Nermin Yıldırım'dan "Saklı Bahçeler Haritası"

Nermin Yıldırım, üçüncü romanı "Saklı Bahçeler Haritası"yla okuyucu karşısında. Yeni yayımlanan romanında Yıldırım, 1960'lardan kalma gizemli mektuplar alan kahramanı Rıdvan ve bu mektuplar eşliğinde romana dahil olan Suad ve Behiye kardeşler ile insanlığın kara sayfalarına doğru yolculuğa çıkarıyor okuyucuları.

Eray Ak/Cumhuriyet

Genç yazar Nermin Yıldırım'ı ilkin Unutma Beni Apartmanı ile tanımıştık. Yıldırım bu romanında okurlara, geçmişte 27 Mayıs darbesine, şimdiki düzlemde ise Barcelona'ya kadar uzanan bir hikâye anlatmıştı. Başarılı sayılabilecek bu ilk romanın ardından ise çok bekletmeden ikinci romanı çıkageldi: Rüyalar Anlatılmaz. Görünürde, bir ailenin geçmişinde yatan karanlığı gözler önüne sermişti Rüyalar Anlatılmaz'da yazar. Asıl amaç ise başkaydı. Okurun, "normal" algısı üzerine düşünmesini istiyordu biraz yazar belli ki. Bunun için de dışarıdan "normal" gibi gözüken bir topluluğun geçmişiyle uğraşmıştı. Sonuç mu? Tüm trajedisisyle bir aile, gerçek anlamıyla gün yüzüne çıkmıştı. "Normal" algısının sınırları da bu aileyle birlikte tekrar düşündürmüştü.

Nermin Yıldırım şimdi de üçüncü romanıyla karşımızda: Saklı Bahçeler Haritası. Yazar romanında, geçmişle bugün arasında ufak ilmeklerle kendine farklı bir zaman düzlemi yaratıyor ve bu düzlemde, insanlık tarihinin yüz karası sahnelerinden bir demet yapıp kabuk bağlamış yaraları kanatıyor. Geçmiş ve bugünü farklı bir düzleme taşıyıp kendi zamanını kurmak, Nermin Yıldırım'ın daha önceki romanlarında da rastladığımız bir durum aslında. "Geçmiş" bu bağlamda, yazarın roman biçeminin önemli bir halkasını oluşturuyor. Kendi romanları arasında da bu "geçmiş" algısının farklı yansımaları var. Nermin Yıldırım'ın bu romanındaki kahrmanı Rıdvan mesela... Unutma Beni Apartmanı'nda da karşımıza çıkmıştı. Şimdi ise romanın başrolünde yer alıyor. Yazarın romanlarında tarihe bakışı, özellikle ilk roman Unutma Beni Apartmanı'nda kendini belli etmişti. Türkiye'nin önemli dönemeçlerinden birine, 27 Mayıs'a dokunduğunu görmüştük bu romanında Yıldırım'ın. Yeni roman Saklı Bahçeler Haritası'nda ise geçmiş, dünya tarihiyle paralel gidecek şekilde, Türkiye ve romanın diğer ucu Almanya'da olup bitenlerin insan yaşamını, onurunu, gururunu ne kadar yaraladığı üzerinde şekilleniyor. Yani, yazarın geçmiş algısı, bu yeni romanında biraz daha evrensel boyutlara taşınıyor.

Öte yandan ise anlatılan hikâye boyunca sarsılarak tanıklık edeceğimiz bu geçmişin, romanın bugününü ne derecede etkilediği de önem taşıyor. Bunu da geçmişi, kahramanının kendi özgeçmişindeki yaralarla bütünleştirerek sağlıyor yazar. Yani, tarihin karanlık yüzünün ele avuca sığmayan parçaları, bir anlamda bugüne sıçrıyor. Bugün ise geçici bir süreliğine de olsa bu geçmişin bombardımanına maruz kalıyor.

Saklı Bahçeler Haritası'nda Nermin Yıldırım, geride kalan romanlarını da göz önüne aldığımızda, çok da yabancısı olmadığımız izlekler üzerinden kuruyor aslında hikâyesini: Gizem, hafif hafiye haller, trajedi, tarih, göçebelik, kaçış, bir uğrak olarak Barcelona... Ancak durum bu kez biraz farklı. Her yeni romanında okuruna daha fazlasını vaat eden bir yazar olarak Nermin Yıldırım, bu yeni romanında üstüne koyarak yoluna devam ediyor.

GİZEMLİ MEKTUPLAR

Romanda her şey, bir yayınevi yönetmeni olan kahramanımız Rıdvan'ın, 1960'ların başından, yani elli üç yıl öncesinden yazılmış mektuplar almasıyla başlar. Anlam veremez bu olup bitene hâliyle Rıdvan. Ayrılmış iki sevgiliden birinin diğerine dönme çabası gibidir yazılanlar. Belki de yayınevinden bir işgüzarın şakası ancak kendisiyle hiçbir ilgisinin olmadığı açıktır. Mektupların geliş şekli de kendileri gibi gariptir. Bir evrak yığınının arasında kendilerini gösterirler ilk önce. Belli ki biri, kendisi için bırakmıştır onları ancak ne bırakanı ne de mektupların nasıl bırakıldığını kimse görmez. Bunun üzerine çok fazla da düşünmez aslına bakılırsa Rıdvan, düşünemez çünkü basılacak onlarca kitap sırada bekliyordur. Ayrıca kaprisli yazarlarla da uğraşması gerekmektedir. Ancak mektupların ardı kesilmez ve sadece masa üstünde değillerdir artık. Restoranda, spor salonunda hatta evinde bile kendisini bulurlar. Mektuplar geldikçe de olayın ilk görüldüğünden çok farklı olduğu ortaya çıkar. Ne terk eden bir sevgilinin dönme çabalarıdır mektuplarda anlatılan ne de şüphelenildiği gibi bir işgüzarın şakası. Mektuplar iki kardeşin hikâyesini anlatıyordur ancak Rıdvan, bu mektupların kendisiyle ilgisini hâlâ çözememiştir. Anlatılan hikâyenin "merak" katmanını da romanın sonuna kadar bu sorular sürükler zaten: "Mektupları kim bırakıyor ve bunların Rıdvan'la ilgisi ne?" Kahramanımız, biraz da mecburiyetten, mektuplarda anlatılan hikâyenin peşine düşerek geçmişten bugüne uzanan sancılı bir sırrı çözmeye koyulur.

Rıdvan istemeyerek de olsa iki kız kardeşin -Suad ve Behiye- dünyasına adım attığında ise acılar, sırlar, kendilerini bile inandırdıkları yalanlardan örülü bir yaşamın içinde bulur kendini. Bir de iki kardeşten birinin -Behiye- ülkesini, ailesini ve en önemlisi kadeşini terk ederek Almanya'ya kaçmasına neden olacak biri aşk hikâyesi vardır ki romandaki çatışmaların en çetrefillisini bu olay meydana getiriyor. Çatışmadan da öte bir hesaplaşma aslında kardeşler arasındaki bu olay. Bu hesaplaşma ise Almanya'daki Behiye'nin, yılların ardından, geride bıraktığı kardeşi Suad'a yazdığı ilk "affet" mektubuyla hızını alıyor. Sonrasında sıra, birlikte değilken neler yaptıklarını anlatmaya geliyor. Onlar anlattıkça da "bağzı" insanların, insanlığa yaşattığı zulüm, bir bir ortaya çıkıyor.

BİR ROMAN, ÇOK HİKÂYE

Suad ve Behiye... Biri Türkiye'de diğeri Almanya'da, hatta Avrupa'da görür zulmü. Behiye, eşiyle birlikte kim olduğunu kimsenin bilmediği bir yazarın peşinde, George Orwell'ın da içinde bulunduğu bir grupla, İspanya İç Savaşı'nı yaşarken Suad Türkiye'de, Dersim'i yaşayacaktır. İkinci Dünya Savaşı kapıya dayandığında Behiye gazeteci kocasıyla beraber Nazi Almanyası'nda boğulurken Suad, savaşı fırsat bilen babasının yüzünü çekmek zorundadır. Almanya'da Yahudiler toplama kamplarında, gettolarda yaşamak ya da bir an önce ölmek için uğraşırken Suad, Varlık Vergisi'nin insanları ne hale düşürdüğünü görecektir. Ayrıca Demokrat Parti'nin kuruluşu için çırpınan, "tiksindiği" kocasıyladır Suad ve 6-7 Eylül olaylarında yaşamların nasıl parçalandığına tanıklık etmek zorunda kalacaktır. Tarihsel anlamda dahası mı? Mektuplar cumhuriyetin onuncu yılından itibaren kendi hikâyelerini anlatmaya başlıyor. Bu bağlamda Saklı Bahçeler Haritası, 1933'ten 1961'e "gayrıresmi" bir tarihi fotoğraf sunuyor bize.

Saklı Bahçeler Haritası, üç romanın birleşimi gibi. Üç karakterin farklı zaman ve yerlerde yaşadıkalarıyla örülmüş hikâye. Bu üç hikâye, yazarın ustaca ilmekleriyle birleşiyor ancak üçü de kendi başına varlığını sürdürebilecek güçte. Bunların yanına Suad ve Behiye kardeşlerin aile üyeleri ve Rıdvan'ın yayınevi çevresinin hikâyeleri de eklenince bol karakterli, çok hikâyeli bir roman çıkıyor kaşımıza. Nermin Yıldırım'ın kalemi, bu çok hikâyeli kurguda daha da öne çıkıyor. Birbirinden ayrıymış gibi duran tüm bu hikâyeleri tek bir roman çatısı altında toplamayı başarıyor. Roman boyunca yükseklerde gezdirdiği gerilimi ve merakı, tek cümleyle açıklanabilecek bir olaya bağlaması ise Saklı Bahçeler Haritası'nın en vurucu yanı. Güçlü bir psikolojik altyapıyı gerektiriyor hikâye ve Nermin Yıldırım bunu hissettirmeden metin aralarına serpiştiriyor. Hatta romanın ciddi anlamda şaşırtan sonu, yine bu psikolojik altyapının ürünü olarak karşımıza çıkıyor.