Notalardan bildiriyor!

Gazeteci Zeynel Lüle, yıllarca Brüksel’den bildirdi. Otuz yıllık gazetecilik kariyerinden sonra yeniden müzikle buluştu.

Mustafa Kemal Erdemol

Doğrusunu isterseniz, içinde ukde kalmış bir müzik heveslisi olduğunu sanıyordum. Daha önce de bu tutkusundan, hakkında yazılanlardan ötürü haberim vardı ama her ne kadar yarım bırakmışsa da ciddi ciddi müzikoloji eğitimi almış bir meslektaşım olduğunu bilmiyordum. Meğer işin okulunu bile okumuş bir ara.

1980’den 2000’e kadar Strasbourg’da yaşayan, başladığı müzik eğitimini bırakıp sosyal bilimler eğitimi alan, Ankara Siyasal mezunu sıkı bir gazeteci Zeynel Lüle. Türkiye kamuoyu onu, 2000 yılında yerleştiği Belçika’dan yolladığı haberlerin değişmez spotu “Zeynel Lüle Brüksel’den bildiriyor” cümlesiyle tanıyor elbette. 1984’te başlayıp Türkiye’ye döndüğü 2010 yılına kadar başarıyla sürdürdüğü gazeteciliğin yaşattığı onca yoğunluk ona müzik tutkusunu unutturmamış. Şimdilerde YouTube’da klibini yayımladığı şarkısı “Yalnız Şarkı”yı dinlemenizi öneririm.

Genlerde var

Her ne kadar her zaman inanmasam da şu gen işi meselesine, yine de genlerden gelen bir şeyler var demek ki. Lüle’nin anne babası da müzikle uğraşan insanlar. Birbirlerini de Ankara Radyosu’nun korosunda tanımışlar üstelik. Baba, Zeynel Lüle henüz 14 yaşındayken hayata veda edince, anne “kötü yola sapar” korkusuyla çok istediği konservatuvara yollamamış oğlunu. “Ukde”nin bir geçmişi var yani. Uzun sürmüş gazetecilik yıllarından sonra yeniden müzikle, hem de tüm zamanlı uğraşmasının nedeni bu biraz da. Bana göre, bu bir hayli “radikal” geçiş tabii. Kolay da değil, ancak Lüle, amatörlüğün ilerisinde müzik alanında. Çok sayıda bestesi var örneğin, çoğunu da Yavuz Bingöl seslendirmiş. Ben cesur bulurum bu geçişleri. Hayranlık da duyarım elbette. İçindeki tutkuyu öldürmemek az şey mi? O nedenle gazetecilikten müziğe dönüş yapan İsveçli şarkıcı Annika Norlin ile Ruandalı dünyaca ünlü şarkıcı Lion Imanzi de sevdiklerim arasındadır.

Strasbourg bülbülü Bizde de var aslında gazeteci müzisyenler. Öyle ki amatörce olmaktan çıkmış bu tutkuları. Ben arabeskte bir hayli isim yapmış Kadir Kapucu’yu bilirim bir, muhabirlik yapmıştır uzun süre, bir de çok iyi bir ekonomi gazetecisi olan Meriç Köyatası’nı. Köyatası, epeyi önceydi sanırım, “Bu Şarkılar Denizden Çıktı” adlı bir de albüm yaptı. Lüle, müzikten para da kazanmış aslında. Yeni evliyken Paris’te bir barda, ki Catherine Denevue’nin de sık geldiği bir bardır, piyanosuyla müzik yapmış. Brüksel’de Türk düğünlerinde de çalmış bir hayli, “o dönem evlenen neredeyse tüm Türklerin düğününü ben yaptım” diyor şaka yollu. “Şarkı söylemeyi seviyorum” diyen Lüle, sinema haftaları için Strasbourg’a gelen büyük kültür adamımız, büyük kaybımız Onat Kutlar’ın kendisine “Strasbourg Bülbülü” dediğini de belirtiyor. Bu çalışmalarıyla Türk gazetelerinde haber de olmuş.

“Peki, gazetecilik nereden çıktı” diye sordum haliyle. Hürriyet’in Paris temsilcisi Selçuk Perin, gittikçe önemli hale gelmeye başlayan Avrupa Konseyi’nin bulunduğu yer olması açısından Strsbourg’dan haber yapıp yollaması önerisinde bulununca Lüle’ye, öyle başlamış mesleğe. Yolladığı ufak ufak haberlerle de dikkat çekmesi zor olmamış. 1987’de bir Türkiye ziyaretinde Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç’le görüştüğünde, Emeç, piyano çaldığını öğrendiği Lüle’yi gazeteye almış Brüksel muhabiri olarak. “Emeç’in kızı Mehveş Emeç de piyanisttir, sanırım bundan ötürü de bana yakınlık duymuş olabilir” diyor Lüle.

Konser de vereceğim

Mesleğimiz açısından çok iyi olmuş bu tabii. İyi bir “dış haberci”, iyi bir “diplomasi muhabiri” kazanmış olduk böylece. Ama severek yaptığı müziğinden, gazeteciliğin yoğun temposu nedeniyle yavaş yavaş uzaklaşmıştır. Sadece, mesleğin stresinden, haber trafiğinin boğuculuğundan kurtulmak için zaman zaman piyanosunun başına oturduğu olmuştur, hepsi bu. Başarılı geçen gazetecilik kariyerinden sonra hep aklında, kalbinde olan müzikle yatıp kalkmaktadır artık. Müzikle yeniden buluşması eski sevgiliyle buluşmak gibidir. O müzik sevgisini hiç yitirmemiştir ama müzik de onu bırakmış değildir. Sektörün bu işi bilen isimleriyle çalışarak şarkılar seslendirecektir artık. “Yıllarca kalbimde hissettiğim müzik alanında, ardımda bir iz bırakmak istiyorum” diyor Zeynel Lüle. Bırakacağından kuşkum yok, meslekte arkasında bıraktıklarının yanına onları da ekler her ne yapacaksa. Bu tür insanlar, disiplinler arasında radikal geçişler de yapsalar, yeni uğraşılarında başarılı oluyorlar çoğunlukla. Annika Norlin’den, Lion Imanzi’den, Kadir Kapucu’dan, Meriç Köyatası’ndan söz edişim boşuna değil.

Brüksel’de AB koridorlarında haber kovalayan Zeynel Lüle’yi, artık konserden konsere koşuştururken de göreceğiz belki. “Şarkılarım tutulursa, konserler de vereceğim” dediğine göre. Yapsın, konserden konsere koşsun. Aslında bize, “artık geçti” deyip geride bırakmaya razı olduğumuz tutkularımıza yeniden kavuşabilme konusunda nasıl bir örnek olduğunu da bilsin bu arada. Hâlâ öğrenemediğim gitara başlayacaksam ondan aldığım cesarettendir bu, belirteyim. Sesim de iyidir.

Gazetecilik bitmez

Hepsi iyi güzel de, gazetecilik bitti mi peki Zeynel Lüle için? Öyle bir şey duymadım kendisinden ama sanırım bitmedi. Çünkü, damarlardaki o “virüs” kolay çıkacak gibi değildir, meslektaşlar bilir. Yakında “Bir Aşk ve Nefret Hikâyesi” alt başlığını taşıyan “Hani Biz Evlenecektik?” adlı kitabı yayımlanacak. Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri anlattığı bir kitaptır bu. Ekimde okuruna ulaşacak.

“Ne yârdan ne de serden” geçmeyen Lüle’nin kitabını da alacağım, albümlerini de. Hem müziğini hem kitabını aynı anda dinleme/okuma keyfi yaşatacağı için teşekkür ediyorum Zeynel Lüle’ye.

Cumhuriyet Pazar