‘Nilgün’ün çok başka halleri’

Defterler’ kitabında günlükleri yayımlanan Nilgün Marmara’nın daha önce yayımlanmamış şiirleri, okuma notları, dost mektupları da ‘Kağıtlar’ ile okura sunuldu.

Dilek Şen

Şair Nilgün Marmara’nın “Defterler” adıyla ‘eksiksiz’ yayımlanan günlüklerinin ardından Marmara’nın defterlerine eşlik eden kâğıtlar arasından seçilmiş bölümler “Kağıtlar” adı ve Everest Yayınları etiketiyle kitaplaştırıldı. Nilgün Marmara’nın yazdıklarının, tümüyle yayımlanması düşüncesiyle hazırlanan kitapta, “Daktiloya Çekilmiş Şiirler”de yer alan bazı şiirlerin ilk versiyonları, şairin daha evvel hiçbir yerde yayımlanmamış şiirleri, bağımsız dizeleri ve bir iki dost mektubunun eskizi yer alıyor. Ayrıca, Nilgün Marmara’nın, yapılarını incelemek için Türkçeye çevirdiği W.H. Auden, René Char, T.S. Elliot, E.E. Cummings gibi şairlerin çok sayıda şiiri de bulunuyor. 1987 yılında henüz 29 yaşındayken hayatına kendi kararıyla son veren Nilgün Marmara’nın günlükleri geçen ay “Defterler” adıyla basıldı. Defterler’in sonuna da, şairin “Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara” vasiyetinin yer aldığı “intihar mektubu” eklendi. Kitabın önsözünde “Bu kitap aslında hiç yayımlanmamış olmalıydı” diyen Marmara’nın eşi Kağan Önal, bu mektubun, şairin ölümüyle ilgili “bütün yersiz kuşkulara son vermesi umuduyla” yayımlandığını vurguluyor. Önal, ayrıca, Günseli İnal editörlüğünde Telos Yayınevi tarafından yıllar önce basılan “Kırmızı Kahverengi Defter” adlı kitabın, Marmara’nın “eksik” bir portresini çizdiğini belirtiyor. Marmara’ya ait günlüklerin o baskısının şairi “intiharına kadar varolmamış birisi” gibi gösterdiğini savunuyor ve şöyle diyor: “Oysa, benim, ailesinin ve yakın arkadaşlarının tanıdığı Nilgün’ün, defterlerin ilk basımının tamamen dışında bıraktığı çok başka halleri ve özellikleri vardı ve hiç sıradan değillerdi.

‘Bir arkadaşlık efsanesi'

“Eksik portre”yi tamamlamak için ‘yaşayan Nilgün’ü sorduğumuz şair Haydar Ergülen, “arkadaşlık efsanesi” dediği ‘Nilgün’ü şu sözlerle anlattı: “Nilgün, ‘dünyayla yaralı’ bir insandı ama kaç kuşaktır okuyan, yazan, duyan, hisseden, düşünen hemen herkes dünyayla yaralı sayılır bence. Yıllardır Nilgün’e yakıştırılan kimi şeyleri onu tanıyanlardan, arkadaşlarından, ilk kitabı ‘Daktiloya Çekilmiş Şiirler’i Kağan’dan sonra ilk okuyan, bu kitabı ve Metinler’i ilk yayımlayan kişi olarak, dehşetle duyuyorum, okuyorum. Tanımadıkları bir insanın hatırasına hürmetsizlik edenleri okur da yazar da olsalar anlamam ya, onu tanıdıkları halde hürmetsizlik edenleri hiç bağışlayamam. Şakacı, gülen, güldüren, muzip, espriler yapan, ortamı neşelendirmeye çalışan, dostlarını, arkadaşlarını evinde neredeyse günlerce ağırlamaya bayılan, dolu dolu yaşamayı seven biri olarak kaldı aklımda Nilgün. Arkadaşlığa, dostluğa çok kıymet veren bir insan. Ben de Nilgün’ün bir ‘arkadaşlık efsanesi’ olduğunu düşünürüm. Ve onu böyle daha da çok özlerim.”

'O dizeyi yazmadı'

Kağan Önal, “Defterler’in önsözünde bir de düzeltme notu paylaşarak Nilgün Marmara ile özdeşleşmiş “Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” dizesinin aslında şaire ait olmadığını yazıyor. Kitapta, Marmara’nın günlüğünde tırnak içinde kullandığı bu dizenin, Ece Ayhan’ın “çocuk şiirinin bir yetişkinin ulaşamayacağı saflığını” anlatmak için sıkça kullandığı anonim bir örnek olduğu notlanıyor.

Okunacağını düşünmedi

Marmara’nın ‘son kitabı’ olarak nitelenebilecek “Kağıtlar”ın sunuş yazısında da kitabın “hiç yayımlanmamış” olması gerektiğinin altı çiziliyor ve “Okuyucunun, Marmara’nın Defterler’iyle birlikte bu fragmanları da gün gelip başkaları tarafından okunacağını hiç düşünmeden yazdığını unutmayacağını umuyoruz” deniliyor. Yine de Defterler ve Kağıtlar, şimdiye dek anlatılan ve yazılan Nilgün Marmara’nın portresini birçok yönüyle bütünlüyor.

 

Defterler’den:

“Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.”

 Kağıtlar’dan:

“Bir gün, tanrı, canından bir lokma koparıp bana uzattı. Toktum; geri çevirdim. Can tanrının avucunda, onun gözleri benim yüzümde, yalvarmaklı. İsteksizce, ancak, kayra olsun diye cana uzandım. Ağzımın içinde duydum, yutağımda, midemde. Sonra, tanrı, bir telaş içinde ‘şimdi o orada sen de burada duracaksınız çünkü zeki kuşlar uçmazlar’ dedi.