Nüfusun Niteliği Daha da Önemli

cumhuriyet.com.tr

Her şeyden önce, aileler kaç çocuk yapacaklarına kendileri karar verir. Ellerinden geliyorsa, istediklerinden daha fazla çocuk sahibi olmazlar. Bu konuda dışarıdan müdahalenin anlamı olmadığı gibi etkisi de yoktur. Fakir fukara, çoğu zaman bilgisizlik ve imkânsızlık yüzünden zaten bakabileceğinden fazla sayıda çocuk sahibi oluyor. Onlara daha çok çocuk yapın demek, en azından insafsızlık olmaz mı?

Başbakan “kürtaj” ve “sezaryen” konularında ilk çıkışını yaptığı zaman çoğu kimse bunu “gündemi değiştirmek” için yapılmış bir hareket olarak yorumladı. Hatta, kimileri olayın üzerine gitmeyerek Başbakan’ın oyununu bozmanın daha doğru olacağını savundu. Ancak, kısa sürede gerçek niyet ortaya çıkınca kamuoyunda belki de Tayyip Bey’in beklemediği ölçüde büyük tepki oluştu. Bu gerçekten hassas konuda, durup dururken arı kovanına çomak sokmanın iktidar için maliyeti sanıldığından daha yüksek olabilir.

Son günlerde “kürtaj” konusunda çok şey söylendi ve yazıldı. O nedenle burada bazı gerçekleri tekrar ediyor duruma düşmek istemiyorum. Aslında Başbakan uzunca bir süredir “kürtaj” dahil, bireyler ve aileler için çok özel sayılması gereken konulara kafasını takmış gözüküyor. Nüfus konusunda Başbakan’ın söylediklerinin başında “Herkesten üç çocuk istiyorum” söylemi geliyor. Belli ki Tayyip Bey bazı Avrupa ülkelerinde son yıllarda nüfusun azalma eğilimine girmiş olmasından ciddi olarak etkilenmiş. Aynı şeyin Türkiye’nin başına gelmesinden endişe ediyor. Onun için de “hanım kardeşlerini” göreve çağırıyor. Onların çok çocuk yapmalarını istiyor. Belki de kendisinin peşinde koşan ve ona oy veren kitlelerin bu çağırıya cevap vereceğine inanıyor.

Oysa bireylerin ve ailelerin ne kadar çocuğa sahip oldukları, toplumdaki değişimin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Gelir artışı, eğitim düzeyi, sağlık koşullarındaki iyileşme, çocuk yetiştirmenin maliyeti, çocuğun büyüyeceği çevre, kentleşme, kadının işgücüne katılımı, yaşlılıkta güvence gereksinimi gibi faktörler, ailelerde çocuğa olan talebi etkiliyor.

Olaya gerçekçi yaklaşabilmek için bazı verilere göz atmak gerekiyor. Burada anahtar kavram “doğurganlık”, yani bir kadının yaşam boyunca yaptığı canlı doğum sayısı. Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de yakın geçmişte doğurganlıkta önemli sayılabilecek düşüşler oldu. Otuz yıl gibi kısa bir sürede ülkemizde doğurganlık yarıdan daha aza indi. Artık, kadınlarımız ortalama 2.1 canlı doğum yapıyor ki, bu da nüfusun kendini yenileyeceği bir düzeyi ifade ediyor.

Doğurganlıktaki değişmeyi daha iyi yorumlayabilmek için bu ortalamanın gerisine bakmak doğru olur. Bu yapıldığında doğurganlık bakımından kentlerle kırsal yöreler, ülkenin doğusu ile batısı, yüksek ve düşük gelir grupları, değişik eğitim düzeyleri arasında önemli farklılıklar olduğu hemen göze çarpıyor. Fazla rakama boğulmaksızın birkaç örnek vermek gerekirse, Türkiye’de en düşük gelir grubunda doğurganlık 3.39 iken, en yüksek gelir grubunda 1.36. Eğitim düzeyi farklı ailelerde görülen doğurganlık farklılığı da dikkat çekici. Eğitimi olmayan veya düşük düzeyde olan kadınlarda doğurganlık 2.65 iken, lise ve yukarı düzey eğitim görmüş kadınların ortalama 1.53 çocuk doğurduğu görülüyor.

Özetle söylemek gerekirse, önümüzdeki dönemlerde nüfus artışının daha çok Türkiye’nin doğu illerinde ve kırsal yörelerde yaşayan, fazla eğitimi olmayan, nispeten yoksul ailelerde doğacak ve yetişecek çocuklardan oluşacağı gerçeği karşımıza çıkıyor. Gelecek nesilleri yakından ilgilendiren bu gözlem, üzerinde herkesin düşünmesi gereken bir gerçeği yansıtıyor. Kaldı ki, nispeten varlıklı ve eğitilmiş kadınların, özellikle de dışarıda çalışıyorlarsa, çocuklarının kimlerin elinde büyüdüğü de ayrı bir yorumu gerektiriyor.

“Demografi” alanında görülen bu değişimin yalnız ekonomik ve toplumsal değil, aynı zamanda siyasal alanda da sonuçları olacağı açık. Herkesten çok siyasetçilerin olası gelişmeleri anlaması, değerlendirmesi ve ona göre politikalar üretmesi gerekir. Bunu yaparken de ülke nüfusunun niceliği, yani sayısı kadar, hatta ondan da önemli olanın nitelik olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.

Her şeyden önce, aileler kaç çocuk yapacaklarına kendileri karar verir. Ellerinden geliyorsa, istediklerinden daha fazla çocuk sahibi olmazlar. Bu konuda dışarıdan müdahalenin anlamı olmadığı gibi etkisi de yoktur. Fakir fukara, çoğu zaman bilgisizlik ve imkânsızlık yüzünden zaten bakabileceğinden fazla sayıda çocuk sahibi oluyor. Onlara daha çok çocuk yapın demek, en azından insafsızlık olmaz mı?

Öte yandan, eğer varlıklı ve eğitilmiş ailelerin daha çok çocuğu olsun isteniyorsa, politikaların o kesim için çocuk yetiştirmeyi daha az külfetli ve daha çekici hale getirecek şekilde düzenlenmesi zorunluğu var. Her şeyden önce, çocuk sahibi çalışan kadının yaşamını kolaylaştırmak için çaba göstermek gerekmekte.

Kuşkusuz çocuğun yetişeceği çevrenin çekici hale gelmesi için yapılabilecek daha pek çok şey bulunuyor. Ancak, bunları bu yazı kapsamında daha fazla ayrıntıya girerek tartışmak mümkün değil.