Neyle Karşı Karşıyayız?..
cumhuriyet.com.trSavaşta dahi suç sayılan bir insafsızlıkla kadın, çocuk, hastane ve revirlere gaz bombası atan bir zulüm ile karşı karşıyayız.
Bu ülkeye cumhuriyet ve demokrasiyi getirenlere, “iki tane ayyaş” diye hakaret eden ve bu değerlere sahip çıkanlara da, “çapulcu, Vandal, marjinal, terörist” ve son olarak da “sidikli” diye küfreden bir üslupla karşı karşıyayız.
Ayağa kalkan kitlelere karşı ülkesini iç savaşla tehdit etmekten çekinmeyen bir şantaj ile karşı karşıyayız.
Suriye’de taraf oldukları mezhep savaşını Türkiye’ye de sıçratabilecek tahriklerde bulunan bir çılgınlık ile karşı karşıyayız.
İktidarın adeta milis gücü gibi kullandığı polisi halkın üzerine saldırtıp, sonra da buna itiraz edenlere, “ben polisimi yedirtmem” diyerek orantısız güç kullanımına sahip çıkan bir polis devleti ile karşı karşıyayız.
Savaşta dahi suç sayılan bir insafsızlıkla kadın, çocuk, hastane ve revirlere gaz bombası atan bir zulüm ile karşı karşıyayız.
Halka sıkılan tazyikli suyun içine şüpheli birtakım kimyasal maddelerin karıştırıldığına dair korkunç iddialarla karşı karşıyayız.
Bir taraftan Kürt sorununun pazarlığını Öcalan ile yaparken diğer taraftan ağaç bahanesiyle patlayan Türk sorununu Hülya Avşar’la halletmeye çalışan bir tezat ile karşı karşıyayız.
Öcalan’ın avukatlarını adeta bir kurye ve basın sözcüsü gibi kullanmasına ses çıkarmazken adliyeyi basıp, gözaltındaki vatandaşların avukatlarını cüppeleriyle beraber yaka paça gözaltına alan bir ihanet ile karşı karşıyayız.
Önce “Ben değiştim, artık demokrat oldum” takıyyesi ile iktidara gelip, sonra da gerçekten demokrat olmasını telkin edenlere, “Kusura bakmayın bu Tayyip Erdoğan değişmez” karşılığını veren bir itiraf ile karşı karşıyayız.
Önce gençlerin elinde bilgisayar görmek istediğini söyleyip, sonra da sosyal medyada istemedikleri bilgileri paylaşan gençleri tutuklayan ve hatta Twitter’ı “baş belası” olarak görüp sansürlemeye hazırlanan bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Kendi bindirilmiş kıtalarıyla yaptığı mitinglerdeki konuşmalarında Allah’ın evine sığınan yaralıların ayakkabılarını çıkaramamış olmalarına infial ederken, diğer taraftan beş ölü ve binlerce yaralı için özür dahi dilemeyen bir vicdansızlık ile karşı karşıyayız.
Taksim’de cuma namazını kılan vatandaşların etrafını ele ele tutuşarak koruma çemberine alan direnişçilere hiç değinmezken camide içki içildiği yalanını tekrar tekrar yineleyen bir iftiracılık ile karşı karşıyayız.
Önce, “Ankara’nın zulmünden Brüksel’in şefaatine sığındığını” açık açık söyleyen, sonra da kendi iktidarlarını sıkıştırmaya başlayınca Batı’ya karşı aslan kesilen bir riya ile karşı karşıyayız.
Önce Mübarek’e, Kaddafi’ye ve Esad’a halklarını dinleyip çekilmeleri çağrısında bulunan, sonra da kendi halkının “hükümet istifa” diye meydanları inletmesine karşın koltuklarında oturmaya devam eden bir pişkinlik ile karşı karşıyayız.
Kısacası “ileri demokrasinin” yaldızları döküldü. Biz sıradan bir Ortadoğu diktatörlüğü ile karşı karşıyayız.
\t \t