
AKP'li belediyenin Taksim'deki bir avuç yeşil alanı imara açtığını, CHP'li Bakırköy belediyesinin ise 100 dönümlük bir alanı, 2 milyar dolarlık ranttan vazgeçerek, botanik bahçesi yaptığını anlatan Kılıçdaroğlu, "Yeşili dolar olarak gören ve tanımlayan bir zihniyetten bu ülkenin kurtulması lazım" dedi.
Halkın yaşam tarzına müdahale edilmesini istemediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Kadın ne kadar doğum yapacak? Doğumu nasıl yapacak? Ne kadar çocuk sahibi olunacak? Arkadaşlar sizin başka işiniz yok mu? Gençler parkta nasıl oturacak? Nasıl oturursa otursun kardeşim. Senin ne derdin var? Niye toplumun yaşam biçimine, yaşam tarzına müdahale ediyorsun? Bu gençler ayakta, hiç kendine sordun mu acaba? Bu gençler farklı gençler. Kendi yaşam tarzlarına müdahale edilmesini istemiyorlar. Sen de ben de hepimiz de o gençlere saygı duymak zorundayız. Onlar bizim geleceğimiz. Gençler geleceğimiz, güvencemiz. Gençlerle onur duymamız gerekiyor. Onları suçlamak, biber gazıyla onları meydanlardan süpürüp atmak hiçbir şey kazandırmaz topluma. Gençleri kucaklamalı, onların taleplerini dinlemeliyiz. Onları yüreklendirmeliyiz. Onlar eylem yapıyorsa emin olun, ülkenin güvencesi için yapıyorlardır" diye konuştu.
'Çubuk kraker mi yedirtmezsin onu?'
Kılıçdaroğlu, başbakanların herşeyi bilmesi gerekmediğini, zaten "ben her şeyi biliyorum" diyen insanın aslında hiçbir şey bilmediğini ifade ederek, şunları kaydetti: "Bilmeye bilirsin ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Başbakan'ın danışmanlarına sesleniyorum; onu uyarma göreviniz var sizin. 'Ben başbakanı yedirtmem' demek basit bir laftır, sıradan bir laftır. Çubuk kraker mi yedirtmezsin sen onu? Yanlış yapabilir bir insan. Hepimiz insanız, hepimizin hataları olabilir. Hataları da anlayışla karşılarız ama hatadan dönme gibi bir erdem, insan içindir. Varsa hata döneceksin. Yeri geldiğinde özür dileyeceksiniz. Halktan özür dilemek erdemdir. Kimden özür diliyorsunuz? İnsanlardan, halktan. O halka gidiyorsunuz, 'bana oy ver' diyorsunuz. O sizi yüceltiyor. Başbakanlık koltuğuna oturtuyor sizi. Ve siz bir hata yaptığınızda dönüp ondan özür dileyeceksiniz. Ona çapulcu deme hakkını hiçkimse size vermez. İç politika ve dış politika at başı gider, ülkenin huzuru izlenen bu iki politikaya bağlıdır. Suriye konusunda defalarca söyledik, Sayın Başbakan yanlış yapıyorsun. 'Vay sen Esat'cısın'. Sayın Başbakan memleketin huzurunu bozuyorsun dedik. 'Vay siz zaten Baas'cısınız. Ne Baas'çıyız, ne Esat'çıyız biz Türkiye'ciyiz arkadaşlar. Türkiye'yi seviyoruz. Türkiye'yi sevmek, kendi insanını sevmek varken niye ben başkalarını seveyim? Bütün insanlığa elbette ki saygı duyarız ama önceliğimiz kendi, ülkem kendi vatanım. CHP olarak hepimize düşen bir görev var. Bu tablodan hepimiz ders çıkarmalıyız ve bu tabloyu hepimiz çok iyi okumalıyız. Ve hepimiz gençleri çok iyi anlamalıyız. Gençler Türkiye'ye ve Türk siyasetine ders verdi."
Başbakan Erdoğan'ın bir konuşmasında "Türkiye parlamenter sistemin tıkır tıkır işlediği bir rejimdir" dediğini de aktaran Kılıçdaroğlu, "Ben merak ediyorum; madem ki parlamenter sistem tıkır tıkır işliyor, bu başkanlık hayali nereden geliyor?" dedi.