Nereye gidiyoruz? (23.01.2016)

Davos’takilerin çoğu, dünyanın ve insanlığın farklı bir yere doğru gittiğinin farkında ve kaygılı ama nereye doğru gittiğini kimse bilmiyor.

Osman Ulagay

Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık toplantısına katılmak üzere geldiğim Davos’ta, dünyanın gidişatı konusunda söz söyleyecek konumda bulunan insanlarla dört gün geçirdikten sonra edindiğim izlenimi soracak olursanız şunu söyleyebilirim: Buradakilerin çoğu, dünyanın ve insanlığın farklı bir yere doğru gittiğinin farkında ve bu nedenle kaygılı ama nereye doğru gittiğini kimse bilmiyor. Davos’a ilk gittiğim yıllarda buraya gelenler dünyanın gidişatı konusunda bir fikir edinerek ülkesine geri döneceğini düşünebiliyordu oysa.

Davos’ta bu yıl en sık tekrarlanan sözcük “belirsizlik” oldu. Dünyanın bir geçiş döneminde olduğunu ve bu nedenle gelecek hakkında sağlıklı tahmin yapmanın kolay olmadığını kabul ediyor çoğu kişi. Buna karşın dünya ekonomisinin nereye doğru gittiği, jeopolitik dengelerin nasıl değişeceği, Dördüncü Sanayi Devrimi’nin neler getireceği konusunda görüş belirten ve farklı tahminler yapanlar da var kuşkusuz fakat fazla ilgi görmüyor bu tahminler. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF), dünya ekonomisi için büyüme tahminini bir yıl içinde dördüncü defa aşağı doğru revize etmek zorunda kaldığı bir ortamda bu doğal.

Bu ortamda makro göstergelere güvenini kaybeden herkes, günlük iniş çıkışlarla hayat bulan, insanlara para kazandıran ya da kaybettiren borsalardaki fiyat hareketlerine odaklandı bir kez daha. Dünya borsalarındaki günlük iniş ve çıkışlar anında iyimserliğe ya da kötümserliğe neden olabiliyor insanlarda. Davos’ta da böyle oldu, Çin borsasındaki düşüşler sonrasında dünya borsalarının 2016 yılına çok kötü bir başlangıç yapmış olması, Dünya Ekonomik Forumu nedeniyle bir araya gelen “Davos ahalisi”nin moralini fena halde bozdu.

Kuşkular Çin ve ‘Yükselen Pazar’ ülkeleri üzerinde yoğunlaştı bu yıl. Davos’ta bulunan Çinli yetkililer Çin ekonomisindeki yavaşlamanın ve Çin borsasındaki düşüşün, bilinçli bir şekilde uygulanmakta olan yapısal değişim programının kaçınılmaz sonucu olduğunu anlatmaya çalıştılar ama çoğu kimsenin bu konuda kuşkuları var. ABD ekonomisiyle birlikte dünyanın en büyük iki ekonomisinden birine sahip olan Çin’in durumu herkesi yakından ilgilendiriyor ve geneldeki belirsizliği artırıyor.

4. Sanayi Devrimi Öte yandan ABD Merkez Bankası’nın (FED) faizleri artırma kararıyla likidite bolluğu döneminin sonunu ilan etmiş olması da 2008 krizi sonrasında piyasalara pompalanan 15 trilyon dolar (Davos’ta duyduğum bir rakam) sayesinde bugünkü düzeylerine yükselmiş olan borsalarda şimdi yaşanan düşüşün bir nedeni olarak gösteriliyor.

Piyasalardaki gelişmeler öne çıkınca Dördüncü Sanayi Devrimi biraz gölgede kaldı ama bilim ve teknolojideki atılımların, ekonomiden sanata, nörolojiden kamu yönetimine kadar yaşamın her alanını etkileyecek dönüşümlerle ilgili birçok paneli, mültivizyon gösterisini ya da canlı performansı izleme olanağı vardı Davos’ta.

Ancak bütün bunların ötesinde, benim Dördüncü Sanayi Devrimi’nin nasıl gerçekleştiğini daha iyi anlamama yol açan olay, bu devrimin gerçek askerleri olan genç insanlarla karşılaşmak fırsatı oldu. Davos’ta toplantıların yapıldığı Kongre Merkezi ile diğer mekânlar arasında ulaşımı sağlayan özel Forum minibüsleri, yüz yüze sosyalleşme için güzel bir fırsat yaratıyor. Yapılan yolculuk genelde 15 – 20 dakika sürse de bu süre içinde yolcular arasında geçen konuşmalar çok öğretici olabiliyor.

Bu yıl Davos’ta yaptığım minibüs yolculuklarında, ABD üniversitelerinden ve dijital devrimin kalbinin attığı Silikon Vadisi’nden Davos’a gelmiş olan katılımcıların kendi aralarındaki konuşmalar, konuşulanların içeriğini pek anlamadığım halde, çok ilginç geldi bana. Çoğu genç olan bu insanlar yaptıkları buluşlara o kadar kaptırmışlar ki kendilerini, gözleri başka bir şey görmüyor. Büyük bir heyecanla neler yaptıklarını anlatıyorlar birbirlerine. “Harika, muazzam bir buluş bu, siz köşeyi dönmüşsünüz” türünden ifadeler havada uçuşuyor. Başka bir âlemde yaşıyorlar sanki. Yapay zekâdan 3 boyutlu baskı tekniklerine, genetikten nanoteknolojiye pek çok alanda elde edilen başarılara ancak böyle bir heyecanla ulaşılıyor herhalde.

Onları izlerken bu ortamı Amerika dışında ve hele Türkiye’de oluşturmanın ne kadar zor olduğunu düşünerek hüzünlendim. Dördüncü Sanayi Devrimi’ni de uzaktan izlemek durumunda kalacağız herhalde.