Neslihan Önderoğlu'ndan 'Yeryüzü Yorgunları'
2013 Haldun Taner Öykü Ödülü sahibi Neslihan Önderoğlu’nun yeni romanı “Yeryüzü Yorgunları”. Önderoğlu aşkı, şiddeti, evlilik kurumunu ve doğadan kopuşu sorguladığı romanında, insanın kadim dertlerini yaşayanların yorgun düşen ruhlarını anlatıyor.
Eray Ak / Cumhuriyet Kitap EkiÖykü verimlerinden sonra romana adım atan yazarların dikkat çeken özelliklerinin başına dil hassasiyeti ve kullanımı koyabiliriz rahatlıkla. Çünkü tür itibariyle öykü; başlı başına dili tasarruflu kullanmayı, kısıtlı kelime sayısıyla derdini anlatabilmeyi, üsluptaki derinliği dildeki disipline yaratmayı öğretiyor yazarına. Dar zamanların içine büyük dünyalar sığdırabilme yetisini de öykünün yazarına kazandırdıkları arasında sayabiliriz. Bu aynı zamanda varılması zorlu duraklardan da biri çünkü bunu yapabilmek demek; hem öykü dilinin yetkinleşmesi, hem öykü dünyasının olgunlaşması hem de yaratılan evreni, yazarının iyi tanıyıp kaleme getirmek istediklerini, istediği biçim ve biçemde dile getirebiliyor olması anlamına geliyor.
Öncelerde -nedense- romana geçişin aracı kurumu olarak görülen öykü; şimdi, içinden yetiştirdiği yeni yazarlarla farklı bir okul kimliğine bürünmeye başladı. Bunda, yazarların öyküye atfettiği değerin payı olduğu kadar, öyküden yetişerek romana geçen yazarların hemen yukarıda değinilen kazanımlarla farklı roman dünyalarına açılmalarının da payı büyük.
Bu doğrultuda ilerleyen yazarlardan biri de Neslihan Önderoğlu.
Adına edebiyat dergilerinde rastlamaya başlayalı çok uzun zaman olmuyor. 2012'den beri öykülerini okurla buluşturuyor ve daha ilk öykü kitabı İçeri Girmez miydiniz? ile 2013 Haldun Taner Öykü Ödülü'ne değer görüldü. O günden bu yana adından sıkça bahsettiğmiz öykü yazarları arasına girdi. Bunu yazarın, hem ciddi bir üretkenlikle yayımladığı öykülerine hem de kendisinin yayıma hazırladığı ve katkı sunduğu öykü derlemelerine borçluyuz. Romana adım atışı ise 2017’de Ay Dolandı ile oldu. En başından beri üretkenliğiyle dikkat çeken yazar, okurunu çok bekletmeden yeni romanıyla okur karşısına çıktı: Yeryüzü Yorgunları.
AİLE İLİŞKİLERİ
Önderoğlu aşkı, şiddeti, evlilik kurumunu ve doğadan kopuşu sorguladığı Yeryüzü Yorgunları’nda, insanın kadim dertlerini yaşayanların yorgun düşen ruhlarını anlatıyor. Yıllanmış ve artık can çekişmekte olan bir evlilik ilişkisinin sorgusu aslında tüm bir roman. Fakat Önderoğlu, kahramanlarını gönderdiği mekânlar ve onlara yaşattığı olaylarla bunu bir ilişki sorgusundan çok daha öteye taşıyor. Aile içi ilişki sadece toplumsal anlamda pek çok şeyin çekirdeği değildir. Bize yalnızca sosyolojik materyaller sağlamaz. Asırlardır aktarılabilmiş bir mirasın, geleneğin güne yansımalarının da sözcüsüdür bu küçük topluluk ve kendi aralarındaki ilişki okuyabilene, ki Neslihan Önderoğlu da aile ilişkisi üzerinden bu dertlere uzanmayı tercih ederek sadece bugüne değil, aslında geçmişe ve gelecceğe bir mektup bırakıyor.
Bu mektubun yazılmasına sebep olaylar dizisi -her ne kadar romanın akışı bugün üzerinden yürüyorsa da- insanlığın tarihi kadar eski. Önderoğlu da romanın akışına kutsal kitaplardan aldığı pasajlarla vurguluyor bunu. Kuran, İncil, Tevrat, Zebur, Budist metinler... Hepsi bir araya gelip Önderoğlu’nun anlattığı hikâyenin şahitliğini yapıyor. Yazar da insanlığın kadim dertlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor bizi.
KADIN BAKIŞ AÇISI
Bir doğaya kaçış öyküsü gibi açılıyor Yeryüzü Yorgunları. Hikâyenin kahramanları Cihan ve Sedat’ın şehirden çıkıp Çakılbudak’taki kamp alanına yolculuğunu okuyoruz. Daha ilk adımda kendini göstermeye başlayan unsur ise bu çift arasındaki gerilim oluyor. Halbuki sayfalar ilerledikçe Cihan’ın kocasına derin bir aşkla bağlanarak evlendiğini öğreniyoruz. Ancak şimdi ikisi de birbirinin yanında zorla duruyor gibi…. Çakılbudak’a geliş nedenlerinin de ilişkilerindeki açmaz olduğu çok geçmeden ortaya çıkıyor.
"Bu gece üniversite yıllarından, yarın neler yapacağımızdan, dizimdeki ağrıdan, Mert'in sevgilisi olan 'sakat kız'dan konuşmayacağız, bu kampın ne zaman biteceğinin ve bittiği zaman ne yapacağımızın sözünü etmeyeceğiz. Sadece birbirimizin yanında olacağız. Zaten buraya da bunu denemek için gelmedik mi? Artık birbirimizin yanında olup olamaycağımızı."
Romanın sesi Cihan. Olaylar onun gözünden anlatılıyor. Bu bağlamda Yeryüzü Yorgunları’na kadın bakışının hâkim olduğunu söylemek mümkün. Ancak Neslihan Önderoğlu’nun ajite edilmeye açık bu bakış açısında dengeli bir dil tutturduğunu da belirtmek gerek.
SEMBOLİK BİR MEKÂN
Cihan ve Sedat arasındaki zayıflamış bağların arasına daldıkça aile içine tutulan karanlık bir aynayla da yüzleşmeye başlıyoruz. Pek çok kimsenin yaşayıp da adlandıramadığı, üzerine düşünüp yanıtlarını bulamadığı dertlerden bahsediyor Önderoğlu ve romanın sayfaları arasında gezindikçe artan sorular yumağı içinde buluyor okur kendini. Şiddet nedir? Sadece fiziksel şiddet mi vardır? Evlilik sadece bir çiftin bir araya gelmesi midir? Çocuk evlilikler için sadece bir araç mıdır? Bu sorular uzayıp gidiyor. Romanın rengini ve gerilimini artıran en önemli unsur ise çocuk meselesi olarak öne çıkıyor. Cihan ve Sedat’ın çocukları Mert, ikili arasındaki gerilimlerin üzrinde birleştiği en önemli nokta.
Yeryüzü Yorgunları’nın en dikkat çeken yanlarından biri de yazarının doğa ve kahramanları arasında kurduğu bağ. Issızlığın ortasındaki Çakılbudak’taki kamp alanı ile Cihan ve Sedat’ın kendi ıssızlıkları, dahası kendi aralarındaki ıssızlık birebir örtüşüyor. Buna bakarak roman da aslında ıssızlığın ortasındaki ıssızların hikâyesini anlatıyor. Önderoğlu’nun bu sembolik mekân seçiminin roman adına hangi yükleri sırtladığını hikâyenin ipleri ele geçtikçe daha iyi anlıyoruz.
Ancak roman adına en ağır yükü omuzlayan Neslihan Önderoğlu’nun öykü ve romanın tüm olanaklarından yararlanarak meydana getirdiği dünyası. Bu dünyanın içinde öykünün kendine has yapısından doğan ve okuruna fırsat tanıyan kurgu anlayışı da var; romanın, kahramanların dünyasının derinlerine inerek meydana getirilen girift yapısı da…
Farklı fakat diğer yandan çok tanıdık bir yapı. İyi bir öykücünün kaleminden çıkmış iyi bir roman Yeryüzü Yorgunları.
Yeryüzü Yorgunları / Neslihan Önderoğlu / Can Yayınları / 171 s.