Niccolo Machiavelli'den 'Prens'
“Prens”i, Machiavelli 1513’te, bundan beş yüz yıl kadar önce yazdı, tarihin en büyük iktidar sahiplerinin Napoléon’un, Büyük Frederick’in ve günümüzde bile daha nicelerinin güçlerini korumak için onun fikirlerine başvurduğunu görmek kitabın hâlâ çok dikkatle okunması gerektiğinin başlıca göstergesi olabilir.
Asuman Kafaoğlu Büke“Klasik Köşe” başlığı verdiğimiz bu sütunlarda, her on beş günde bir, dünya klasiklerinden birini tekrar birlikte okumak niyetindeyiz. Klasikleri tekrar tekrar okumak, onlardan hem geçmiş çağların bilgeliğini öğrenmek hem de dünya edebiyatının nasıl şekillendiğini anlamak açısından çok önemlidir. Toplumlar büyük gelişmelerini klasikleri yeniden değerlendirerek sağlamışlardır çünkü bu eserlerde insanın özünü görürüz. Bu her çağda çok önemlidir. Kendi çağının kirlenmiş düşüncelerinden ve estetiğinden arınmanın bir yolu olarak da görebiliriz klasikleri okumayı. Klasik Köşe’mizin ilk eseri olarak Niccolo Machiavelli’nin “Prens”ini (Prens, Çev. Rekin Teksoy, Oğlak Yayınları ve Prens, Çev. Kemal Atakay, Can Yayınları) ki dilimize çok kereler çevrilmiş ve geniş okur kitlesine seslendiği için seçtik.
Niccolo Machiavelli (1469-1527), siyasetçiler ve din adamları arasında rüşvet, şantaj, şiddet ve her türlü onursuz davranışın hâkim olduğu bir çağda yaşadı. İtalya işgal altındaydı; sık sık iç ve dış güçler el değiştiriyordu. Bir dönem iktidar sahibi olanlar, bir sonraki dönemde hainlikle suçlanarak idam ediliyordu. Machiavelli hayatı boyunca çarpık işleyen siyasetin içindeydi, bu yüzden dünya görüşü ve siyasi düşünceleri, teoriden çok pratiğe dayanır. 1503’te yazdığı “Chiana Vadisi’nin ayaklanan uyruğuyla başa çıkmanın yolu” başlıklı eserinde “Dünya her zaman hep aynı ihtiraslara sahip insanlarla dolu” diyordu.
Machiavelli’yi etkileyen siyasetçiler, Papa Alexander, oğlu Cesare Borgia ve XII. Louis oldu. Borgia kurnaz ve sahtekar bir siyasetçi olarak bilinirdi. Kimse tarafından sevilmediği halde kurnazlığı sayesinde güç ve iktidar sahibi olmayı bilmişti.
İNSAN DOĞASI
Machiavelli’yi anlamadan önce belki bir konuyu iyi anlamak gerekir. Muhafazakâr dünya görüşü ile hümanist bir açıdan dünyaya bakmak, sadece siyasi bir farklılık değildir, bu iki farklı dünya görüşü arasında çok temel bir insanın özüne dayalı, ontolojik olabilecek bir ayrım vardır. Muhafazakâr dünya görüşünün temelinde insanın doğasının kötü olduğu savunulur. İnsan kendi halinde bırakıldığında başıboş kalır, üzerinde din ve sosyal baskı olmaksızın kaldığında kötülüğün emrine girer. Oysa hümanist inanca göre insanın doğası iyidir, onu kötü yapan şey baskılardır. Bu temel ayrımı anladıktan sonra Machiavelli ve daha nice muhafazakâr duruşun temeli kendiliğinden ortaya çıkar.
Muhafazakâr siyasetçi insanın doğası gereği kötülüğe yatkın olduğunu düşündüğü için onu baskı altında tutmayı ister. Hümanist ise özgür bıraktığında bireylerin doğal olarak iyiye yönelebileceğini, iyi bir eğitimle doğruları, güzellikleri, iyilikleri seçmeyi öğreneceğini düşünür. Her iki görüşün güçlü argümanları olduğunu kabul etmek gerekir ama asıl sorunun insan doğası üzerine olduğunu anladığımızda, siyasi tartışma da daha sağlam bir noktadan ilerler.
Machiavelli, “Prens”te tarihî örnekler ve kendi gözlemleri sonuncunda argümanlar yaratır. Vardığı sonuçlar öznel ve değişkendir ama bir o kadar da inandırıcıdır. “Prens”in devrim niteliğindeki özelliği, politika ile ahlakı ayırmasında yatar. Antik Yunan’da, özellikle Platon gibi klasik siyasi kuramcılarda her zaman üstün bir ahlak beklentisi vardır, oysa Machiavelli bunun tam tersini yapar, siyasi eylemlerin iktidarın pratik yanına devreder. Bu konuda ilk söylenecek şey, ikiyüzlü olmadığıdır. Çoğu iktidar ahlaklı bir görünüş altında zaten bu siyasi oyunlara başvurur, Machiavelli bunlara açıklık getiren bir düşünürdür.
Daha önce çok sayıda düşünür ideal devlet üzerine yazdı ama Machiavelli’nin devleti, yönetimi hiçbir şekilde ideal değildir. Kitap zaten o dönemin güçlü siyasetçilerinden birine ithaf edilmiştir. Machiavelli sözlerinin dönem siyasetçileri tarafından ciddiye alınmasını ister. Siyasi lider için bir elkitabı olmasını amaçlar.
Machiavelli ayrıca özgür iradeyi savunur. Çağının yazarları büyük felaketler karşısında dine ya da antik dönem düşünürlerine sığınırlar, Machiavelli insanın aklı ile kendini koruma gücüne inanır. Kaderci değil, kendi hayatını kuran ve seçimlerini yapan insan üzerinden düşünür. Bence bugün onun düşüncelerini en değerli kılan şeylerden biri, gelişmemiş, özgürlüğünü tatmamış halk ile bunun değerini bilen halk arasında ayırım yapmasıdır.
“İnsanlar hakkında genel olarak şu söylenebilir: Nankör, gelgeç gönüllü, sahtekâr ve hilebaz olurlar, tehlikeden kaçar, kar peşinde koşarlar…” (XVII: 2). İnsanın özü kötülüğe yatkın olduğu için yönetici de her zaman doğal olarak kendini düşünmeli ve buna göre davranmalıdır. Machiavelli’nin bu konudaki düşünceleri, aslında her insanın kendi menfaatini ön planda düşünmesi gibi basit bir temele dayanır fakat buradan konuyu geliştirdiğinde insanı önemsemeyen, küçük gören bir noktaya getirir. “İnsanların gönlünü hoş tutmalı ya da onlar yok etmelidir çünkü insanlar uğradıkları küçük zararların öcünü alırlar ama büyük zararların öcünü almazlar” (III: 5).
Bugünün okurunu yer yer çileden çıkaracak önerileri en çok insanın doğasıyla ilgili olarak yaptığı önermelerde görülebilir. Prense önerdiği şeylerin başında iktidarda kalabilmek için sevilmemesi gerektiğini savunmasıdır; ona göre korkulmak, sevilmekten daha önemlidir. Bir yönetici nefreti sadece kötülük yaparak değil, iyi niyetten de kaynaklanarak elde eder, yani iyilik yaptığında prens savunmasız kalır, oysa korkulmak savunmanın bir parçasıdır. Ayrıca kendinden nefret edenler her zaman olacaktır, prensin görevi bunları güçsüz durumda tutmaktır.
NEDEN BAŞYAPIT?
İyi bir yönetici nasıl olmalıdır sorusuna yanıt arayan bir eserin nasıl olur da edebiyat tarihinin başyapıtları arasında olur sorusu elbette akla gelir. Kuru sayılacak bir konuyu ele alan didaktik bir düzyazı, kendi çağında yazılmış onlarca şiir, tiyatro ve düzyazıyı nasıl olur da geride bırakır? Burada Machiavelli’nin kendine has incelikli akıl yürütmesinin önemini vurgulamak gerekir. Bugün okuyan bizler için belki de bu kitabı önemli kılan şeylerin başında bugün hâlâ dünyayı yönetenleri anlamamızı sağlamasından kaynaklanır. Böylesine açık sözlülükle iktidarın içyüzünü tanıtması gerçekten benzersiz kılar “Prens’i. Şu sözleri özellikle nasıl da bugünü anlatır: “… seni iktidara getirenlerin dostluğunu koruyamazsın, çünkü onları önceden umdukları şekilde hoşnut edemezsin ve onlara borçlu olduğun için, onlara karşı katı önlemlere de başvuramazsın…”
“Prens”i, Machiavelli 1513’te, bundan beş yüz yıl kadar önce yazdı, tarihin en büyük iktidar sahiplerinin Napoléon’un, Büyük Frederick’in ve günümüzde bile daha nicelerinin güçlerini korumak için onun fikirlerine başvurduğunu görmek kitabın hâlâ çok dikkatle okunması gerektiğinin başlıca göstergesi olabilir.