Nereye gidiyoruz?..

“Bir musibet bin nasihatten iyidir” özdeyişini bilmeyen yoktur. Bilmeyen yoktur da gördüğüm kadarıyla aldıran da yok. İnsanlık uçurumun kenarında dolaşıyor ama kimse aşağıya yuvarlanabileceğini düşünmüyor.

Osman İkiz

Aşırı sıcaklar, seller, kuraklık yıllardır karşı karşıya kaldığımız afetler. İklimin değişmekte olduğunun somut işaretleri. Yaşam biçiminin değişmesi zorunlu ama insanlar umursamıyor. Eğitim düzeyi düşük, kısa sürede refah düzeyi yükselmiş ülkelerde, insanların davranışları şımarıklıkla ifade edilecek ölçüde. Covid’e bile meydan okuyorlar. Barlar, plajlar, restoranlar, kafeler, AVM’ler tıka basa dolu. Timur Selçuk’un şarkısındaki gibi “Öleceksek ölelim” deyip akıllarınca yaşamın keyfini çıkarıyorlar. Sonunu hesap etmeden. Manzaralar Roma’nın son günlerini anımsatıyor.

Eğitim düzeyi yüksek, gelişmiş ülkelerde biraz daha farklı. Gözüpek cahiller, lümpenler, magazin sayfalarında görünmek için can atanlar gibi değilse bile refah toplumlarının insanları da lüks yaşamlarından taviz vermek istemiyorlar. Birleşmiş Milletler (BM) İklim Raporu, insanlığın nasıl büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu gösterdi. Milletin umursadığı yok. Varsıllar son model otomobiller için sipariş veriyor. Stockholm gibi bir şehirde bile trafik kilitleniyor. Çılgın tüketim sevdası kara sevdaya dönmüş halde.

 BM İklim Raporu’nda söylenenler yeni değil. Bu konu aşağı yukarı otuz yıldır konuşulmakta. İnsan soyunun yüz yıllık ömrü kaldığı bile yazıldı. Ama insanlar vur patlasın, çal oynasın minvalinde yaşamaya devam ediyor. Nihayet beklemediğim bir yerden parlak bir öneri geldi.

OTOMOBİLSİZ ŞEHİRLER 

Stockholm Belediye Meclisi’ndeki en küçük parti beni şaşırttı. Partinin adı Feminist İnisiyatif. Barajın altında kaldıklarından parlamentoya giremediler ama birkaç belediye yönetimine seçilmeyi başardılar. Stockholm Belediyesi’nde kilit parti olduklarından bazı konularda dayatmada bulunabiliyorlar. Beni gıcık eden dayatmalarından biri de kış aylarında buz tutan yaya kaldırımlarını es geçip, her sabah bisiklet yollarının temizlenmesi kararını aldırmalarıydı. Yobazlık diye nitelediğim bu tavırları yüzünden kış aylarında yüzlerce kişi yaya kaldırımlarında kayıp orasını burasını kırdı. Yaşlılarda kalça kırığı en başta geleni. Millet yaya kaldırımlarına serilirken hemen yanı başından bisikletliler vızır vızır geçti... İşte bu partinin Stockholm Belediye Meclisi’ndeki grup lideri Sissela Nordling Blanco, Stockholm şehir merkezinde özel araç trafiğinin yasaklanması için öneride bulunacaklarını açıkladı. 

“Yiğidi öldür ama hakkını yeme” demiş atalarımız. Feministlere geçen yıl nasıl gıcık olduysam bu kez de yürekten alkışladım. Parlamentodaki kodamanlardan zaten umut yok. Onlar en fazla şehir girişinde araçlardan alınan ücrete zam yaparak ve park yerlerini azaltarak göstermelik işlerle oyalanırlar. Radikal önlemlere yanaşmazlar. Otomobil satışları düşer, petrol tüketimi azalır, ekonomi zarar görür diye endişe ederler. Bu yüzden politikacılara duyulan güven yıllar içinde gerileyerek dibe vurdu. Oysa iklim değişikliğini frenlemek için radikal önlemler gerekiyor. 

Feminist İnisiyatif’in, BM raporunun hemen ardından böyle bir çıkış yapmasıyla umutlandık. İklim değişikliğini şehir içi trafiği kaldırarak önlemek olanaksız olsa da bir yerden başlamak gerekiyor. Özellikle örnek olacak bir uygulamayla. Sissela Nordling Blanco da toplu taşımanın iyi işlediği Stockholm şehir merkezinde özel araç trafiğinin yasaklanmasıyla diğer büyük şehirler için iyi bir örnek oluşturulacağı görüşünde. Örnek olarak Kolombiya’nın başkenti Bogota ile Mexico City’i gösteriyor. Bogota’da hafta sonları motorlu araçlar şehre giremiyor. Mexico City’de ise plaka numarasına göre düzenleme yapılıyor. Stockholm’de hayalimiz gerçek olursa birçok şehir arkadan gelebilir. “Ah İstanbul” dediğinizi duyar gibiyim. Araç trafiğiyle, insan yoğunluğuyla katledilen İstanbul...

YAPAY AĞAÇ ORMANLARI

Orman yangınlarından yükselen alevler dünyayı sararken çevreci arkadaşımdan bir mesaj geldi. “Oku ve düşün, sonra konuşuruz” diye yazmış, bir de link atmış. Okudum, düşündüm. Siz de düşünün. Arizona Devlet Üniversitesi’nden Prof. Klaus Lackner, 1990’lardan beri üzerinde çalıştığı projeyi tamamlamış. Havadaki karbondioksit gazını emecek bir yapay ağaç yaratmış. Fotoğrafı da var. 10 metre yüksekliğinde silindir biçiminde metal yapay ağaç. Yapay ağacın karbondioksit emme etkinliği ormanlardaki ağaçlardan bin kat daha fazlaymış. Emdiği karbondioksit gazı, aygıtın içinde karbona dönüşüyormuş. Bu karbon daha sonra sanayide kullanılabilecekmiş. Geçen yıl ekim ayında yayımlanan haberde üretime gelecek yıl geçileceği ve Aralık 2021’de tanıtımı yapılacağı bildirilmiş. Aralık ayına çok kalmadı.

Yüz dolayında ülkede büyük yangınlar meydana geldi. Kaos yaşandı. Ardından alarm şeklinde BM İklim Raporu. Geçen yıl çıkan haberdeki buluş acaba çözüm olarak mı sunulacak? Kaos... Uyarı... Çözüm... Rastlantı olsa gerek. Yapay zekâ çağına girdik. Serin ağaç gölgeleri, yaprak hışırtıları, dallara konan kuşların cıvıltıları mazi mi olacak? Metal silindirlerden oluşan yapay ormanlar, güneş panelleriyle kaplanmış ovalar, uzaya doğru uzanmış gökdelenlerin gölgesindeki şehirler, fabrikada üretilmiş yapay etten bonfilenin servis edildiği yemek masaları ve robotlar. Nereye gidiyoruz?.. Böyle bir dünyaya katlanabileceğimi sanmıyorum.