'Nükleer kazada balıklar da tehdit altında'

Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam, Japonya'daki Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen kazanın ardından ortaya çıkan yoğun radyoaktif maddelerin yağışlarla Kuzey Pasifik ve Bering denizlerine indiğini bildirerek, bu kirlenmenin bu bölgedeki balıkları da etkileyeceğini ifade etti.

cumhuriyet.com.tr

Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Saydam, Japonya'daki nükleer kazanın ardından herkesin dikkatinden kaçan önemli bir konu olduğunu da bildirdi. Bunun radyoaktif maddenin çok daha yoğun olarak yayıldığı ve yerel yağmurlar ile deniz suyuna da karıştığı bilinen Kuzey Pasifik ve Bering denizindeki muhtemel etkileri olduğunu belirten Saydam, bu denizlerin, balık besin zincirinin en alt basamağı olan deniz yosunlarını çok yoğun olarak bulundurduğunu anlattı.

Prof. Dr. Saydam, şu görüşleri ifade etti: ''Kuzey Pasifik ve Bering Denizindeki deniz yosunu açısından zengin bölgeler, 500 ve 1500 metre yükseklikteki hava akımlarının taşıdıkları yoğun radyoaktif maddenin ilk etkilediği bölgelerdir ve maalesef buralarda yağışla denize de inmiş durumumdadır. Besin zincirinin en alt basamağındaki bir kirlenme ister istemez radyoaktif malzemenin önce deniz yosunlarına ve beslenme zinciri ile daha üst basamaklara ve en sonunda da balığa kadar ve her bir basamakta da maalesef giderek daha da konsantre olacak şekilde birikim göstermesine neden olur. İşte radyoaktif kirlenmenin asıl dikkat edilmesi gereken yönü aslında budur. Balıkçılık sektörü için çok önemli olan bu denizlerdeki herhangi bir kirlenme ister istemez yakın bir gelecekte yasak getirecek bu da bölgedeki insanların balık ihtiyacının giderilmesi için diğer denizler üzerindeki tüketici baskısının artması anlamına gelecektir.''

Japonya üzerinden geçen hava akımlarının yerden 500, 1500, 3000 ve 5000 metre yüksekliklerde yerkürede nasıl dağıldığının çeşitli yöntemlerle hesaplanabildiğini belirtti. Uydu haritalarında da bu hava akımlarının takip ettiği yolların görülebildiğini dile getiren Saydam, asıl önemli olanın 500 ve 1500 metre yükseklilerdeki hava akımları olduğunu ifade etti. Saydam, uydu görüntülerinden 500 ve 1500 metrelerdeki hava akımının nükleer kazanın olduğu bölge üzerinden geçtikten sonraki on günlük sürede Kanada ABD sınırı üzerinde ilerlediğinin, daha sonra Atlantik Okyanusuna çıktığının ve İber yarımadası önlerine kadar geldiğinin görüldüğünü bildirdi.

Daha üst atmosferdeki hava akımlarının ise yerden 5 bin, 7 bin 500 ve 11 bin metre gibi jet akımlarının var olduğu yüksekliklerdeki hava akımlarının ise doğası gereği Türkiye'nin üzerinden de geçerek orta Asya'ya kadar ulaştığı ve neredeyse oradan da kaynak ülke Japonya'ya kadar ulaşabileceğinin görüldüğünü belirten Saydam, ''Ancak bu seviyeler jet uçaklarının uçtukları seviyelerdir ve yer ile etkileşimleri neredeyse yok denecek kadar azdır. Bir başka değişle radyoaktif maddeler geldi mi?, gelmedi mi? tartışması zaten geride kalmış bir konudur'' açıklamasını yaptı.

'Etkiyi hissedilmeyecek kadar azaltıyor'

Hava akımlarının noktasal bir kaynaktan çıkan her türlü malzemeyi çok uzaklara taşıma olanağına sahip olduğunu, ancak bu radyoaktif malzemenin de kaynaktan çıktığı şekilde aynı konsantrasyonda her yere dağılacağı anlamına gelmediğini ifade eden Saydam, şunları kaydetti: ''Taşınım sürecinde meydana gelen seyrelme radyoaktif maddenin etkisini hissedilmeyecek kadar azaltmaktadır. Ancak salınan radyoaktif malzeme olduğu için burada önemli olan konu salınan maddenin ne olduğu, yarılanma ömrü ve etrafa yaydığı radyasyonun cinsi olmaktadır. Bilindiği gibi radyoaktif ışınımlar alfa beta ve gama radyasyonu olarak adlandırılır ve bunlardan en tehlikeli olanı ise gama ışınlarıdır.''